Quantcast
Channel: Yeni Safak - Sağlık
Viewing all 33236 articles
Browse latest View live

Abdülhamid Han'ın şahsi kılıcı, kamçısı ve marangozluk takımları ilk kez sergideAbdülhamid Han'ın şahsi kılıcı, kamçısı ve marangozluk takımları ilk kez sergide

$
0
0

Beşiktaş'taki Saray Koleksiyonları Müzesine alınan Milli Saraylar İdaresi Başkanlığınca Yıldız Sarayı Koleksiyonuna kayıtlı Sultan 2. Abdülhamid Han'ın kılıcı, kamçısı, marangozluk takımları, tespihleri ve altın mührü artık sürekli görülebilecek.

Sultan Abdülhamit Han kimdir?

Eserler hakkında bilgi veren Saray Koleksiyonları Müzesi sorumlusu Güller Karahüseyin, Sultan Abdülhamid Han'a ait eserlerin müzede sergilenmesinin, ayrı bir kıymeti olduğunu söyledi.

Karahüseyin, şu şekilde açıklamada bulundu:

  • "Sultan Abdülhamid Han, kişiliği, yönetim anlayışı, siyasi ve sosyal politikaları yanında sanata ve sanatkara da değer veren bir padişahtı. Bütün Osmanlı padişahlarının sanata yakın ilgi duyduğunu biliyoruz. Her bir Osmanlı padişahının farklı bir sanat dalına ilgisi var. Abdülhamid Han'ın da ilgisi ve istidadı marangozluk konusundaydı. Yıldız Sarayı Kompleksi içinde 60 ustanın içinde çalıştığı fabrikayı kurduğu gibi ayrıca küçük bir de marangozhane vardı. Bir tane de Sultan'ın 'Çalışırken dinleniyorum' dediği, kendisine hususi bir marangozhanesi de vardı. Kendi hususi marangozhanesinde çok ince işçiliklerle çok özel tasarımlar meydana getirmiştir."

Video: Abdestsiz imza atmayan Sultan: 2. Abdülhamid Han

Sultan 2. Abdülhamid Han'ın kılıcı, kamçısı, marangozluk takımları, tespihleri ve altın mührü artık sürekli görülebilecek.

Japon İmparatoru Meiji'nin hediyesi takımlar da var

Marangozluk takımı hakkında da bilgi veren Karahüseyin, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

  • "Marangozluk takımları içinde çok daha nitelikli ve özellikli olanlar arasında Japon İmparatoru Meiji'nin, Sultan Abdülhamid'e hediyesi olduğunu bildiğimiz takımlar var. Bunların üzerinde Japon imparatorluk arması krizantem çiçeğinin kazıma tekniğiyle işlenmiş olduğunu görüyoruz. Bu marangozluk aletlerinde fil dişi kasnakları ve Uzak Doğu motifleri bulunmakta. Bu tür aletlerle Sultan Abdülhamid oymacılık ve kakmacılık gibi çok ince ahşap işçilikleri yapıyordu."

Video: 2. Abdülhamid'e vatan haini diyenler iyi izlesin

Abdülhamid Han'ın da ilgisi ve istidadı marangozluk konusundaydı.

Eserler Osmanlı ihtişamını yansıtıyor

Eserlerden siyah kaplı ve kabzalı olan tören kılıcının üzerinde kabartma çiçekler bulunuyor. Kabza arkası ve siperlik balçağı bulunan kılıçta Osmanlı arması yer alıyor. Kılıcın bir yüzünde kabartma yazılar işlenmişken diğer yüzüne ise ay yıldız mevcut. Kamçı ise altın tel örmeli, sedef saplı. Sap kısmında kalem işi, rumi desenler, altın kaplamalı çerçeveler yer alıyor. Baş kısmında sedef rozet bulunuyor. Altıgen formlu kamçının her bir yüzeyinin sedef kakma ve rumi bezekli olduğu belirtiliyor.

Tespihlerden biri, öd ağacından yapılan altın kazaziye işi tel örme, diğeri ise sarı kehribardan, sarı ipek püsküllü gümüş telkarili.

Sergilenen eserler arasında bulunan altın mührün üzerinde Abdülhamid Han'ın tuğrası yer alıyor. Sergide 99'luk iki ayrı tespih bulunuyor. Tespihlerden biri, öd ağacından yapılan altın kazaziye işi tel örme, diğeri ise sarı kehribardan, sarı ipek püsküllü gümüş telkarili. Marangozluk takımında ise farklı boyut ve türde marangoz kalemleri bulunuyor.


Hasta kadın omzundaki devasa tümörü taşıyamaz hale geldiHasta kadın omzundaki devasa tümörü taşıyamaz hale geldi

$
0
0

Rusya’ya bağlı Komi Cumhuriyetinde yaşayan 50 yaşındaki Elena isimli kadın halsizlik ve omuz ağrısı nedeniyle gittiği hastanede yapılan incelemede, omzunda bir tümörün büyümeye başladığını öğrendi.

Beynindeki 25 tane tümörü kendi tedavi etti

Kadının omzundaki tümör cerrahi müdahale ile alınamaz hale geldi.

Yoksul olduğu nedeniyle tedaviyi reddetti

Tıp dilinde ’osteosarkomu’ olarak, halk dilinde ise kemik tümörü olarak bilinen tümörün tedavi edilmesi gerektiğini söyleyen doktorlar aileyi tedaviye bir türlü ikna edemedi. Kadının kocası yoksul oldukları gerekçesiyle tedaviyi reddederek eşini evine götürdü.

15 kiloluk tümör tüm sırtını sardı

Yeni tedavi yöntemleri aranıyor

Ancak 1 yıl içerisinde kadının omzundaki tümör devasa hale geldi. Tümör, ağırlığının yanı sıra oluşan yaralarla da hasta kadına zarar verdi. Hastaneye tekrar getirilen 50 yaşındaki kadın tedavi altına alınırken, kadının yaşamasının neredeyse imkansız olduğu ifade edildi.

Kadının omzundaki tümör cerrahi müdahale ile alınamazken doktorlar, kadının yaşaması için yeni tedavi yöntemleri geliştirmeye çalıştıklarını belirtti.

Vizyona girecek filmler: Mafya dizinden komedi filmineVizyona girecek filmler: Mafya dizinden komedi filmine

$
0
0

Bu hafta (13 Aralık 2019 Cuma günü) Türkiye'deki sinema salonlarında bu hafta 4'ü yerli 7 film vizyona girecek.

"Güzelliğin Portresi" , "Aman Reis Duymasın", "Elma Dersem Çık", "Jumanji: Yeni Seviye", "Hain", "Sevimli Sihirbazlar" ve "Güzel Aşk" filmleri beyazperdede izleyicinin karşısına çıkacak.

Galeri: (12-19 Aralık) Haftanın filmleri: Mafya dizinden komedi filmine

Güzelliğin Portresi

Yönetmenliğini Umur Turagay’ın yaptığı gerilim türündeki “Güzelliğin Portesi” isimli filmde Burçin Terzioğlui Birkan Sokullu, Sekan Keskin gibi oyuncular yer alıyor. Ünlü şarkıcı Feridün Düzağaç’ın da yer aldığı filmin konusu ise şöyle: Genç bir kadın olan Nisan, yıllarca babası ile görüşmemiştir. Ancak babası ile ilgili aldığı önemli bir haberin ardından, eşi ve kızı ile birlikte soluğu baba evinde alır. Yıllar önce kaçarak ayrıldığı köşke geri dönen Nisan, burada tuhaf durumlara şahit olur. Köşke gelmesi ile birlikte kaçıp kurtulduğunu düşündüğü geçmişi ile yüzleşmek zorunda kalan Nisan, bu sırada babası ile ilgili gizemi çözmeye çalışan polisin sorgulamasına maruz kalır. Kendisini köşeye sıkışmış hisseden Nisan, kendisini ve ailesini koruyabilmek için köşkte yaşanan gizemi çözmek zorundadır.

Jumanji: Yeni Seviye

Yönetmenliğini Jake Kasdan’ın yaptığı “Jumanji: Yeni Seviye” yapım macera komedi türünde seyirciyi eğlendirmeye amaçlıyor. Dwayne Johnson, Jack Black, Kevin Hart gibi isimlerin yer aldığı filmin konusu ise şöyle: Jumanji: Yeni Seviye, arkadaşlarını kurtarmak için kendilerini yeniden oyunun içinde bulan gençlerin maceralarını konu ediyor. Jumanji maceralarından sağ olarak kurtulmayı başaran dört genç, üniversitenin tatile girmesi ile birlikte New Hampshire Brantford’daki evlerine geri döner. Hayatlarına yeni bir yön vermeye çalışan gençler, arkadaşlarını kurtarabilmek için kendilerini yeniden Jumanji dünyasının içinde bulur. Spencer oyuna yeniden girmek zorunda kaldığında, Martha, Fridge ve Bethany arkadaşlarını kurtarmak için Jumanji'ye geri döner ve hiçbir şeyin bekledikleri gibi olmadığını fark eder. Jumanji artık değişmiştir ve sadece bir ormandan ibaret değildir. Ekip, daha tehlikeli bir hal alan oyunda karşılarına çıkan korkunç engelleri aşıp, oyundan kaçmanın yolunu bulabilecek midir?

Aman Reis Duymasın

"Aman Reis Duymasın" filmi, yeraltı mafya camiasının çıktığı bir tatili konu ediniyor. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinden tanıdığımız karakterler, tatil için gittikleri yere adımlarını atar atmaz inanılmaz olaylarla karşılaşırlar. Ancak bu onları yıldırmaz ve tatillerine devam ederler. Alışkın oldukları büyük şehrin atmosferinden eser burada yoktur. Küçük bir kasaba olan tatil merkezinde başlarına gelmeyen kalmayacaktır. En büyük korkuları ise liderleri Hızır Çakırbeyli'nin bu olanları duyacak olmasıdır. Usta yönetmen Onur Tan’ın yönettiği “Aman Reis Duymasın” filmde Mustafa Üstündağ, Ozan Akbaba, Emir Benderlioğlu, Ceren Benderlioğlu, Savaş Özdemir, Sevil Akı gibi diziden tanıdığımız oyuncular yer alıyor. Komedi türündeki film izlerken dizi seyircisi şaşıracağa benziyor.

Elma Dersem Çık

Aşkım Kapışmak'ın aynı adlı kitabının beyaz perde uyarlaması olan "Elma Dersem Çık" filminin yönetmen koltuğunda İzzet Başlak oturuyor. Aile, çocuk, evlilik, ilişkiler, iletişimin önemi gibi çeşitli konular üzerine odaklanılan filmde hayata dair pek çok sorunun cevabı aranıyor.

Hain

Hain, iki dünyanın patronu olarak adlandırılan mafya babası Tommaso Buscetta’nın hayat hikayesini konu ediyor. Sicilya’da yaşayan Buscetta, genç yaşta mafyaya dahil olur. Yeraltı dünyasında kısa sürede sivrilen Buscetta, birçok kenti egemenliği altına alır. Girdiği karanlık dünyanın iç hesaplaşmaları, Buscetta’nın iki oğlunu, üç yeğenini ve altı akrabasını kaybetmesine neden olur. Acımasız bir “Baba” olan Tommaso Buscetta’nın bilinmeyen yaşamına odaklanılan filmin yönetmen koltuğunda Marco Bellocchio oturuyor.

Sevimli Sihirbazlar

Animasyon türündeki çocuk filmi Sevimli Sihirbazlar, kasabalarını korumak için zorlu bir mücadeleye girişen sevimli dostların hikayesini konu ediyor. Mevsim Sihirbazı Dave, hava durumu ile ilgili kehanette bulunmak için kulübesinden çıkar. Bucketville kasabasındaki değişimi görmek için etrafta dolaşan Dave, çiçek açan çiçeklerde değişim olduğunu ve gökyüzünün bulutlarla kaplandığını fark eder. Dave ve arkadaşları bu değişimin ardındaki korkunç gerçekle karşı karşıyadır. Bir karıncayiyen olan Mr. Whatnot, kasabayı satın almıştır ve büyük bir alışveriş merkezine dönüştürmenin hazırlığındadır. Kasabayı eski haline getirmeye kararlı olan Dave ve arkadaşları zorlu bir mücadeleye girişir.

Güzel Aşk

Şeyh Galip'in eserinden uyarlanan animasyon türündeki "Güzel Aşk" filminin yönetmenliğini Selim Sener üstleniyor. Yapım, animasyon meraklılarını bekliyor.

Galeri: Gerçek hikayelerden uyarlanmış gelmiş geçmiş en iyi filmler

Eğitim temalı 6. uluslararası kısa film yarışması başladıEğitim temalı 6. uluslararası kısa film yarışması başladı

$
0
0

Eğitim-Bir-Sen, eğitim alanındaki farklı bakış açılarını sanatla buluşturmayı, tüm dünyada ortak iş ve emek konusu olan eğitime uluslararası platformda sinemanın etkileyici diliyle dikkat çekmeyi, eğitim süreçlerinde yaşananları, eğitimin önemli ve özel taraflarına odaklanacak hikâyeleri ortaya çıkarmayı; ayrıca, iş birliği içerisinde olduğumuz eğitim sendikalarıyla çalışma alanlarımızı genişletmeyi, iş birliğimizi güçlendirmeyi, ortak işimiz olan eğitim konusunda sanatsal bir faaliyet icra etmeyi hedefliyor.

2014 yılında “Öğretmen” temasıyla başlayan, daha sonra “Örgütlenme” ve “Vefa” temasıyla devam eden, 2017 yılında alınan bir kararla “Eğitim” temasında sabitlenen yarışma bu yıl itibarıyla uluslararası boyuta taşımış bulunuyor. Dünya genelinde katılacak eserlerle farklı dil, kültür ve tecrübelerin harmanlanmasıyla ortaya çıkacak sanatsal şöleni hep birlikte izleyecek, ödüllendirecek ve sonuçları değerlendirilecek.

Yarışmada birinci olacak esere 20 bin TL, ikinciye 15 bin, üçüncüye ise 10 bin TL ödül verilecek. Jüri tarafından sanatsal açıdan amaca uygunluğu, ödüle liyakati görülen bir esere Mehmet Akif İnan Özel Ödülü (6 bin TL); ayrıca, jürinin ayrı bir kategori olarak değerlendireceği, eğitime emek veren, eğitim süreçlerinde aktörlük yapan, eğitimcilerin gözüyle çekilmiş bir esere ise Erol Battal Sendikal Kadraj Ödülü (5 bin TL) verilecek.

Yarışmaya katılacak filmler kurmaca dalında olacak ve süresi 10 dakikayı geçmeyecek. Son başvuru tarihi 17 Temmuz 2020 olan yarışmada dereceye giren filmlerin sahipleri, ödül töreni tarihi ve yarışma jürisi daha sonra kamuoyuyla paylaşılacak.

Kat görevlisi olarak çalıştığı kurumun müdürü oldu eleştiri yağmuruna tutuldu: Başörtülü diye kınadığınız o insan beni Dostoyevski ile tanıştırdıKat görevlisi olarak çalıştığı kurumun müdürü oldu eleştiri yağmuruna tutuldu: Başörtülü diye kınadığınız o insan beni Dostoyevski ile tanıştırdı

$
0
0

Konya'da yaşayan 4 çocuk annesi Zübeyde Mutlu, dışarıdan tamamladığı ortaokul ve lise eğitiminin ardından üniversiteyi başarıyla bitirip yüksek lisans da yaparak, kat görevlisi olarak başladığı eğitim kurumuna müdür oldu.

Önce kat sonra da danışma görevlisi oldu

Selçuklu ilçesinde yaşayan 4 çocuk sahibi ilkokul mezunu olan Zübeyde Mutlu, yıllardır içinde ukde kalan eğitim ve öğrenimini, kardeşinin kendisinden habersiz ortaokula kaydettirmesiyle tamamlamaya karar verdi.

İstenmeyen adam

Mutlu, eğitim gördüğü sırada iş hayatına da atılarak Konya Büyükşehir Belediyesine bağlı Karatay Aile Sanat ve Eğitim Merkezi'nde (ASEM) önce kat, sonra da danışma görevlisi olarak çalıştı.

Zübeyde Mutlu, yıllardır içinde ukde kalan eğitim ve öğrenimini, kardeşinin kendisinden habersiz ortaokula kaydettirmesiyle tamamlamaya karar verdi.

Yükseköğrenimini başarıyla tamamlayan Mutlu, aynı üniversitede bitirdiği yüksek lisansın ardından ise eylül ayında ASEM'e müdür olarak atandı.

Mevlana'ya ilham veren İranlı şair ve düşünür: Feridüddin Attar

Mutlu, yaptığı açıklamada, vefat eden babasının kendisine sürekli bilimden bahsetmesiyle okumaya yönelik ilgisinin başladığını söyledi.

Ailesinden gelen alışkanlıkla çok sayıda kitabı da okuduğunu aktaran Mutlu, babasının hayallerini gerçekleştirmesinde büyük etkisinin olduğunun altını çizdi.

Zübeyde Mutlu, sırasıyla başarılar elde etti.

Başarımda çocuklarımın etkisi büyük

Mutlu, farklı sebepten ötürü ilkokuldan sonra eğitimine devam edemediğini belirterek, şöyle konuştu:

  • "Eğitime devam edememiş olmam içimde hep bir yaraydı. Kardeşim ortaokula kaydettirdi. Bu, en güzel sürprizdi. Arkasından liseyi bitirdim. Psikolog olan oğlum ise üniversite sınavına hazırladı. Hatta ev işelerini de büyük ölçüde yaparak sınava odaklanmamı sağladı. 2007'de Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Bölümüne yerleştim. Üniversiteye başladığımda dördüncü çocuğuma hamileydim. Bu sırada iş hayatına atılmıştım. Sabah iş, akşam da derslere gidiyordum. Bunların yanında ev işleri ve çocuklarımla da ilgileniyordum. Ev işlerini bitirdikten sonra derslere çalışırdım. Mezun olduktan sonra aynı üniversitenin Halkla İlişkiler Ana Bilim Dalında 'Yaygın Eğitim' konulu tez ile yüksek lisansı da tamamladım. Daha sonra çalıştığım eğitim kurumunda yöneticiliğe getirildim. Bunları başarmamda çocuklarımın emeği büyük."

"Kadınlar, düşündüklerinden daha güçlü"

Okuma serüveninde çevresindekilerin eğitim aşkının uzun süreli olmayacağını düşündüğünü anlatan Mutlu, şunları kaydetti:

  • "Sırasıyla başarılar elde edince ailem ve çevrem bana destek olmaya başladı. Sevginin olduğu yerde zorlanma yoktur. Hayatta her insanın başına gelebilecek birtakım sıkıntıları biz de yaşadık. Hem maddi hem de manevi zor günlerimiz oldu ancak bu zor günleri bahane ederek eğitimimi yarıda bırakmadım. Yaşamış olduğum zorluklar bir bakıma itici güç oldu. Okula daha çok bağlanmama vesile oldu. Kadınlar için istedikten sonra evli ve çocuk sahibi olmak eğitime engel değil. Cesaretlerini toplayıp hayallerinin peşinden gitsinler. Kadınlar, düşündüklerinden daha güçlü."

Başörtüsü nedeniyle sosyal medyada linç edilince oğlu sistem etti

Sosyal medyada birçok kullanıcı Zübeyde Mutlu'yu başörtüsü nedeniyle eleştiri yağmuruna tuttu. Bunun üzerine Mutlu'nun oğlu Hüseyin Erdi Mutlu, sosyal medya hesabından annesinin başörtülü olması nedeniyle linç edildiğini söyleyerek, "Başörtülü diye kınadığınız o insan beni Goethe ile Dostoyevski ile tanıştıran insan. Susanna Tamaro, Kafka ve daha niceleri. Birisi yorumda "bohcacı" demiş" ifadelerini kullandı.

Mutlu, yaptığı açıklamada sözlerini şöyle sürdürdü:

  • "Bu haberdeki kadın benim annem... Tek idolüm. Hayatta gördüğüm en mükemmel insan. Maddiyata gram önem vermeyen, kimsenin malına kıskançlıkla bakmayan bir melek.. O kadar iğrenç yorumlar okudum ki.. Bu kötü yorumlar umrumda bile değil...
  • Altın çamura batırılsa da o hep altın hep altındır. O iğrenç "yobaz" yorumlarınız çamur bile değil... Torpil konusu :)))... İlkokuldayken sobalı evimizde annem önce hepimizi uyutur sabahlara kadar ders çalışırdı..
  • Annem hep dua ederdi şimdi ettiği gibi... Dedem zamanında okumamış annemi :) Başörtülü diye kınadığınız o insan beni goethe ile dostoyevski ile tanıştıran insan.. Susanna Tamaro, Kafka ve daha niceleri.. Birisi yorumda "bohcacı" demiş :)))
  • "Kıyafet değiştirmek "modern" gözükmek 5 dakika... Kötü yorumlar gram umrumda değil, kimseye de birşey ispat etme gayem de yok tek üzüntüm "annem acaba bu yorumları görse üzülür mü?" kaygısı. Annecim iyi ki benim annemsin her an seninle gurur duydum..
  • Seni seviyorum annem her şey gönlünce olsun seni çok seviyorum, kıvırcık oğlun... :)"

İlk bulgular görülmeye başlandı: Aşı karşıtlarının 10 iddiası ve gerçeklerİlk bulgular görülmeye başlandı: Aşı karşıtlarının 10 iddiası ve gerçekler

$
0
0

Son bir kaç yıldır sıklıkla duyduğumuz aşı karşıtlığı, tüm dünyada yaygın hale gelen kızamık gibi hastalıkların artması ile insanları ikiye böldü. Aşıların gereksiz olduğunu hatta zararlı olduğunu iddia eden, farklı gerekçeler öne sürerek aşılar konusunda toplumda kafa karışıklığı oluşmasına neden olan aşı karşıtlığı ne yazık ki son yıllarda giderek daha çok taraftar toplamaya başladı.

Aşı karşıtlarının komplo teorilerini dillendirmedeki başarısı da şüphesiz aşı karşıtlığının etkisini artırmakta. Aşı karşıtlarının komplo teorileri ile baş etmenin en iyi yolu sürekli olarak bilimsel bilgiyi geliştirmek ve dillendirmek, bilimsel düşüncenin yaygınlaşmasını sağlamak olduğuna inanan Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, “Aşı Karşıtlarının İddiaları ve Gerçekler” isimli çalışması ile 10 iddiayı bilimsel verilerle çürütüyor.

Aşı karşıtlığının bilimsel bir tarafı yok

Bilimi kullanarak yalan söylüyorlar

Çalışmasında aşı karşıtlarının toplumu ikna etmek için iki önemli taktiğe başvurduğunu belirten Azap, “Birincisi; doğru olmadığı açık olan bilgilerin büyük bir iddia ile doğruymuş gibi savunulması. İkinci taktik ise çok daha ikna edici ve sinsi. Açıkça yalan söylemek yerine bilimsel bazı gerçekleri çarpıtarak veya onlardan çıkamayacak sonuçlar çıkartarak, bir anlamda bilimi kullanarak, yalan söylemek” diyor.

İddialara yanıt

Aşılar insanoğlunun sağlık alanındaki şüphesiz en değerli buluş olduğuna inanan Azap, hiçbir bilimsel ortamda aşıların gerekli olup olmadığının tartışılmadığını ve bütün insanlık için önemli olan aşıların gelişmiş-gelişmemiş tüm ülkelere aynı miktarda ve kolaylıkla temin edilmesi, zengin-fakir herkese ücretsiz şekilde yapılması için mücadele edilmesi gerektiğini savunuyor. Aşı karşıtlarının aslında bilimin gücünün farkında olduklarından, kendilerine ve iddialarına sahte bir bilimsellik görüntüsü vermeye özen gösterdiklerini söyleyen Azap, aşı karşıtlarının dile getirdiği belli başlı iddialar ve o iddialara yanıt niteliğindeki bilimsel gerçekler şu şekilde:

Kızamık vakaları her geçen gün artıyor: Aşı zorunluluğu masaya yatırılmalı

Aşılama bırakılırsa hastalıklar geri gelecek

İddia 1: “Hastalıklar, sağlıklı yaşam koşulları ve temiz gıda/su temini sayesinde aşılamalardan önce ortadan kalkmaya başlamıştır.”

Bir hastalığın görülme sıklığının yıllar içindeki değişimine bakıldığında aşıların ne kadar etkili olduğu şüphe götürmez bir şekilde görülür. Örneğin yıllar boyunca periyodik iniş çıkışlar olsa da kızamık görülme sıklığında gerçek kalıcı düşüş 1963’de kızamık aşı lisansının alınması ve kızamık aşısının yaygın kullanılmaya başlamasıyla örtüşmekte. Benzer örnekler ülkemizden de verilebilir:

Türkiye’de de kabakulak olgu sayısı 2005 yılında 20 bin iken yaygın aşılama ile 2017’de 419’a düştü.

Aşılanma oranlarının düşmesinin gelişmiş ülkelerde bile salgınlara neden olması da hastalıkların kontrolünde aşıların vazgeçilmez olduğunu göstermekte: Japonya’da 1974’de 393 boğmaca vakası ve sıfır ölüm gözlenirken aşı karşıtı söylemlerin etkisi ile 1979’da 13 bin vaka ve 41 ölüm gerçekleşmiş. Aşılamayı bırakırsak hastalıklar ölümlerle geri gelecektir.

  • Fotoğraf: Arşiv / Aşı karşıtları iddialarını bilime dayandırma süsü veriyor.
  • İddia 2: “Bir salgın ortaya çıktığında hastalanan kişilerin çoğu aşı olanlardır. Aşılar etkisizdir.”
  • Bu, bilimi alet ederek yalan söyleme taktiği ile üretilmiş bir iddia. Salgınlarla seyreden çocukluk çağı hastalıklarında gerçekten de hastalananların sayıca çoğunluğu aşılı olanlar olabilir. Ancak bu aşıların etkisiz olduğunu göstermez. Bir örnekle açıklanacak olursa; Bin çocuğun gittiği bir okulda 10 çocuğun kızamık aşısı olmadığını 990 çocuğun aşı olduğunu farz edelim. Kızamık salgını olduğunda aşılanmamış 10 çocuğun tamamı hastalanacak. Aşının koruyuculuğu yüzde 98 olsa dahi aşılanmış 990 çocuktan 19’u yani yüzde 2’si de kızamık olacak. Sonuçta salgında hastalanmış 29 çocuğun 19’u aşılanan çocuklardan oluşacak. Oysa aşı 990 çocuğun 971’ini hastalıktan korudu. Aşılanmayanların tamamı hastalanırken aşılananların yüzde 2’si hastalandı.

Hastalıkla bağışıklık kazanmanın ağır bedelleri olur

İddia 3: “Aşı olmaktansa hasta olmak daha iyidir; çünkü aşılar hastalığın kendisi kadar koruyucu değildir.”

Aşılanmak yerine hastalığın kendisini geçirerek bağışıklık kazanmanın ağır bedelleri olabilir: Kızamığa bağlı ensefalit, körlük ve ölüm, kızamıkçığa bağlı doğum kusurları, bakteriyel menenjit sonrasında zeka geriliği ve sinir hasarı, çocuk felci infeksiyonundan sonra kalıcı felçler, Hepatit B virusuna bağlı olarak karaciğer kanseri veya ölüm gibi ağır bedeller ödenebilir.

Dünyada kızamık vakaları dört kat arttı

İddia 4: “Küçük bir bebeğe çok sayıda aşı yapmak (çok ve çeşitli antijen vermek) bağışıklık sisteminin çalışmasını bozarak pek çok hastalığa yol açabilir.”

Bebekler doğumdan itibaren her dakika çok sayıda yabancı antijenle karşılaşırlar. Annesinin vücudundan ve çevreden çok sayıda mikroorganizma bebeğin vücuduna yerleşir. Bebek ek gıda almaya başladığında ise gıdalarla farklı antijenlere maruz kalır. Aşılama doğadakinin aksine kontrollü bir antijenik uyarım. Bilimsel veriler aynı anda farklı aşılar yapmanın bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz bir etkiye neden olmadığını ayrıca yan etkinin de artmadığını göstermekte. Bu nedenle çok uzun yıllardır bebeklere çoklu aşılar uygulanmakta.

Fotoğraf: Arşiv / Türkiye'de aşı yaptırmayan aile sayısı 23 bini geçti.

İddia 5: “Anne sütü, içeriğindeki maddelerle bebeği infeksiyonlardan korur. Bebeklere ilk iki yaşta çok sayıda aşı yapmaktansa iki yaşına kadar anne sütü vermek yeterlidir.”

Bu iddia da bilimi alet ederek yalan söyleme taktiği ile üretilmiş iddialara tipik bir örnek. Gerçekten anne sütünün infeksiyonlardan koruduğu bilimsel bir gerçek. Hatta hekimler anne sütünü bebeğin ilk aşısı olarak tanımlar ve bebeğin anne sütüyle beslenmesini teşvik ederler.

Ancak aşılar olmadan tek başına anne sütü, kızamık, kızamıkçık, tetanoz, difteri gibi öldürücü hastalıklardan koruyamaz.

Çocukluk çağı hastalıklarını azalttı

İddia 6: “Ülkemizde aşıyla önlenebilir hastalıklar kaybolmaya yüz tuttuğu için çocuklarımıza aşı yaptırmamıza gerek yoktur.”

Ülkemizde aşıyla önlenen çocukluk çağı hastalıklarının çok azaldığı doğru. Bu hastalıkların artık unutulacak kadar nadir görülmesinin nedeni yıllardır başarılı bir şekilde uygulanmakta olan bağışıklama programları. Ülkemizde doğan çocukların yüzde 90’dan fazlası aşılarını tamamladığı için.

Nitekim ülkemizde 2011’de 105 kızamık olgusu (çoğu dışarıdan gelen kişiler) varken 2013’te salgın yaşanmış ve sayı 7 bin 405’e çıktı.
  • İddia 7: “Aşıların içinde koruyucu olarak civa gibi tehlikeli elementler, alüminyum gibi zararlı maddeler bulunur.”
  • Alüminyum ve skualen gibi maddeler aşıların etkisini artırıcı (adjuan) olarak 1930’lardan beri kullanılmakta. Üstelik her aşının içinde adjuan yok. Bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalar aşıların içindeki adjuanların insana zarar vermediğini gösterdi.

Fotoğraf: Arşiv / Türkiye'de 2016 yılında kızamık olgusu 8 iken, 2017 yılında 84, 2018 yılında 557’ye ulaştı.

İddia 8: “Aşılar güvenli değildir pek çok aşının çok tehlikeli yan etkileri vardır.”

Aşılar çok güvenlidirler. Lisanslı bir aşı, kullanım için onay almadan önce çok sayıda deneme aşaması boyunca titizlikle test edilir ve piyasaya çıktıktan sonra düzenli olarak yeniden değerlendirilir. Bilim adamları ayrıca, bir aşının olumsuz bir etkiye neden olabileceğine dair olası bir durum için çeşitli kaynaklardan gelen bilgileri sürekli olarak takip ederler.

Aşıda tehlike çanları

Salgınların ilk bulguları görülmeye başlandı

İddia 9: “Aşı yaptırıp yaptırmamak kişisel bir karardır. Benim çocuğuma aşı yaptırmamam kimseyi ilgilendirmez.”

Aşı karşıtlarının belki de en tehlikeli söylemi budur. Çünkü hastanın aydınlatılmış onamı olmadan, vücut bütünlüğünü bozacak bir tedavi veya tıbbi girişim uygulanmaması tıptaki en önemli etik ilkelerden biri. Her hekimin, hastasının tedaviyi reddetme hakkına saygı duyması gerekir. Ancak aşılar vücut bütünlüğünü bozan bir girişim olmadıkları için bu kuralın dışındadırlar. Ayrıca aşılanma sadece aşılanan kişiyi değil tüm toplumu koruyan bir yöntem. Aşılanmayan kişi sayısı artarsa, toplum bağışıklığı etkisi azalır ve salgınlar görülür. Son yıllarda ülkemizde çocuklarına aşı yaptırmayan ailelerin sayısı tehlikeli bir şekilde artmakta:

2014’te bin 370, 2015’te 5 bin 91, 2016’da 11 bin 470 iken 2017’de 23 bini geçti. Bu artış trendi devam ettiği takdirde önümüzdeki yıllarda büyük salgınlar kaçınılmaz olacak.
Nitekim salgınların ilk bulguları görülmeye başlandı. 2013 yılındaki salgın sonrasında yapılan aşı kampanyası ile kızamık olgu sayısı 2016 yılında sadece 8 iken, 2017 yılında 84 ve 2018 yılında 557’ye ulaştı.

İddia 10: “Aşılarla ilgili çok yan etki var ama aşı firmaları bunların bilinmesine engel oluyor.”

Aşılar toplum sağlığını ilgilendiren ürünler olduğu için aşı uygulamaları bağımsız bilimsel kuruluşlar (Dünya Sağlık Örgütü, Uzmanlık Dernekleri, Avrupa Hastalık Kontrol Merkezi, CDC vb.) ve ulusal sağlık otoriteleri tarafından günü gününe izlenmekte. Tüm dünyada çok titiz çalışan aşı yan etkisi takip sistemleri vardır ve aşılar yan etki açısından ilaçlardan çok daha yakın takip edilir. En ufak bir şüphe oluştuğunda bağımsız bilim insanlarından oluşan komisyonlar kurularak araştırılır, bilimsel ortamlarda şeffaf bir şekilde paylaşılır, tartışılır ve sonuçlar tüm hekimlere ve sağlık çalışanlarına duyurulur.

Aile hekimlerinden zorunlu aşı için 'kanun' talebi

Bebeklerde tıkalı burun başka hastalıklara da sebep olabiliyorBebeklerde tıkalı burun başka hastalıklara da sebep olabiliyor

$
0
0

Burun tıkanıklığı olan bebeklerin mutlaka doktora gösterilmesi gerektiğini ifade eden Astarcıoğlu, şu şekilde açıklamada bulundu:

“Burun tıkanıklığı olduğunda bebek mutlaka doktora görülmeli. Hastanede, basıncı ayarlanabilen cihazla temizleme işlemi yapıyoruz. Bu cihaz sadece hastanede kullanıyor. Anne -babaların da kullanması gereken, elektrik süpürgesine takılan cihazlar da var. Bu cihazlar de basıncı sabitliyebiliyor. Hekim olarak bu cihazları öneriyoruz ailelere. Gelişi güzel damlalar alıp, kullanmasınlar. Ancak doğru cihaz bulunmazsa faydadan çok zarar verebilir. Bebeğin burnuna uyumlu olmalı. Malzeme bebeğe zarar vermeyecek, toksin içermeyen malzemeden olmalı. Anne -babaların da kullanması gereken, elektrik süpürgesine bağlanarak kullanılan burun aspiratörleri var.”

Bebek maması Aptamil'den 'cinsiyetsizlik' skandalı: Çocukları kim koruyacak?

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doktor Görkem Astarcıoğlu


Uyuyamaz, annesini ememez

Burnu tıkalı olan bebeğin uyuyamadığını ve annesini emmekte zorlanıp, nefessiz kaldığını belirten Dr. Astarcıoğlu, “Bebeğin burnu tıkalı olduğu için başka hastalıklara da sebep olabiliyor. Genzin arkasında biriken temizlenmemiş sekresyon mikroplar ve bakterilerin de eklenmesiyle ateşli hastalıklara neden olabiliyor. Bu nedenle iyileşme uzuyor. Hem annelerin hem de bebeklerin rahat uyuması için açık burun tavsiye ediyoruz” dedi.

2,5 aylık bebeğin ölümünde korkunç iddia, izleri doktor fark etti

Bebeklerin burundaki hava boşlukları dar olduğu için görülüyor

Doktor Görkem Astarcıoğlu, “Bebeklerde, burundaki havanın daha rahatça dolaştığı boşluklar olması gerekenden daha dar. Bir anda kilo alan, büyüyen bebeklerin de burun boşlukları daralıyor. Bu nedenle bebeklerde burun tıkanıklığı görülüyor” diye konuştu.

Kültür Sanat Büyük Ödülleri sahiplerini bulduKültür Sanat Büyük Ödülleri sahiplerini buldu

$
0
0

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri Töreni'nde konuştu.

Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

"2019 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödüllerini kazanan isimler, Kültür ve Sanat Politikaları Kurulumuz tarafından belirlendi. Kültür-sanat insanlarımızı tebrik ediyorum. Bildiğiniz üzere bu ödüller 1979 yılından bu yana nice kıymetlerimize, kültür dünyamızın yıldızlarına, sanat camiamızın çınarlarına takdim edilmiştir.

Kültür Sanat Büyük Ödülleri'nin sahipleri.

Necip Fazıl Kısakürek, Sedat Hakkı Eldem, Süheyl Ünver, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yaşar Kemal, Çelik Gülersoy, Metin Erksan, Halil İnalcık, Sezai Karakoç…

Ödül sahiplerinin bulunduğu toplu fotoğraf.

Metin Sözen, Niyazi Sayın ve burada sayamadığım daha pek çok değerli kültür-sanat erbabımız bu ödüle layık görülmüştür.

  • Bugün de listeye bu toprakların yetiştirdiği değerlerden yeni isimleri ekliyoruz.Ödül takdim edeceğimiz isimlerin her birini kültürümüz ve irfanımız için birer abide olarak görüyoruz. Ülkemiz, her biri defalarca ödüllendirilmeye layık sayısız kültür ve sanat insanına sahiptir. Her yıl burada yaptığımız iş, bu büyük havuzdan adeta bir avuç su alarak gönlümüzü ve ruhumuzu teskin etmektir.

Bu yıl edebiyat alanındaki ödülümüzü Nuri Pakdil üstadımıza takdim etmeyi kararlaştırmıştık. Ancak kendisiyle burada bir araya gelmek ve ödülünü bizzat takdim etmek kısmet değilmiş. Bu vesileyle, kendisine bir kez daha Rabbim’den rahmet ve mağfiret, sevenlerine başsağlığı diliyorum.

"Üstad Pakdil'in kutlu davasına sahip çıkacağız"

Nuri Pakdil denince, gözümüzün önüne, inancının ve mukaddes bildiği değerlerin onurunu yiğitçe taşıyabilmiş, kalem ve kelam ustası bir şahsiyet gelir. Onun, bu coğrafyanın insanlarına miras bıraktığı en büyük değer, dilinden hiç düşürmediği, gönlünden hiç çıkarmadığı Kudüs Sevdası olmuştur. 18 Ekimde ebedi âleme yolcu ettiğimiz Nuri Pakdil Üstadımızın bu kutlu davasına ömrümüz yettiğince sahip çıkmayı sürdüreceğiz.

Sinema alanındaki ödülümüzün sahibi, Türk sinemasının milli ve yerli kimliği için bir ömür harcayan, imkânsızlıklar içinde özgün eserlere imza atan Mesut Uçakan’dır. Reis Bey, Kelebekler Sonsuza Uçar, Anka Kuşu gibi şiir tadındaki sinema eserleriyle sanat hazinemizi zenginleştiren Sayın Mesut Uçakan’ı bir kez daha tebrik ediyorum.

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen yönetmen Mesut Uçakan: Onur duymamak mümkün değil

Mazhar-Fuat-Özkan üçlüsü, 1970’li yıllardan beri milletimizin ortak hislerine tercüman olmayı başaran, ülkemizin bütün renklerini bir paydada buluşturabilen eserleriyle gönüllerde taht kurmuştur. Türk pop müziğinde kültürel kimliğimizi kırk yılı aşkın süredir başarıyla temsil ediyorlar. Müzik ödülümüzü bu yıl “Güllerin İçinden”, “Buselik Makamına”, “Ele Güne Karşı” gibi onlarca ölümsüz eserle içimizi ısıtan Mazhar Alanson, Fuat Güner, Özkan Uğur beyefendilere takdim ediyoruz.

Sayın Devrim Erbil, “resmin şairi” olarak anılan bir sanatçımızdır. Kendisi sanat anlayışını,“Batı’da ekilen tohumların bizim topraklarımızda filiz vermesini bekleyen yaklaşımlara karşıyım. Batı’ya seçici bir duruşla yaklaşmalı, sorunlarımıza kendi üslubumuzla sanatsal çözümler üretmeliyiz” diyerek ifade ediyor. Hocamız, 1950’li yıllardan bugüne bize ait renklerle bezediği eserleriyle, dünyanın her yerinde büyük bir rağbet gören sergileriyle ve birbirinden kıymetli talebeleriyle Türk sanatını dünyaya tanıtmaya devam ediyor. Resim alanındaki ödülümüzü Türk resim sanatına farklı bir üslup kazandıran Sayın Devrim Erbil’e takdim ediyoruz.

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerine hak kazananlar belli oldu

Sayın Fuat Başar, dünya çapında birçok hattat ve ebru ustası yetiştiren bir sanatkarımızdır. Kendisi, yüzlerce sergide ve uluslararası sanat etkinliklerinde yer alarak ebru sanatının bütün dünyada tanınmasını sağladı. “Sanat, gönülde yanan aşk ateşiyle pişer ve olgunlaşır”diyen Fuat Hoca, gönlü, nazargâh-ı ilahi olarak kabul ediyor. Evet, geleneksel sanatlar alanındaki ödülümüzü hat ve ebru sanatlarının yeni nesillere aktarılması, sevdirilmesi ve öğretilmesi için bir ömür harcayan Sayın Fuat Başar’a takdim ediyoruz.

  • Yahya Kemal’e göre bizim devlet kurma ve askerlik dışında, dünya ortalamasının fevkinde olan üç büyük sanatımız vardır. Bunlar mimari, şiir ve musikidir.

Sayın Doğan Kuban, Türk Mimarisinin tarihini inceleyen ve sanat tarihinin sorunlarını farklı bir üslupla dile getiren onlarca akademik esere imza attı. Mimar Sinan’ı, Divriği Ulu Cami’yi, Osmanlı’yı, İstanbul’u, Anadolu’nun mimarlık tarihini, Rönasans’ı anlatan kitap ve makaleleriyle ülkemizin düşünce hazinesine büyük katkılar sağladı. Mimarlık alanındaki ödülümüzü Sayın Doğan Kuban’a takdim ediyoruz.

Sayın Ahmet Yaşar Ocak, İslam kültürü ve düşüncesi üzerine önemli eserler kaleme alan bir hocamızdır. Kendisi, sosyal tarihimizde mühim bir yeri olan tasavvuf erbabını ilmi bir perspektifle inceleyen akademik çalışmalara imza atmıştır. Hocamız, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler, Ortaçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri, Selçuklu Dönemi, Yeni Çağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri, Osmanlı Dönemi gibi pek çok eseriyle tarihe yeni bir bakış açısı kazandırdı.

  • Sosyal Bilimler alanındaki ödülümüzü Sayın Ahmet Yaşar Ocak’a veriyoruz. Bu yılki vefa ödülümüzü ise Osmanlı coğrafyasında yer alan toplumların Türkiye ile gönül birliği sağlaması için üstün bir gayret sarf eden merhum Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun’a veriyoruz. Merhum Haluk Dursun hocamız, coğrafyanın genişliği ile gönlün, muhabbetin ve ufkun genişliği arasında doğrudan bir ilişki olduğunu söylüyor. Bunun için gençlere hep meraklı olmayı, duyarsızlıktan, ilgisizlikten, heyecansızlıktan kaçınmayı, Allah’a şükrü ve insanlara teşekkürü asla ihmal etmemeyi tavsiye etmiştir. Bu vesileyle kendisini bir kez daha rahmetle yâd ediyorum.

Ödül vereceğimiz değerli kültür-sanat insanlarımızın her birini ayrı ayrı tebrik ediyorum. Ülkemizin ve milletimizin, maziden atiye uzanan büyük yolculuğuna kendi alanlarında yaptıkları katkılar için, bu değerli kültür-sanat erbabımıza şükranlarımı sunuyorum.

"Kendine ait kültür ve sanat üretimi olmayan toplumlar ezilmeye mahkumdur"

  • Kültür ve sanatın, tıpkı toprak, tıpkı bayrak gibi bağımsızlığın alamet-i farikalarından biri olduğunu her fırsatta tekrarlıyoruz. Kendine ait kültür ve sanat üretimi, birikimi, politikası olmayan toplumlar, bu bakımdan güçlü toplumların gizli veya açık hegemonyası altında ezilmeye mahkumdur. Rivayet odur ki, bir İngiliz siyaset adamına “İngiltere sömürgelerini kaybederse yıkılır mı” diye sorarlar. Muhatap, “güçlü bir donanmaya sahibiz, yeniden elde ederiz” der. Karşıdaki, “ya donanmayı kaybederseniz” diye sorar. İngiliz siyasetçi, “yeniden inşa ederiz” der. Son alarak kendisine “Peki Şekspir’i kaybederseniz ne olur” diye sorar. Cevap çok önemlidir: “İşte o zaman İngiltere yok olur”. Aynı diyalog mesela Almanya için Göte, Rusya için Dostoyevski, Fransa için Balzak gibi isimlerle tekrarlanabilir.

Ülkelerin ve toplumların geleceğe güvenle bakabilmelerini sağlayan, maddi güçlerinden ziyade medeniyet birikimlerinin gücüdür. Yusuf Has Hacip, “Yurdu kılıçla alırsınız, kalemle tutarsınız” derken, işte bu gerçeğe işaret ediyor. Nizamülmülk de, “Mızrağı bir yere kadar atarsınız, kelimelerin ve düşüncenin menzilinin ise sınırı yoktur” derken, sanki günümüz kültür-sanat iklimini anlatıyor.

Video: Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Hz. Ömer kıssası

  • Hazreti Ömer, bir gün Herim bin Sinan’ın kızına rastlar. Kaside-i Bürde sahibi Ka’b bin Zübeyr’in babası için yazdığı şiiri kast ederek, “O şahesere övgüler için baban ne verdi” diye sorar. Herim bin Sinan’ın kızı, “Babam ona arık bir at, cılız bir deve, solmuş bir elbise ve çokça da para verdi” diye cevaplar. Bunun üzerine Hazreti Ömer, “Unutma kızım, sizin ona verdikleriniz yok oldu, ancak onun size verdiğini ne zaman eskitebilir, ne da asırlar yok edebilir” diye mukabelede bulunur.

Günümüzde de bir sanat eseri yeri geldiğinde bütün borsalardan, bütün yatırımlardan, bütün rant araçlarından daha fazla kazandırabiliyorsa, sebebi sınırları ve zamanı aşan etkiye sahip olmasıdır. Türkiye, sahip olduğu güzellikler ile bu bakımdan dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Ancak lafa gelince kültürel bakımdan çeşitlilik içinde birliği savunanların, kendilerininki dışında tüm renklerin yok edilişine seyirci kaldığını görüyoruz.

"İntikam alma hissi ile girişilen bir saldırı ile karşı karşıyayız"

  • Bağdat, Şam, Halep gibi coğrafyamızın kadim medeniyet merkezleri yerle bir edilirken, Paris’te, Londra’da, Roma’da, Berlin’de oturanlar ses çıkarmıyordu. Birinci ve İkinci Körfez Savaşında Irak’ın tarihi ve kültürel mirası ya yağmalanmış, ya tahrip edilmişti. Benzer vandallıklar Afganistan’da da sergilendi. Esasen, bunların hepsi de bizim medeniyetimizin, hatta çoğu doğrudan bizim kültürümüzün eserleridir. Son olarak Suriye’de benzer bir vahşet yaşanıyor. Sadece insanlar değil, onlarla birlikte binlerce yıllık bir tarih ve kültür de yok edilmeye çalışılıyor. Bu coğrafyada yaşamış tüm medeniyetlerin ortak özelliği, Batıya karşı üstünlük sağlamış olmalarıdır. Bugün adeta, binlerce yılın intikamı alma hissiyle girişilen bir saldırıyla karşı karşıyayız.

"Kaleminden kan ve damlayan birine Nobel ödülü verildi"

  • Müslüman Boşnakları alçakça katledenleri göklere çıkartan, kaleminden kan ve nefret damlayan birine Nobel edebiyat ödülü verildi ve maalesef bir avuç insan dışında kimse buna ses çıkarmadı. Acaba aynı sessiz tasdik, mesela 100 bin İngilizi, Almanı, Fransızı, İtalyanı, Norveçliyi katleden birini öven kişiye Nobel verilse yine tekrarlanır mıydı? Hiç sanmıyorum. Bu gerçekler bize, kültür-sanat alanında dünya çapında söz sahibi olmadan, hayat hakkımızı bile savunabilmemizin mümkün olmadığını gösteriyor. İnşallah bu doğrultuda yeni bir şahlanışın, yeni bir hamlenin eşiğindeyiz. Yeni yönetim sistemimiz içinde yer alan Kültür Sanat Politikaları Kurulumuz, inşa ettiğimiz kütüphaneler ve opera binaları, destek verdiğimiz projeler bunun işaretleridir. Önümüzdeki yılları eğitimdeki ve kültürdeki eksiklerimizi tamamlama dönemi ilan ettik. Hep birlikte daha çok çalışarak, daha çok üreterek, daha çok mücadele ederek, bu konudaki hedeflerimize de ulaşacağız.

Sanat marifettir. “Marifet iltifata tabidir ve müşterisiz meta zayidir”. Sanatçı eseriyle bizi ödüllendirmiştir. Bize düşen de ona iltifat etmektir, takdir etmektir, teşekkür etmektir. Münevverlerimiz, sanatçılarımız, yazarlarımız, şairlerimiz her türlü iltifatı fazlasıyla hak ediyor. Kültür ve sanat hayatımıza çok önemli katkılarda bulunan, özgün eserleri veya hizmetleriyle öne çıkan değerlerimiz için ne yapsak azdır. Kültüre, sanata, edebiyata yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırım demektir. Biz de bu anlayışla büyüyen, gelişen Türkiye’nin büyük iddialarına ve ideallerine yakışır bir kültür-sanat ikliminin tesisine katkıda bulunabilmek için çalışıyoruz. Sanat ile siyaset, ne yazık ki, her zaman bir araya gelemeyen, iki ayrı uçta alanlar olarak görülür. Halbuki biz siyaseti, aynı zamanda bir sanat olarak görüyoruz. Çünkü bize göre, gönülle üretilen, sabırla üretilen her şey sanattır. Sanat, tutkunun, aşkın, sevdanın, adanmışlığın sabır ve estetik imbiğinden süzülmesidir.

İnsanlara hizmet için yüreğini ortaya koymuş, ömrünü adamış, aşkla ve sevdayla çalışmış herkesin, ortaya bir sanat eseri koyduğuna, sanatçı ruhunu teneffüs ettiğine inanıyorum. Tabii asıl olan yapılan işin en iyisini ortaya koyabilmektir. Gençlerimize tavsiyemiz, her biri kendi alanlarının üstadları olan kültür ve sanat insanlarımızı örnek alarak, yeni değerler, yeni eserler üretmenin peşinde koşmalarıdır.

Bu duygularla bir kez daha ödül takdim edeceğimiz kültür-sanat insanlarımızı tebrik ediyorum. "


20 ülkeye sağlık ofisi20 ülkeye sağlık ofisi

$
0
0

Türkiye, sağlık alanında da dünyaya şifa oluyor. Sağlık turizminde yoğun bir döneme gireceğini dile getiren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, geçen yıla göre Türkiye'ye gelen hasta sayısında yüzde 30'luk bir artışın yaşandığını söyledi. Geçen yıl Türkiye’ye 553 bin hastanın geldiğini hatırlatan Koca, “Bu yılın 10 ayında sağlık turizminde 650 bin hasta tedavi için Türkiye’ye geldi. Yıl sonuna kadar bu sayının 760 bin olmasını bekliyoruz” dedi. Bakan Koca, yurt dışından gelecek hasta için 2023 hedefini 1,5 milyon ve gelir olarak da 10 milyar dolar olarak açıkladı. Kanunla kurulan Uluslararası Sağlık Hizmetleri AŞ’nin (USHAŞ) sağlık turizminde önemli bir rolü olacağını dile getiren Koca, “2020 için 20 ülkeye, özelikle sağlık koordinasyon ofisleri ve tanı merkezleri açacağız. Bu çerçevede Moskova, Azerbaycan, üçüncüsü de Özbekistan’da olmak üzere ofisler kurulacak. Önümüzdeki yıl bu sayıyı 20’ye tamamlamayı hedefliyoruz” dedi.

Fotoğraf: Arşiv

HASTAYI VE HASTALIĞIN SEYRİNİ TAKİP EDECEĞİZ

Türkiye'de tedavi olacak hastaların MR, tomografi gibi ileri tetkiklerle detaylı teşhisle konulan işlemlerinin ve gerektiğinde de küçük müdahalelerin kamu özel veya üniversite hastanelerinde yapılabileceğini söyleyen Koca, devamında ise hastaların kontrolünün açılacak tanı merkezlerinde yürütüleceğini ifade etti. Koca, tanı merkezleri konusunda "Tedavi sonrası hastayı ve hastalığın seyrini takip edeceğiz" bilgisini verdi.

YURT DIŞINA SAĞLIK MÜŞAVİRLERİ ATANACAK

  • Koca, "2020 için sağlık müşavirliği atamalarımız olacak. Bunun için de Almanya, Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan ve Katar'ın olduğu 20 ülke belirledik. Yeni yılla birlikte sağlık müşavirleri göreve başlayacak" dedi. Koca, sağlık müşavirlerinin alanında tecrübeli, görevlendirileceği ülkenin dilini bilen ve sağlık turizmi konusunda da deneyim sahibi olma özelliklerine göre belirleneceğini söyledi.

Bebeklerde tıkalı burun başka hastalıklara da sebep olabiliyor

65 sanatçıyla eve dönüş65 sanatçıyla eve dönüş

$
0
0

Çeyrek yüzyıla yakın zamandır bir sanatçı inisiyatifi olarak İspanya, Fransa ve Portekiz’de “12cm.” başlığı altında sergiler düzenleniyor. Avrupa’nın farklı şehirlerinden çok sayıda sanatçının katıldığı bu sergiler kapsamında sanatçı Şükrü Karakuş son beş yıldır Türkiye bölümünü oluşturdu. Karakuş, ülkemizden çok sayıda sanatçının bu sergiler için özel olarak ürettikleri eserlerin sergilenmesini sağladı. Bu sergilerde yer alan eserlerin bir kısmı geçen yıl Eve Dönüş başlığı altında Galeri Diani´de sergilenmişti. İşte bu serginin kapsamı ve kavramı genişletildi. Avrupa turunu tamamlayan sanatçılar evlerine dönerken geçen yıl evine dönmüş sanatçılar onları karşıladı ve ortaya “Eve Dönüş/Karşılama” çıktı. Bu anlamlı etkinlikte Türkiye´nin seçkin ustalarının yanında hayatını sanata adamış profesyoneller ve genç sanatçılar yer alıyor.

BU YIL 40 ESER AVRUPA’YI DOLAŞACAK

Sergiyi düzenleyen Şükrü Karakuş, ilk İspanya’da başlayan insiyatifin başından beri içinde yer alıyor. Karakuş, projenin cazip yönlerini şöyle anlatıyor: “Bu sergilerin anlayış olarak bana çok uyan bir tarafları var. Bir kere çoğulcu bir yaklaşım. Diğer taraftan boyutların küçük oluşu onların hareket etme kabiliyetini yükseltiyor. Bu yönü farklı mekanlarda sergilememize olanak veriyor. Ayrıca sergide yer alan eserlerin fiyatlarının makul oluşu, her kesimden sanatseverin satın almasını sağlıyor.” Giderek büyüyen organizasyona beş yıl önce de Türkiye’nin dahil edilmesini sağlayan sanatçı, bu süreci de şöyle özetliyor: “Beş yıl önce Avrupa’da Türkiye için özel bir duvar ayırdık.İlk sergiye 25 sanatçının işini götürmüştüm. Sonra bu proje Türkiye’deki sanatçıların da ilgisini çekmeye başladı. Beşinci yıl için 40 sanatçının eserini seçtim ve onlar da Avrupa’daki sergileri gezecek.” Karakuş, “Eve Dönüş/Karşılama” sergisini de şu sözlerle açıklıyor: “Çalışmalar önce Avrupa’yı çıkıp dolaşıyorlar, sonra buraya geliyor ve burada sergileniyorlar. Aslında yıl içinde sürekli aktif halde olan bir sergi oluyor. Geçen sene adına Eve Dönüş ve bu yıl ise Eve Dönüş/Karşılama adını verdik. Çünkü bu grubun içinde daha önce dört yıl içinde birikmiş sanatçıların işleri vardı ve bu yıl da buraya dönen işler var. Geçen dönemde sergilediğimiz eserlerin çoğu satılmıştı. Bu yıl o arkadaşlardan yeni işler istedik ve böylece eve dönenleri karşıladılar. Ortaya muhteşem bir sergi çıktı.” Eve Dönüş/Karşılama sergisi 30 Aralık 2019 tarihine kadar Galeri Diani’de ziyarete açık olacak.

Bir kelimeyle roman yazmak gibi

Gülseren Südor

Ressam Gülseren Südor, geçen yıl serginin eve dönüş kısmına katılmış ve bu yıl da karşılamada yer alıyor. Südor şunları söyledi: “Ben bu projeyi Türk resmi için son derece önemli buluyorum. Birincisi resimler geziyor, ikincisi ve en önemli şey ise genç sanatçıların olması. Bir diğer güzel şeyse katılan tüm ressamlar bir koleksiyon oluşturuyorlar. Çünkü büyük resim yapmak kolaydır ve küçük resim yapmak zordur. Resmin minimalize edilmesi bir kelimeyle roman yazmak gibidir. O nedenle ben bu sergiyi çok önemsiyorum ve Şükrü yaptığı bu proje ile büyük bir misyon üstleniyor. Genç sanatçılar umarım değerini bilirler. “

Kolektif olması çok önemli

  • Hasan Çevik
  • Ressam Hasan Çevik, şöyle konuşuyor: “Sergide Türkiye’nin güncel sanat hayatının önemli isimlerinin genç, orta ve ileri kuşaktan kendi sanat anlayışını temsil eden 12 cm’lik küçük eserler var. Eserlerin küçüklüğü bunların resim tekniği anlamında geri olduklarını göstermez aksine, büyük işlerini temsil eden küçük birer protetipleridir aslında. Ben, birkaç metrelik resmi ne kadar iyi bir şekilde boyamaya ve kendi sanatımı katmaya çalışıyorsam, bu sergiye eserleriyle katılan tüm sanatçılar da bu 12cm’lik resimleri aynı şevkle boyamışlar. Sergiyi gezdiğinizde bunu çok açık bir şekilde görebilirsiniz.”

Mesaili çalışmak artık demode

İDDEF’in Suriye seferberliği sürüyorİDDEF’in Suriye seferberliği sürüyor

$
0
0

İnsana Değer Veren Dernekler Federasyonu (İDDEF) ‘Yardım Harekatı’ teması ile başlattığı yardım kampanyası kapsamında hayırseverlerin emanetlerini Kuzey Suriye’deki ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor.

İDDEF’ten yapılan açıklamada, “İç savaş ve terör unsurlarının saldırıları ile büyük bir yıkıma maruz kalan Kuzey Suriye’de ve özellikle harabe şehir halinde olan İdlib’te ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı sürdürüyoruz. ‘Yardım Harekatı’ sloganıyla başlattığımız yardım kampanyası kapsamında un, ekmek, battaniye, bebek maması, kışlık kıyafet ile sıvı yağ, pirinç ve undan oluşan kumanya yardımlarını kardeşlerimize teslim ediyoruz. Bölgedeki ekiplerimizin kontrolüyle devam eden yardım kampanyası kapsamında un bağışlarını fırınlarda ekmek yaparak mobil araçlarımız vasıtasıyla mazlum ailelere ve yetimhanelere ulaştırıyoruz” denildi.

KIŞ ŞARTLARI ZORLUYOR

Suriye’de hava şartlarının her geçen gün daha da sertleştiğine vurgu yapılan açıklamada; “Zalimlerin zulmü altında hayatları alt üst olan mazlum kardeşlerimizin hayatlarını kış şartları daha da zorlaştırıyor ve ihtiyaçları artıyor. Özellikle kış aylarını daha da zor durumda geçiren kardeşlerimizin yeme, içme ve giyinme gibi gereksinimlerini karşılamak için yardım kampanyamızı hummalı ve istikrarlı bir şekilde sürdürüyoruz” ifadelerine yer verildi.

KIZILAY İLE BİRLİKTE

  • Terörden temizlenen bölgelerde şimdi güven ve huzur olmakla birlikte, temel yaşam malzemeleri ihtiyacının hissedildiğinin belirtildiği açıklamada şu ifadeler kullanıldı; “Tel-Abyad ve İdlib’de gıda ve kışlık kıyafet yardımlarını Suriyeli kardeşlerimize Kızılay ile koordineli olarak ulaştırıyoruz. Hayırseverlerin, özellikle çocuklar için kışlık kıyafet ve bebek maması gibi bağışlar için ‘iddef.org’ internet sitesindeki hesap numaralarına ya da ‘0212 621 0065’ numaralı telefondan bilgi alarak destekte bulunabileceği dile getirildi.

İDDEF dünyada 2,3 milyon kişiye ulaştı

Sağlık Bakanlığı 8 bin 845 sözleşmeli personeli alacakSağlık Bakanlığı 8 bin 845 sözleşmeli personeli alacak

$
0
0

Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatı hizmet birimlerinde istihdam edilmek üzere Kamu Personel Seçme Sınavı (KPSS) sonucuna göre ÖSYM tarafından yapılacak merkezi yerleştirme ile ortaöğretim, ön lisans ve lisans düzeylerinde toplam 8 bin 845 sözleşmeli sağlık personeli alınacak.

Kılavuz ÖSYM tarafından yayınlanacak

Ortaöğretim, ön lisans ve lisans düzeylerinde tercih yapılabilecek sözleşmeli sağlık personeli pozisyonlarının bulunduğu KPSS-2019/7 Tercih Kılavuzu ÖSYM'nin internet sitesi üzerinden yayınlanacak.

Tercih işlemlerinde lisans düzeyindeki pozisyonlar için 2018-KPSS Lisans, ön lisans ve ortaöğretim düzeyindeki pozisyonlar için 2018-KPSS Ortaöğretim ve 2018-KPSS Ön Lisans sınav sonuçları kullanılacak.

Tercih işlemleri 13 Aralık'ta başlayacak

Adaylar tercihlerini 13-19 Aralık 2019 tarihleri arasında ÖSYM'nin internet sitesi üzerinden T.C. Kimlik Numarası ve şifrelerini girerek yapabilecek. ÖSYM'ye veya Sağlık Bakanlığına posta yoluyla gönderilen veya elden verilen tercih listeleri geçerli olmayacak.

Odyolog, Perfüzyonist, Dil ve Konuşma Terapisti ve Sağlık Fizikçisi pozisyonlarında tercih yapmak isteyen ve ilgili alanlarda yüksek lisans veya doktora programlarında öğrenim görmüş adayların 17 Aralık Salı günü saat 17.00'ye kadar Devlet Personel Başkanlığı Kamu Personel İstihdamı Dairesi Başkanlığına şahsen başvuru yapmaları gerekecek.

Şahsen başvuru işlemini gerçekleştiremeyecek adaylar Devlet Personel Başkanlığının internetsayfasındaki duyuru ekinde yer alan dilekçe ile birlikte istenilen belgeleri iadeli taahhütlü posta yoluyla ulaştırabilecekler. 17 Aralık itibarıyla kuruma ulaşmayan dilekçeler işleme alınmayacak.

Yüksek lisans veya doktora mezunu Odyolog, Perfüzyonist, Dil ve Konuşma Terapisti ile Sağlık Fizikçisi pozisyonları dışında tercih yapacak adaylar ise Devlet Personel Başkanlığına herhangi bir başvuru yapmayacaklar.

Devlet Personel Başkanlığının duyurularına istinaden daha önce müracaat etmiş ve bilgileri alınmış adayların tekrar başvuru yapmaları gerekmeyecek.

8 bin 845 kadrodan 3 bin 763'ü hemşire

Atama yapılacak 8 bin 845 kadrodan 3 bin 763'ü hemşire, bin 91'i ebe ve 3 bin 475'i sağlık teknisyeni ve sağlık teknikerlerinden oluşacak.

Atama yapılacak sözleşmeli pozisyonların unvan, branş ve öğrenim düzeylerine göre dağılımları şöyle:

  • UNVAN BRANŞ ÖĞRENİM DÜZEYİ TOPLAM
  • Biyolog 8 (Lisans) 8
  • Çocuk Gelişimcisi 15 (Lisans) 15
  • Dil ve Konuşma Terapisti 10 (Lisans) 10
  • Diyetisyen 66 (Lisans) 66
  • Ebe 1091 (Lisans) 1091
  • Fizyoterapist 100 (Lisans) 100
  • Hemşire 3236 (Lisans) 527 (Ortaöğretim) 3763
  • İş ve Uğraşı Terapisti (Ergoterapist) 10 (Lisans) 10
  • Odyolog 11 (Lisans) 11
  • Perfüzyonist 20 (Lisans) 20
  • Psikolog 150 (Lisans) 150
  • Sağlık Fizikçisi 3 (Lisans) 3
  • Sosyal Çalışmacı 123 (Lisans) 123
  • Sağlık Teknikeri Adli Tıp 10 (Ön Lisans) 10
  • Sağlık Teknikeri Ağız Diş Sağlığı 91 (Ön Lisans) 91
  • Sağlık Teknikeri Ameliyat 69 (Ön Lisans) 69
  • Sağlık Teknikeri Anestezi 408 (Ön Lisans) 408
  • Sağlık Teknikeri Çevre Sağlığı 109 (Ön Lisans) 109
  • Sağlık Teknikeri Diş Protez 77 (Ön Lisans) 77
  • Sağlık Teknikeri Diyaliz 89 (Ön Lisans) 89
  • Sağlık Teknikeri Eczane 78 (Ön Lisans) 78
  • Sağlık Teknikeri Elektronörofizyoloji 16 (Ön Lisans) 16
  • Sağlık Teknikeri Evde Bakım 75 (Ön Lisans) 75
  • Sağlık Teknikeri Fizik Tedavi 32 (Ön Lisans) 32
  • Sağlık Teknikeri İlk ve Acil Yardım 617 (Ön Lisans) 617
  • Sağlık Teknikeri İş ve Uğraşı Terapisi 6 (Ön Lisans) 6
  • Sağlık Teknikeri Laboratuvar 460 (Ön Lisans) 460
  • Sağlık Teknikeri Odyometri 48 (Ön Lisans) 48
  • Sağlık Teknikeri Ortopedi 55 (Ön Lisans) 55
  • Sağlık Teknikeri Patolojik Anatomi 38 (Ön Lisans) 38
  • Sağlık Teknikeri Radyoterapi 16 (Ön Lisans) 16
  • Sağlık Teknikeri Röntgen 409 (Ön Lisans) 409
  • Sağlık Teknikeri Tıbbi Sekreter 469 (Ön Lisans) 469
  • Sağlık Teknisyeni İlk ve Acil Yardım 303 (Ortaöğretim) 303
  • TOPLAM 4843 (Lisans) 3172 (Ön Lisans) 830 (Ortaöğretim) 8845

Yeni atamalar Resmi Gazete'de

Özgün Kafkas dillerinden Ubıhça'nın izinde bir ana dil belgeseli: Bir Rüya Gördüm Anlatsam AnlamazsınızÖzgün Kafkas dillerinden Ubıhça'nın izinde bir ana dil belgeseli: Bir Rüya Gördüm Anlatsam Anlamazsınız

$
0
0

Kuzey Kafkas halklarından konuştuğu Ubıhların dilini ve Ubıh Tevfik Esenç’in ana dilinin kaybolmaması için hayatı boyunca verdiği mücadelenin öyküsünü konu alan ‘Bir Rüya Gördüm Anlatsam Anlamazsınız’ belgeseli, gösterildiği ulusal ve uluslararası festivallerde büyük beğeni toplamaya devam ediyor.

Çekimleri Paris, Oslo, İstanbul, Manyas ve Kafkasya’da yapıldı

1992 yılında hayatını kaybeden Tevfik Esenç’in öyküsünün izini süren belgeselin çekimleri Paris, Oslo, İstanbul, Manyas ve Kafkasya’da yapıldı. Sivil Düşün AB Programı ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle bağımsız olarak çekilen belgeselin çekimleri 3 yılda tamamlandı. Türkiye’deki ilk gösterimi Ankara Film Festivali’nde yapılan ve yaklaşık 150 bin kilometrelik bir yolculuğun hikâyesi olan belgeselin yönetmenliğini; Tevfik Esenç’in torunu, belgesel yapımcısı Burcu Esenç ile Cantekin Cantez üstleniyor.

Burcu Esenç: “Dedemin izlerinin peşinden, kendi köklerimin izini sürdüm”

Dedesi Tevfik Esenç’in hayata gözlerini yumması ile birlikte binlerce yıllık kadim bir tarihe sahip olan Ubıh halkının da anadilini kaybettiğine dikkat çeken yönetmen Burcu Esenç, belgesel ile ilgili bilgi vererek bu fikrin nasıl ortaya çıktığını şöyle anlattı:

“Oğluma anadilinde bir isim vermek istedim ancak Ubıh dilinde erkek ismi hatırlayan hiç kimse kalmadığını fark ettim. Bunun üzerine dedemin izlerinin peşinden bir yolculuğa çıktım.

Dedem, dünya üzerinde Ubıh dilini konuşan son insanlardan biri ve bir anadil savaşçısıydı. ‘Bir rüya gördüm, anlatsam da anlamazsınız’ demişti çünkü rüyası Ubıhça idi ve dünya üzerinde hiç kimse onun dilini konuşamıyordu. Onun vefatı bir hikâyenin sonu ama benim için yepyeni bir hikâyenin başlangıcı oldu ve sonunu bilmediğim bir yolculuğa çıktım. Bu yolculuk belgeselci olarak bana çok farklı bir serüven yaşattı. Ama asıl önemlisi bir Ubıh olarak kendi köklerimin izini sürdüm.”

Bir Rüya Gördüm Anlatsam belgeselinin afişi

Cantekin Cantez: “Esenç ile ilgili çok önemli belgelere ve kişisel sırlara ulaştık”

Yönetmen Cantekin Cantez ise Paris’ten Kafkasya’ya uzanan yolculukları boyunca belgeseli şekillendiren birçok yeni bilgiye ulaştıklarını dile getirerek,

  • “Bu yolculuk sırasında başta Paris, College De France ve Sorbonne Üniversite’si arşivlerinde Tevfik Esenç ve Ubıh halkı ile ilgili çok özel ve daha önce gün yüzüne çıkmamış x ray filmlerine, belgelere, mektuplara, ses kayıtlarına ve birçok kişisel sırlara eriştik. Esenç’in gitmek istediği ama sağlığı elvermediği için gidemediği köyü Vardan’a gittiğimizde, orada hiç Ubıh kalmadığını gördük.

Özellikle bu bölgede izin alamadığımız için çok sınırlı çekim yapabildik. Ancak yol boyunca topladığımız bilgilerle çok zengin bir içerik oluşturduk. Diğer yandan belgeselimiz 1864 Çerkes Sürgünü’ne de değiniyor ve bu yanıyla sürgünün kuşaklar boyunca yarattığı travmayı da gözler önüne seriyor” dedi.

Türkiye’deki ilk gösterimini Ankara Film Festivali’nde yaptı

Yerli ve yabancı birçok festivalde izleyiciyle buluşarak büyük beğeni toplayan ‘Bir Rüya Gördüm Anlatsam Anlamazsınız’ belgeseli, ilk gösterimini yaptığı Ankara Film Festivali’nin ardından, ‘Documentarist 2019’dan ‘Jüri Özel Ödülü’ ile döndü. Ardından Ürdün Kraliyet Akademisi’nin davetlisi olarak Kafkas Film Festivali’nde gösterildi ve Rusya New Harvest Film Festivali’nde yarı finale kaldı. Ardından 26. Adana Altın Koza Film Festivali ve Documentarist “Hangi İnsan Hakları?” Film Festivali’nde gösterilen belgesel, 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali ve Malatya Film Festivali’nde de finalist olarak yarıştı. Bir Rüya Gördüm Anlatsam Anlamazsınız’ belgeseli son olarak Kayseri Film Festivali'nin 1 Aralık'ta yapılan ödül töreninde En İyi Belgesel Ödülünü almayı başardı.

65 sanatçıyla eve dönüş

İDDEF’in Suriye seferberliği sürüyor

Cuma hutbesi: Namaz, Rabbimize yakın olma çabamızCuma hutbesi: Namaz, Rabbimize yakın olma çabamız

$
0
0

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı bu haftaki Cuma Hutbesinin konusu "Namaz, Rabbimize yakın olma çabamız" olacak.

Muhterem Müslümanlar!

Bir gün Peygamberimiz (s.a.s) ashabıyla sohbet ederken onlara şöyle bir soru sordu: “Birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve o nehirde günde beş defa yıkansa, o kimsede kirden eser kalır mı?” Sahâbe-i kirâm, “Kalmaz Ya Resûlallah” diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah bu namazlarla günahları yok eder.”

Aziz Müminler!

Peygamberler tarihinin en köklü ibadeti olan namaz, yüce dinimiz İslam’ın beş temel esasından biridir. Namaz; insanın ruhu, bedeni, aklı, yüreği, sevgisi ve hürmetiyle, kısacası bütün varlığıyla Allah’a yönelişinin sembolüdür. İnsanoğlu ne zaman Rabbinin kulluk davetine gönülden icabet edip namazlarını eda etmişse, o zaman gerçek anlamda huzura kavuşmuştur. Ancak ne zaman namazlarını ihmal edip Rabbiyle arasındaki bağı zayıflatmışsa, o zaman da nefsani arzularının esiri olmuş ve hüsrana uğramıştır.

Kıymetli Müslümanlar!

Ezanın ulvi davetiyle Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda namaza duran mümin, aşkını, bağlılığını, itaatini ve teslimiyetini O’na arz eder. Bu haliyle namaz, müminin hasretle beklediği ve Yüce Yaratanına en yakın olduğu buluşma anıdır. Namaz dünyaya ait telaşe, dert ve sıkıntıları bir kenara bırakarak çıkılan mukaddes bir yolculuktur. Asli vatanı olan cennetten uzağa düşmüş insanın, ihlasını ve istikametini koruyan bir hayatla Rabbine dönme arzusudur. Nitekim Peygamberimizin ifade buyurduğuna göre, “Cennetin anahtarı namazdır.”

Namaz, şükür ve minnettarlık zamanıdır. Yaratan ve yaşatan, nimet verip doyuran, koruyan ve bağışlayan Allah Teâlâ’ya karşı, müminin vefa borcudur.

Değerli Müminler!

Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Hak Teâlâ (c.c) şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Kuşkusuz namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.” Öyleyse namaz, arınma ve korunma çabasıdır. Namazlarına değer veren, özen gösteren, tekbirinden selamına kadar namazın bütün rükünlerini dosdoğru ve huşû içinde eda eden bir mümin, ibadet şuuruna sahip demektir. İbadet şuuru ise kul olma bilincidir. Allah’ın daima kendisini gördüğünü ve işittiğini bilerek, takva, merhamet ve nezaketle yaşamaktır.

İşte bu sebeple namaz, müminin sadece ibadet borcunu değil, aynı zamanda üstün ahlâkını da temsil eder. Namaz kılan kişi, her türlü aşırılıktan, kabalıktan ve şiddetten korunur. Namazla güçlenen maneviyatı sayesinde, hayâ ve edebe aykırı davranışlardan uzak durur.

Aziz Müslümanlar!

Peygamberimize ve onun şahsında bütün müminlere hitaben Kur’an’da şöyle buyrulur: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; aksine biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” Allah Resûlü (s.a.s), bu emrin gereği olarak her sabah kızı Hz. Fatıma’nın kapısına uğrar ve “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet ederdi. Bugün bizler de aynı şekilde kendimizi ve ailemizi namaza alıştırmakla sorumluyuz.

O halde, namazın şifa veren, güven ve sükûnet aşılayan ikliminde Rabbimizle buluşmaktan ailece mahrum kalmayalım. Bu hayatta “dinimizin direği”, ahirette ise “hesabımızın ilk sorusu” olan namazlarımızı ihmal etmeyelim. Unutmayalım ki, namaz bir külfet değil, aksine kendimizi tanımaya, yenilenmeye, zikir, şükür ve tefekkür ile olgunlaşmaya vesile olan eşsiz bir nimettir. Sevgili Peygamberimizin müjdesiyle hutbemi bitirmek istiyorum: “Kim, Allah’ın bir emri olduğunu kabul ederek, rükûlarına, secdelerine, abdestlerine ve vakitlerine özen göstermek suretiyle beş vakit namazı kılmaya devam ederse cennete girer.”

'Geleneksel Türk Okçuluğu' UNESCO listesinde: Kamuoyuna tanıtılması yönünde adımlar atmaya devam edecek'Geleneksel Türk Okçuluğu' UNESCO listesinde: Kamuoyuna tanıtılması yönünde adımlar atmaya devam edecek

$
0
0

Dışişleri Bakanlığınca, "Geleneksel Türk Okçuluğu"nun UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne kaydedildiğini ve Türkiye'nin UNESCO çerçevesinde çalışmalarını yoğun şekilde sürdürmeye ve kültür varlıklarının uluslararası kamuoyuna tanıtılması yönünde adımlar atmaya devam edileceği bildirildi.

Türkiye Geleneksel Türk Okçuluk Federasyonu kuruldu

Türkiye'nin 17. kültürel unsuru olarak kaydedildi

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Türkiye'nin "Geleneksel Türk Okçuluğu" adaylık dosyasının, 9-14 Aralık'ta Bogota'da düzenlenen UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası 14. Komite Toplantısında, İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne Türkiye'nin 17. kültürel unsuru olarak kaydedildiği belirtildi.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

"Geleneksel Türk Okçuluğu'nun bahse konu listeye kaydedilmesi vesilesiyle bu eski ve köklü sporumuzun canlandırılması alanında yaptığı değerli çalışmalarla tanınan ve adaylık dosyamızın hazırlanmasında emeği geçen Okçular Vakfı sporcuları toplantıda bir atış gösterisi düzenleyeceklerdir. Ülkemiz UNESCO çerçevesinde çalışmalarını yoğun şekilde sürdürmeye ve bu bağlamda kültür varlıklarımızın uluslararası kamuoyuna tanıtılması yönünde adımlar atmaya devam edecektir."

İslam Dünyasında İnsani Durum Raporu yayınlandıİslam Dünyasında İnsani Durum Raporu yayınlandı

$
0
0

Müslümanlar 5 yıl daha kısa yaşıyor! Ortalama yaşam beklentisi istatistikleri, dünyada 72 yıl olan yaş sınırının, İslam dünyasında 67 olduğunu gösteriyor. İHH’ya bağlı İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) tarafından hazırlanan “İslam Dünyasında İnsani Durum” raporu, insani kalkınmışlık düzeyine ilişkin çarpıcı sonuçları ortaya koydu.

İDDEF’in Suriye seferberliği sürüyor

Rapor, insani yaşam standartlarını etkileyen unsurlar arasında üç başlığı öne çıkarırken, gıda güvenliği, sağlık altyapısı ve siyasi istikrarın önemine dikkat çekiyor. Bugün halen 1,5 milyarlık İslam dünyasında 216 milyon kişinin yetersiz beslendiğini vurgulayan rapor, bu rakamın dünyadaki tüm yetersiz beslenen nüfusun %27’sine denk geldiğini kaydediyor. Özellikle sahra altı Afrika ve güney Asya’daki Müslüman ülkelerde insani durumun kritik olduğu belirtilirken, bu bölgelerde anne-çocuk ölümlerinin de dünya ortalamasının çok üzerinde bir oran olan %49’a ulaştığı kaydediliyor.

İNSAMER raporunda, İslam dünyasına ilişkin insani göstergelerin dünya ortalamasının gerisinde kalmasını etkileyen önemli sebepler içinde; süregiden savaşlara da dikkat çekiliyor. Bugün dünyadaki çatışmaların %60’ının İslam dünyasında yaşandığı ve 2010 yılından itibaren savaşlarda ölenlerin %80’inin Müslüman ülke vatandaşları olduğu kaydediliyor.

Suriyeliler soğuk ve sular altında kalmış kamplarda yaşam mücadelesi veriyor

İnsani standartları etkileyen en önemli sektör kuşkusuz ekonomidir. Rapora göre kişi başı gelirde dünya ortalaması 17 bin 225 dolar iken, İslam ülkeleri kişi başı gelir ortalaması 11 bin 137 dolar gibi bir düzeyde. İşsizlik oranında da İslam ülkeleri, dünya ortalamasının (%5,5) oldukça üzerinde, %7,5 gibi bir orana sahip. Bu olumsuz tablonun oluşumunda rol oynayan en önemli problemlerden biri dış borç meselesi olarak gösterilmiş. Rapora göre, bugün İslam ülkelerinin 1,6 trilyon dolarlık borcu var ve 21 İslam ülkesi “Ağır Borçlu Yoksul Ülke” kategorisinde sayılıyor.

Coğrafi olarak her biri farklı bir bölgede bulunan İslam ülkeleri için, çözüm konusunda toptancı tek bir formül bulunmuyor ama tüm insani sorunlar için ortak tedbirler 4 noktada düğümleniyor: istikrarlı siyasi kurumlar oluşturmak, fiziki altyapıyı güçlendirmek, sosyal adaleti sağlamak ve eğitim kalitesini yükseltmek. Bu konularda İslam ülkeleri arasında, gerek ekonomik ve gerekse beşeri potansiyel olarak oldukça avantajlı ülkeler bulunduğu ve iyi planlanmış işbirlikleri ile bunların çözümlenebileceği belirtiliyor.

İNSAMER raporundan çarpıcı insani rakamlar:

-Dünya nüfusunun %25’ini oluşturmasına karşın İslam dünyasındaki sağlık harcamaları küresel sağlık harcamalarının sadece %4’ünü oluşturmaktadır.
-İslam ülkelerinde kişi başına düşen sağlık harcaması, 202 dolar iken dünya ortalaması ise bunun 5 katından fazla olan 1.114 dolar.
-Dünyada her 10 bin kişiye ortalama 15 doktor düşerken, İslam dünyasında bunun yarısı kadar (8) doktor düşmektedir.
-Dünyada Ortalama yaşam beklentisi 72, İslam ülkelerinde ise sadece 67
-İslam dünyasının genelinde 19,5 milyon çocuk ilkokula gidemiyor.
-İslam dünyasında her 5 kız çocuğundan biri okula gitmemektedir.
-Okuryazarlıkta dünya ortalaması: %82,5 İslam ülkelerinde ise %70,3.
-Kadınlarda okuryazarlık dünya ortalaması %79 iken, İslam ülkelerinde %64.
-Dünyadaki kadın nüfusunun %25’ini oluşturmasına rağmen, anne ölümlerinin %49’u İslam ülkelerinde gerçekleşmektedir.
-Dünyadaki çocuk nüfusunun %30’u İslam ülkelerindeki çocuklar oluştursa da, 5 yaş altı ölümlerin %47’si İslam dünyasında yaşanmaktadır.

Kana kana Selçuklu tarihiKana kana Selçuklu tarihi

$
0
0

Projenin on yıllık geçmişine dikkat çeken sergi küratör Işın Fırat, “Selçuklu’da yaşamış sultanlar, hanım sultanlar, baniler, alimlerin bizlere kattıklarını hatırlatmaktan onur duyuyoruz. Buraya gelen gençler, Cumhuriyet ve Osmanlı, öncesinde Selçuklu’nun olduğunu öğrenecek. Onların bizlere kattıklarını, yaşanmışlıkları, dedelerini görecekler. Yapılanlar karşısında da hem bilip hem örnek alacaklar. Susadığımız tarihi bize hatırlatıyor sergimiz, bu tarihi kana kana içmekte fayda var” diyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Telif Hakları Genel Müdürlüğü ile Geleneksel Anadolu Kültür ve Sanat Atölyeleri Akademisinin ortaklığında hazırlanan çalışma, iki tonluk malzemeleriyle Konya’dan Kars’a, Bursa’dan Van’a birçok şehir gezdi. İki yüz parçalık bu sergide Aynur Atayurt’un menkıbe tasvirleri, Hüseyin Akkuş’un replika şapkaları, Konya Olgunlaşma Enstitüsü’nün giysi koleksiyonu, Işın Fırat’ın kitreden heykelleri bulunuyor.

Bir Zamanlar Selçuklu sergisi nefes kesiyor

Türk Okçuluğu UNESCO listesindeTürk Okçuluğu UNESCO listesinde

$
0
0

Geleneksel Türk Okçuluğu, UNESCO tarafından insanlığın ortak mirası ilan edildi. Hazırlıkları tamamlanarak UNESCO’ya sunulan “Geleneksel Türk Okçuluğu” dosyası, Kolombiya’nın başkenti Bogota’da gerçekleştirilen UNESCO 14. Hükümetlerarası Komite Toplantısı’nda Somut Olmayan Kültürel Miras Temsili Listesi’ne kaydedilerek, insanlığın ortak mirası ilan edildi.

TANITIM FİLMİ BEĞENİLDİ

Ecdadın kadim sporlarından biri olan okçuluğun tüm özelliklerini yansıtan tanıtım filminin de sunulduğu toplantıda, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünce hazırlanan Geleneksel Türk Okçuluğu dosyası, UNESCO Değerlendirme Organı tarafından örnek gösterildi ve tebrik edildi. 178 ülkenin taraf olduğu UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi kapsamında, Türkiye adına Temsili Listelere kaydedilen unsur sayısı, “Geleneksel Türk Okçuluğu”nun da ilanıyla 18’e yükseldi. Türkiye böylelikle Temsili Listelere en çok unsur kaydettiren ilk 5 ülke arasındaki yerini korudu.

FARKINDALIK ARTACAK

  • Geleneksel Türk Okçuluğu, Türkiye’de gerçekleştirilen geleneksel okçuluk sporu etrafında şekillenen, yüzyıllar içinde belirlenmiş ilkeleri, kuralları, ritüelleri ve toplumsal uygulamaları, geleneksel zanaatkarlıkla üretilen ekipmanları, okçuluk disiplinleri ve atış tekniklerini barındıran bir somut olmayan kültürel miras unsuru olma özelliğini taşıyor. Yaya ve atlı olarak gerçekleştirilen farklı disiplinleri bulunan “Geleneksel Türk Okçuluğu”nun icrasında kullanılan ekipmanlar, malzeme bilgisi, beceri, sabır ve ustalık gerektiren bir zanaatkarlıkla üretiliyor. Geleneksel Türk Okçuluğu ile ilgili uygulamalar ve ritüellerde doğaya ve hiçbir canlıya zarar verilmeyip, yüzyıllardan beri sosyal, kültürel, ekonomik, etnik köken, din ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin toplumun her kesiminden kişilerce icra ediliyor. UNESCO’nun bu kararıyla, Geleneksel Türk Okçuluğu’na ilişkin farkındalığın artması bekleniyor.

Kana kana Selçuklu tarihi

Üzengi çağ açıp kapattıÜzengi çağ açıp kapattı

$
0
0

Tarih boyunca savaş meydanlarını boş bırakmayan Türkler, asırların içinden atı ve silahıyla geçmiştir. Türk kültüründe silah alanında araştırmaları bulunan, Okla Yükselen Millet, Türk Savaş Sanatı kitaplarına imza atan Tarihçi Erkan Göksu’dan Türkler’in savaş ve okçuluk macerasını dinledik.

Kullanılan aletlerin önemine değinen Göksu, “Ok, insan gibi dört nesnedir. Nasıl insan iskelet, et, damar ve kandan oluşursa yay da ağaç, boynuz, sinir ve tutkaldan ibarettir. İnsan için iskelet neyse, yay için de ağaç, insan için et neyse, yay için de boynuz odur.

Her toplum ok ve yay kullanıyor ama sizin yaptığınız, hepsinden farklı tesir ve mesafede oluyor. Menzilleri geniş olan yaylar sayesinde Türkler harp meydanlarında üstün gelmişlerdir.

Türkler sayıca fazla ya da vücut olarak çok güçlü değillerdi. Ama gerek ok ve yay kullanımı gerek kılıç yapımı gerekse de üzengi yapımını kapsayan at teknolojisi onları farklı kılıyordu. Üzengi, çağ açıp çağ kapatan aletler arasında sayılır. Çünkü üzengi sayesinde süvari, atı sahiplenmiştir. Bu sayede atlı savaşçılar dönemi başlamıştır. Türkler’le beraber üzengi Avrupa’ya gelmiştir ve sonrasında da klasik Roma savaş tarzı geliştirilmiştir. Bu durumu teknolojik üstünlüğe ilk örneklerden biri olarak gösterebiliriz” diyor.

Tarihçi Erkan Göksu

TUĞRALARDA GÖRÜNEN MİRAS

Ok ve yayın sadece savaş meydanında kullanılmadığına dikkat çeken Göksu, “İnsanlar nesnelere anlam dünyalarına girdiği ölçüde kıymet verirler. Bir nesne toplum için ne kadar önemliyse birçok hususta onun ön plana çıktığını görüyoruz. Bunun en üst noktası devlet ve hakimiyet anlayışındadır.

Tarih boyunca Hunlar’dan itibaren Osmanlılar’da da hakimiyet sembolü olarak yay kullanılmıştır. Selçuklular döneminde Tuğrul Bey’in tuğrasında, Osmanlı padişah tuğralarında da yay ve üç ok motifini görürüz.

Ok ve yay basit bir savaş veya spor aleti değildir. Teknolojik ve estetik mirastır. İçinde Türk zihin yapısının varlığını gördüğümüz en önemli maddi kültür unsurlarından bir tanesidir” diyor.

Türkler’in savaşçı millet olma özelliğini ise şu sözlerle açıklıyor: “Türkler, karanlıkta ışık yansa atına atlayıp o tarafa doğru giderdi. Bozkır coğrafyasında böyle karşıdan beliren ışık, muhtemel düşmana işarettir ve geç kalınırsa bu, toplumun felaketi olabilir. Bu anlayış örneği, göçebe yaşayan Türk toplumunun her an savaşa hazır olma ilkesini ortaya koymaktadır.”

Fotoğraf: Arşiv

AT BİNEN ET YİYEN OK ATAN TÜRKLER

Okçuluk araştırmalarının son yıllarda eleştiri aldığına dikkat çeken yazar, “Okçuluk kültürünü öğrenmek farklı açılardan faydalı olacaktır. Ok ve yay din, estetik, sanat bakımından Türk tarihinin merkezinde yer almıştır. Millet aya çıkıyor biz hâlâ okla uğraşıyoruz, okla yayla akademik araştırma mı olur diyenler de var ama geriye dönüp baktığımız zaman okçuluğun bizim için toplumsal hayat, kültür, sanat, tarihimizin merkezinde bulunduğunu görebiliriz” şeklinde konuşuyor. Günümüzde spor olarak nitelenen okçuluğun, bütün spor dallarından daha fazla kültüre bağlı olduğunu ve savaşçı kimliğin çeşitli kaynaklarda kendini gösterdiğini belirten Göksu şöyle devam ediyor:

“Türkler kendilerine özgü strateji ve taktikleri sayesinde silah üretmişlerdir. Türkler savaşçı bir millettir sözü, dünyada Türkler için önemli bir imajdır. En eski çağlardan beri savaşçılık konusundaki becerileri ve diğer toplumlara göre gelişmişlikleri kaynaklara yansımış, hayret ve hayranlık uyandırmıştır.

Arap, Fars, Ermeni, Çin, Latin, Grek kaynaklarından hangisine bakarsanız bakın Türkler’le ilgili üç özellik öne çıkıyor. Türkler et yiyen, at binen ve ok atan adam olarak vurgulanıyor. Bu ne kadar Türk’ü tanımlar dersek, her şeyin görünenden ibaret olmadığını, kültürel ve medeni unsurları da düşünmek gerekir.”

ÖNCE KUŞ SONRA TAVŞAN AVLADILAR

Erkan Göksu, Çin kaynaklarında yazılan ilk bilgilerin arasında da okçuluğun önemi hakkında metinlere ulaşabildiğimizi şu sözlerle anlatıyor: “Çin kaynaklarında Hunlar hakkında şöyle yazmaktadır: Erkek çocuklar koyuna binerek kuş ve farelere ok atar. Biraz büyüyünce tilki ve tavşan avlayıp bunların etini yerlerdi. Buradan anlıyoruz ki bu topluluk, 4-5 yaşından itibaren süvarilik talimi yapıyor. Bu çocuklar 18-20 yaşına geldiğinde ise dünyanın en iyi okçuları haline geliyor. Savaşçılık, küçük yaştan itibaren zihni ve biyolojik olarak varlığını başlatıp devam ettiriyor.” Batı merkezli tarih anlayışına ise itiraz eden yazar, şu bakışı sunuyor: “Hunlar’da, barış zamanlarında kılıcı kınından 20 cm çıkartmanın cezası ölümdü. Avrupa’nın savaştan başka bir şey bilmez, barbar olarak tanımladığı Türkler’de öldürmek için savaş olmadığını bu örnekle anlayabiliriz. Demek ki şartların güdümlediği bir durum var ortada.”

Fotoğraf: Arşiv

  • Yayın adı Dede Korkut’tan
  • Tarihçi Erkan Göksu, Okçu Millet olarak anılan Türkler’in kullandıkları yayın ismi konusundaki araştırmalar hakkında şunları söylüyor: “Kompozit Türk Yayı dört ana maddeden oluşuyor. Türk Yayı ve Kompozit kelimelerini bir arada kullanmamız üzücüdür. Alternatifi ne olacak diye kaynaklara baktığımızda geçmişte olarak mürekkep yay diyenler de olduğunu görüyoruz. Dede Korkut’ta katığ muhkem yay ifadesi vardır. Anadolu’da kullanılan katı ifadesi fiil olarak kullanılmış, katılmış, katışık yay anlamına geliyor. Muhkemse güçlü kuvvetli demektir. Kompozit Türk Yayı demektense Katığ Yay dersek kültürümüze daha bağlı bir anlamlandırma olur.”
  • Manevi anlamı da var
  • Hunlar’ın, Göktürk’lerin sonrasında İslami dönemde de okçuluğa ilginin azalmadığına dikkat çeken devam ettiğini aktaran Erkan Göksu, “İslami dönemdeki bazı ayet ve hadislerdeki işaretlerin, tembihlerin okçuluğun gelişiminde çok etkili olduğunu görüyoruz. Böylece ok ve yayın sadece savaş araç gereci değil adeta dini bir motif olarak ortaya çıktığını ve manevi dünyamızda yer ettiğini görüyoruz” diyor.
  • Çinliler yağmuru sever
  • Çin kaynaklarında geçen Türklerin ok ve yay sevgisini gösteren bir anektodu şöyle naklediyor: “Çinliler özellikle yağmurlu havalarda Türklere saldırıyor. Çünkü o hava şartlarında ok kullanmak pek mümkün değil. Ayrıca yay ve ok yapılan huş ağacı Türkler için çok kıymetli. Yin Dağı bir zamanlar Türklerin hakimiyetindeymiş. Zaman gelmiş dağı Çinliler almış. Hunlar bu dağın önünden geçerken ağlarlarmış. Çünkü en iyi ok ve yay yapılan ağaçlar buradaymış.”

Ucuza tatil nasıl yapılır?: Düşük bütçe ile hayalinizdeki tatile sahip olmanın 7 yoluUcuza tatil nasıl yapılır?: Düşük bütçe ile hayalinizdeki tatile sahip olmanın 7 yolu

$
0
0

Tatil planı yapıp, maddi nedenlerden dolayı vazgeçiyorsanız önce bir haberimizi okuyabilirsiniz. Düşük bütçe ile hayalinizdeki tatile sahip olabilirsiniz. İşte tatil planı yaparken önemli noktalardan biri olan masrafları kısmanın 7 yolu:

Tatil zamanlamasını iyi ayarlayın

Herkes turistik bölgelere yazın gitmek ister. Havanın güzel olduğu, turistik yerlerin en canlı hallerini aldığı ve sosyal medyada en fazla paylaşımın yapıldığı zamanlarda gitmeyi herkes ister. Ancak amacınız düşük bütçe ile tatile çıkmaksa turistik yerlerin en popüler olduğu zamanlarda değil, yoğun olmayan sezonda gitmeyi tercih edin. Özellikle küçük sahil beldelerini tercih ederseniz kalabalıkların gittiği, plajların boşaldığı bu zaman zarfında konaklama, yemek ve hediyelik eşyalar için çok daha uygun fiyatlı anlaşmalar yapabilirsiniz.

Galeri: Baş döndüren manzaralarıyla kışın görülmesi gereken yerler


İndirim sitelerinden yararlanın

Son yıllarda sayıları artmış olan indirim siteleri, uçak bileti, konaklama, etkinlik, araba kiralama ya da yemek için çok uygun fiyatlı alternatif önermektedir. Bu sitelerde dikkat etmeniz gereken ise satın aldığınız şeylerin kullanım tarihlerine dikkat etmeniz. Genellikle yoğun olmayan saat ya da günleri seçerek kullanım alanınızı sınırlayan kuponları almadan önce dipnotlara dikkat etmek gerekir.

Fotoğraf: Arşiv

Otel tutmak yerine ev kiralayın

Otellere kıyasla hem ev konforuna daha yakın hem de daha ucuz olacak konaklama seçeneklerini deneyebilirsiniz. Ayrıca tam donanımlı mutfağa sahip olacağınız için yiyecek masraflarınızın da azalacağını unutmayın.Rezervasyonunuzu yaparken ek masraflara dikkat edin, gecelik masraflar toplandığında temizlik ya da komisyon ücretleri ile toplam masraf beklediğinizden yüksek çıkabilir.

Galeri: Büyülü bir masal diyarı: Strazburg


Hafif seyahat edin

Ekstra yükler için ekstra fiyatlar ödendiğini hepimiz biliyoruz, ancak son yıllarda çıkan alternatifler ile uçağa sadece el çantası ile giderek daha uygun fiyatlı uçak biletleri alabiliyorsunuz.

Ücretsiz günlerden yararlanın

Birçok şehirde ayın ya da yılın belirli günlerinde müzelere ya da diğer önemli turistik mekanlarına ücretsiz giriş imkanı sunar. Örneğin Paris’teki Louvre, her ayın ilk pazar günü ücretsiz giriş imkanı sunmakta. Girişi 15 euro civarında olan bu müzeye ücretsiz giriş imkanı kaçmaz. Bu ve bunun gibi birçok imkan bulunmakta, bir şehre gitmeden önce araştırmakta fayda var!

Fotoğraf: Arşiv

Dışarıda yiyeceğiniz yemekleri sınırlandırın

Yeni bir ülkeye gitmenin bir amacı da yeni yemekler tatmak biliyoruz, ancak her öğünü dışarıda yemek seyahatin en pahalı harcaması olabilir. Dışarıda yeme haklarınızı gerçekten hak eden mekanlara saklayarak ve onun dışındaki öğünleri evde hazırladıklarınız ile geçiştirerek uygun fiyatlı bir tatil yapabilirsiniz.

Ev bakıcısı olun

İnsanların evini kiralamaya çıkan bir alternatif ise ev bakıcısı olmak! Bu tarz uygulamaları kullanmak için yapmanız gereken tek şey güvenilir olduğunuzu kanıtlamak. Anlaşmanıza bağlı olarak ev sahibinin evcil hayvanını beslemek yada çiçeklerini sulamanız gerekebilir ama ücretsiz konaklama imkanına sahip olduğunuzu unutmayın!

Galeri: Gerçek hikayelerden uyarlanmış gelmiş geçmiş en iyi filmler

Viewing all 33236 articles
Browse latest View live