Quantcast
Channel: Yeni Safak - Hayat
Viewing all 33242 articles
Browse latest View live

Gençler Kudüs’ü gönüllere yazacakGençler Kudüs’ü gönüllere yazacak

$
0
0

Burak Derneği Gençlik Birimi tarafından düzenlenen “Kudüs’ü Gönlüne Yaz” projesi kapsamında 366 gönüllü genç, okullarda Kudüs’ü anlatacak. “Kudüs’ü Gönlüne Yaz” projesi final programı, Üsküdar’daki dernek merkezinde yapıldı. Programda konuşan Gençlik Birimi Başkanı Mehmet Şirin Karpuz, “Kudüs’ü Gönlüne Yaz” projesi hakkında bilgi verdi. Karpuz, Türkiye’de Kudüs bilincini yayarak Mescid-i Aksa ve Kudüs’e yönelik projeler geliştiren Burak Derneğinin “Kudüs’ü Gönlüne Yaz” projesiyle evlere, okullara Kudüs’ü taşıdığını anlattı. Genç Burak ekibinin 65 il ve 2 ülkeden 366 katılımcı ile yola çıktığını ifade eden Karpuz, bu proje ile Kudüs’ü anlatabilecek yaş, cinsiyet, meslek fark etmeksizin gönüllüler yetiştirmeyi amaçladıklarını belirtti.

Program sonunda projeye katılarak başarılı olan gençlere sertifika takdimi yapıldı.

3 KİTAP HAZIRLANDI

Türkiye’de Kudüs bilinci ve Filistin konusunda insanların yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünerek böyle bir proje oluşturduklarını ifade eden Karpuz, şunları aktardı: “Bizler evlerimizde, okullarımızda temel düzeyde Kudüs’ü anlatabilecek kişi yetiştirelim gayretiyle yola çıktık. Katılımcılar ister Burak Derneği çatısı altında sunumlara gitsin isterlerse bireysel gidip anlatsınlar istiyoruz. Projemize başvuran kişiler arasından 366 arkadaşımızı seçtik ve çalışmaya başladık. Bu süreçte Kudüs’le ilgili araştırmalar, okumalar, görsel çalışmalar yaptık. Aylarca süren çalışma sonunda üç kitap, çok sayıda makale ve doküman ürettik. Çok başarılı interaktif bir eğitim süreci geçirdik.”

MATERYAL DESTEĞİ VERECEĞİZ

Proje Koordinatörü Sevanur Caner ise eğitim süreci boyunca çalışmalara katılan ve başarılı olan gençlere hazırladıkları materyalleri göndererek yola devam edeceklerini belirterek, bu kişilerin de Kudüs hakkında sunum yapmaya yetkin hale geleceklerini kaydetti. Program sonunda projeye katılarak başarılı olan gençlere sertifika takdimi yapıldı.

Burak Derneği bu Ramazan'da da Kudüslü Müslümanlara elini uzattı


Şampiyonun hikayesi Oxford’daŞampiyonun hikayesi Oxford’da

$
0
0

Aralarında 1969 yılında Hollanda’nın Amsterdam şehrine işçi olarak giden Halil İbrahim Ay’ın Avrupa Kickboks Turnuvası’nda Hollanda adına yarışarak şampiyon olan oğlu Hüseyin Zeki Ay’ın da yer aldığı fotoğraflar, Memoirs in My Suitcase isimli sergide yer alacak. Yarın Oxford Üniversitesi Pitt Rivers Müzesi’nde açılacak sergi, 6 ay boyunca sanatseverlerin dikkatine sunulacak. Serginin küratörlüğünü ve tasarımını DiasporaTürk işbirliğinde İstanbul merkezli ALART üstlendi.

ÖTEKİLEŞTİRİLEN ŞAMPİYON!

Halil İbrahim Ay ve eşi Arife Ay

Türklerin Avrupa macerasını konu alan Memoirs in My Suitcase sergisinin küratörlüğünü ve tasarımını DiasporaTürk işbirliğiyle İstanbul merkezli ALART yapacak. Birbirinden önemli fotoğrafların yer aldığı sergide en dikkat çekici hikaye ise Ay ailesine ait. 1969 yılında Hollanda’nın Amsterdam şehrine giden Halil İbrahim Ay, 1971 yılında eşi Arife ve en küçük çocukları Hüseyin Zeki’yi alarak Noord bölgesine yerleşti. Baba Ay ford fabrikasında çalışmaya başlarken, anne Arife Ay ise belediyeye ait yüzme salonunda temizlik görevlisi olarak işe girdi. Ailenin küçük oğlu Hüseyin Zeki, başlarda Hollandalı çocuklar tarafından pek kabul görmedi. O yıllarda ayrımcılığa maruz kalan küçük Hüseyin kendini spora verip, kick boks eğitimleri almaya başladı. Aradan geçen yıllar içinde profesyonelleşen küçük Hüseyin, genç yaşta Fransa’da düzenlenen Avrupa Kickboks Turnuvası’nda Hollanda adına yarışarak şampiyonluk elde etti. Hollanda medyası bu genç delikanlının o yıllarda göçmen bir ailenin çocuğu olmasına şaşırarak, hayatını mercek altına aldı. Anne Arife Ay’ın çalıştığı belediye tesisine giderek çekilen fotoğraf, bir simgeye dönüştü. Anne Arife Ay, hem çalışıp hem de şampiyon bir çocuk yetiştirdiği için o yıl ‘yılın annesi’ de seçildi.

Hüseyin Zeki Ay

  • Göçmenlerin kaderi değişmiyor
  • Halil İbrahim Ay ve şampiyon oğlu Hüseyin Zeki Ay
  • Sergide yer alacak fotoğraflardan biri de Turgay Düzen’e ait. 1976 yılında Almanya’da doğan ve bakım masrafları nedeniyle 40 günlükken Tekirdağ’daki teyzesine gönderilen Düzen, yıllarca teyzesini annesi zannederek büyüdü. İlkokulda yoklama sırasında soyadı farklılığı nedeniyle annesinin teyzesi olduğunu öğrenen Turgay Düzen yaşadıklarını şöyle anlattı: “7 Eylül 1988’de gerçek ailemle tanışmış oldum. İlk başlarda onlara ‘anne ve baba’ derken bir hayli zorlandım. Teyzem beni öz evladından ayırmamıştı. Almanya’daki ilkokul günümde ise beni iki sınıf geriye attılar dil bilmediğim için. Sınıftaki çocuklarda önlük olmaması çok tuhafıma gitmişti. Öğretmen sınıfa girince hemen ayağa kalktım. Diğer çocuklar gülmeye başladılar. Sonradan öğrendim ki Almanya’da böyle bir adet yokmuş. Yedi sene önce bugünlerde annemi kaybettim. Uçakta biz yukarıda, o uçağın alt kısmında tabutta memlekete giderken, ben de artık ülkeme temelli dönmeye karar verdim. Büyük oğlum Türkiye’de 7’nci sınıftan başladı okula. O günün akşamı bana bildik bir hikâye anlattı. Öğretmen sınıfa girince bütün çocuklar ayağa kalkmış, bizimki oturur vaziyette şaşkın şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışırken, diğer çocuklar gülmeye başlamış. Ülkeler, şehirler, mekânlar farklı olsa da göçmenlerin kaderi pek değişmiyor” diye konuştu.

NATO’ya bir haller oluyorNATO’ya bir haller oluyor

$
0
0

PROF. DR. TARIK OĞUZLU – ANTALYA BİLİM ÜNİVERSİTESİ

Bir NATO zirve toplantısı daha geride kaldı. İngiltere’nin başkenti Londra’da buluşan NATO üyesi ülkelerin liderleri ittifakın gündemini meşgul eden soruları tartışıp ittifakın geleceğine dair fikir alışverişinde bulundular.

Zirve sırasında ve sonrasında ortaya çıkan görüntülere bakılırsa NATO üyeleri ortak tehdit algılarına sahip olma noktasından uzaktalar. Tarihinin belki de en gergin zirvelerinden birini gerçekleştiren NATO, Genel Sekreter Stoltenberg’in devlet adamlığı ve ihtiyatli liderliği sayesinde yine günü kurtarmış oldu. Zirve sonrası yayınlanan ortak bildiride kullanılan dil nerdeyse bütün üyeleri tatmin etmeye çalışan orta yolcu bir dil. Net ifadelerin kullanılmadığı, dileyenin istediği yöne çekebileceği esneklikte yazılan metin NATO’ya hakim olan kafa karışıklığını çok iyi yansıtmış. Metnin kısalığı ve derinlikten yoksun oluşu, daha önceki zirvelerin sonuç bildirileriyle karşılaştırıldığında, NATO’nun şaşkın halini şüpheye yer bırakmayacak şekilde gözler önüne seriyor.

HERKESE MAVİ BONCUK

Türkiye’nin beklentisi PYD terör örgütünün NATO tarafından da terör örgütü olarak kabul edilmesiyken, yayınlanan sonuç bildirisi muğlak bir şekilde terörün her türlüsüne karşı ortak hareket etme çağrısı yapıyor. Türkiye’nin beklentilerinin aksine ittifak Türkiye’nin tehdit algılamalarını paylaşmıyor ve S-400 krizinin çözümünü Türkiye’nin pozisyonunu değiştirmesine bağlıyor.

Amerika’nın beklentisi Çin’in NATO tarafından öncelikli tehditlerden biri olarak kabul edilmesiyken, sonuç bildirisinde Çin’in yükselişinin ve uluslararası ilişkilerinin ortaya çıkardığı fırsatlar ve zorluklar zikredilmiş ve üye ülkeler olabildiğince ortak politikalar geliştirmeye davet edilmiş. Amerika’nın Çin’e karşı benimsediği stratejik ve askeri bakış açısı Avrupalı müttefiklerin ekonomik bakış açılarıyla çelişiyor. ABD’nin bütün baskılarına rağmen Avrupalılar ABD ile Çin arasındaki topa pek girmek istemiyorlar ve mümkün olduğunca her iki süper gücü de idare etmeye çalışıyorlar.

Fransa’nın beklentisi Rusya’nın NATO’ya tehdit oluşturmadığının kabul edilmesiyken, genel kanı Putin Rusya’sının NATO’ya yönelmiş en önemli güvenlik tehdidi olduğu. Amerika’nın coğrafi konumu ona Rusya karşısında daha şahin politikalar izleme imkanını tanırken aynı kıtada yan yana yaşıyor olmaları Avrupalıları Rusları anlamaya ve onlarla iyi geçinmeye zorluyor.

Amerika, Avrupalı müttefiklerinden ulusal bütçelerinin en az yüzde ikisini askeri harcamalara ayırmasını isterken, Almanya başta olmak üzere ittifakın birçok üyesi hala bu oranın çok altında harcama yapıyor. Avrupalı halkların çoğu kendilerini dış güçlerden kaynaklanan yaşamsal güvenlik tehditleri altında hissetmiyorlar.

MACRON-TRUMP ROLLERİ DEĞİŞTİ

Zirve öncesinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” derken bir yandan Amerika’nın liberal uluslararası dünya düzenine olan bağlılığının azaldığını diğer yandan da Avrupalı müttefiklerin kendi güvenlik çıkarlarını bundan böyle daha çok Avrupa Birliği’nin kurumsal çatısı altında gerçekleştirmeleri gerektiğini ima ediyordu. Fakat zirve toplantısı sırasında açıkça görüldü ki ne Trump Amerikası ne de kendilerini Rusya’dan kaynaklanan güvenlik tehditleri altında hisseden Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri Makron’un gözlemlerine katılıyorlar. Önceki söylemleri dikkate alındığında ABD Başkanı Trump’ın NATO’nun öneminin ve gerekliliğinin altını çizmesi dillerde garip bir tat bırakmış gibi. Gelmiş geçmiş ABD Başkanları arasında NATO’nun gerekliliğini en fazla sorgulayan Trump’ın Macron’un dikkat çeken tespitleri karşısında kendini NATO’yu savunur durumda bulması gerçekten ironik bir tutum.

ORTAK TEHDİTTE UZLAŞI YOK

Bir NATO zirvesi daha geride kalırken, ittifakın geleceğine dair dile getirilen kaygılar hala geçerli. Soğuk Savaş döneminin aksine müttefikler arasında ortak tehdidin ne olduğuna dair oluşmuş bir uzlaşı yok. Amerika ve ittifakın eski komünist ülkeleri Rusya’yı tehdit görürken, Almanya ve Fransa Rusya’yla olan ekonomik ve stratejik ilişkilerini geliştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. İttifakın Akdeniz’e kıyısı olan ülkeleri göç olgusu ve ulusaşırı terörizmi kendileri için en önemli güvenlik tehditleri olarak görürken, Kuzey Avrupa’da yer alan müttefiklerin çoğu adeta post-modern bir cennette yaşamaya devam ediyorlar ve iklim değişikliği gibi çevresel sorunları ön plana çıkarıyorlar. İttifakın en güçlü ülkesi ABD stratejik ilgisini her gecen gün Pasifik bölgesine kaydırırken, Avrupalı müttefikler ABD elini ayağını Avrupa kıtasından çekerse ne olurun derdine düşmüş durumdalar.

ABD, Avrupalı müttefiklerinden bir yandan güvenliğe daha fazla kaynak ayırmalarını isterken, diğer yandan da Avrupalı üyelerin NATO’dan ve dolayısıyla da ABD’den bağımsız güvenlik yapılanmaları ve yetenekleri oluşturmasını istemiyor. Beklentisi Avrupalı müttefiklerin NATO’nun çatısı ve ABD’nin stratejik liderliği altında kalmaya devam ederek güvenlik ve savunma imkânlarını iyileştirmeleri.

NATO’NUN ÖMRÜ DOLARKEN…

Yukarıda bahsedilen görüş ayrılıkları ve içsel tutarsızlıklar yetmezmiş gibi bir de NATO’nun üzerine oturduğu ortak siyasi değerlerin giderek zayıfladığını görüyoruz. Liberal demokratik değerlerin ivme kaybettiği günümüzde illiberal, popülist ve milliyetçi akımlar NATO içinde de taraftar buluyor artık. Küreselleşmenin sorgulandığı ve içe kapanmacı reflekslerin güçlendiği son yıllarda NATO’dan küreselleşmenin ve evrensel değerlerin koruyuculuğunu yapmasını beklemek çok zor.

Her geçen gün daha görünür hale gelen çok-kutuplu dünya düzeninde birçok ülke gibi NATO üyeleri de çok-taraflı ve çok-boyutlu dış politikalar takip ediyor. NATO gibi ikili zıtlıklar üzerine bina edilmiş, net ‘dost ve düşman’ tanımlarına sahip ortak savunma örgütlerinin bu çağda yaşayabilmeleri durmaksızın dönüşmelerine ve esnemelerine bağlı. Devamlı dönüşen ve esneyen bir NATO’nun ise ne kadar askeri güvenlik örgütü ne kadar siyasi bir konuşma kulübü olduğu belirsizleşiyor.

1952’den bu yana NATO’nun üyesi olan Türkiye’nin yapması gereken NATO’nun bu esneyen ve devamlı şekilde dönüşen kimliğini verili kabul edip kendi ulusal güvenliğini çok-taraflı ve çok-boyutlu politikalar yoluyla sağlamaya devam etmesidir. Günümüz NATO’sundan çok fazla şey ummak ne kadar yanlış olursa müttefiklere kızıp NATO’yu terk etmek de o kadar yanlış olur. Yapılması gereken NATO içinde kalıp ittifakın politikalarını içeriden etkilemeye çalışmak ve üye ülkelerle olan diplomatik kanalları her daim açık tutmak olmalıdır.

Avrupa’nın makbul göçmenleri!Avrupa’nın makbul göçmenleri!

$
0
0

DOÇ. DR. CELALETTİN YANIK BANDIRMA ONYEDİ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ & APAM

Suriyeli mültecilerin Avrupalı ülkeler tarafından alınmama sorunu, uzun vadede, üzerinde pek çok tartışmanın olabileceği potansiyeli barındırmaktadır. Suriyeli mültecilerin kendi sınırları içerisine alınmaması ile ilgili oluşturulan söylemler arasında, mülteci sayısının çokluğu, nitelikli mültecinin azlığı, her bir mültecinin sosyal ve ekonomik olarak sınırlar içerisinde barındırılmasının ekonomik çıkmazı, ekonomik durgunluk döneminde bu kadar sayıdaki mültecinin barındırılmasının yerli halk nezdinde sorun yaratacağı gibi noktalar öne çıkarılmakta. Ancak sorunun özünde, pek çoğumuzun bildiği üzere, sınırlı sayıda mültecinin Avrupalı ülkelerin belirlediği standartlar özelinde sınırlarını aşarak yerleşik hale gelmesi yatmaktadır. Sorun bu çerçevede temellendirildiğinde mantıksal olarak karşımıza şu soru çıkmaktadır: Evrensel insan hakları bildirisi ile zihinlere kazınan her bir bireyin yaşama hakkı engellenmiş olmuyor mu? Yaşama hakkı evrensel çerçevede yasal hükme bağlanmasına rağmen bu şekilde siyasi bir tavır almak bir ideolojik yüklemenin yapıldığı olgusunu gün yüzüne çıkarmamakta mıdır?

ARKA PLANDAKİ İDEOLOJİ

Sorunun özü nicelik özelinde kurgulandığı zaman, yani gelecek mültecilerin sayısal çoğunluğuna odaklanıldığında karşımıza bir varlık olarak insandan daha çok mekanik bir kavrayış çıkmaktadır. Mekanik kavrayışın bir adım ötesinde ise ideolojinin yattığı gün gibi aşikârdır. İdeoloji, burada, göçmenlik üzerinden kurgulandığında, Batılıların ideoloji ile hesaplaşması ile doğru orantılı bir şekilde gelişme seyredecektir. Buradaki ideolojinin siyasi yaşantıdaki yansıması, insandan daha çok sayıya indirgenen bedenler ve bu bedenlerin hangisinin mekanik hayattaki işlerliği şeklinde geliştirilmesidir.

Gerçek anlamda Batılı gibi düşünmesi ve yine Batılı gibi davranması talebi olacaktır koşulsuz bir şekilde. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, Almanya ile Türkiye arasında oynanan futbol maçı sonrasında soyunma odasına kadar giderek Mesut Özil’e ithafen söylediği, “Almanya’ya göç edenler aynı Almanlar gibi davranmalı sen de aynı şekilde davrandın” sözünün alt anlamında yakalanan şey, vücut mu bulacak? Suriyeli mülteciler geldikleri vakit Suriyeli kimliklerinden uzaklaşarak Batılı gibi düşünmesi, onlar gibi davranması ve ancak onların istediği gibi yaşamlarını sürdürmesi gerekecek anlaşılan. Çünkü yaşama özgürlüğü, ancak göç edilen yerdeki sosyal ortama uymayı, benzer şeyleri hissetmeyi ve yine yekpare olmayı hedeflemektedir. Zira gelecek olanlar insan olmaktan daha çok bir yığınsa bunlar içerisinde makbul olan, yerleşik düzene uyanlar olmalı.

“İŞE YARAR” MÜLTECİ

Yerleşik düzene uyacak potansiyeldekiler sadece nitelikli elemanlar hükmü serlevhası ile diğerleri mevcut yerde kalmalıdır uyarısı yapılıyor. Diğerleri, yani nitelikli olmayanlar bizler için uygun değildir anlayışı bir ideolojinin dolaşımı değil midir? Şu halde Aylan ve benzerleri nitelikli olmadıkları için yok olmalı, yaşama hakkını elinde bulundurmamalıdır. Yaşama hakkını elinde bulundurması gerekenler nitelikli, işe yarar, bilimsel faaliyetlerde bulunmayı sağlayanlardır. Bugün Ege denizi sularında ömürlerini tamamlayanların tamamına yakını nitelikli olmayanlar olduğundan, hatta Suriyeli mültecilere dair insanlık dışı eylemlerinin Nazi Almanyası dönemi uygulamalarına benzer şekilde toplama kamplarında tutulmalarına uzanacak formüller geliştirmelerinden anlaşılıyor ki Avrupalı siyasetçilerin makbul göçmen anlayışı gerçeklik kazanmaktadır. Zizek’in ideolojinin yüce nesnesinde bahsettiği ideolojiye dair mevcut durumdaki ikircikli yapının ifşası anlayışını Batılı siyasilerin zihinlerine kazınmış bu ideolojik yüce nesnesine uygulama vaktidir, makbul göçmen anlayışı ile. Zira makbul göçmen anlayışı tam anlamıyla ideolojik bir yüce nesne olarak önümüzde durmaktadır.

Açıkçası insani varoluş noktasında ikircikli/ikiyüzlülük perspektifinde makbullüğü yorumlayan Avrupalı ülkelerinin yöneticilerinin bu bakış açısını sorgulamak entelektüel vazifedir. Aksi halde pek çok Aylan bebek vakasını yaşama ihtimali adeta bir giyotin gibi üzerimizde duracaktır.

Sağlık Bakanı Koca 112 operatörlüğü yaptı: Hastaya ambulans gönderdiSağlık Bakanı Koca 112 operatörlüğü yaptı: Hastaya ambulans gönderdi

$
0
0

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca gece yarısı İstanbul 112 Avrupa Yakası Komuta Merkezini ziyaret etti. Gece yarısı habersiz olarak komuta merkezine gelen Bakan Koca’yı karşısında gören 112 çalışanları şaşkınlarını gizleyemedi.

  • Bakan Koca komuta merkezinden bulunan çalışanlarla yakından ilgilenerek tek tek konuştu. Komuta merkezinin çalışmaları hakkında bilgi de alan Bakan Koca operatör koltuğuna oturarak bir telefon çağrısına da cevap verdi. Tıpkı bir 112 çalışanı gibi hastanın tüm şikayetlerini soran Bakan Koca ambulansı da bizzat kendisi yönlendirdi. Öte yandan telsizle tüm 112 çalışanlarına anons geçen Bakan Koca, 112’nin 25. yılını kutladı.

 Gece yarısı habersiz olarak komuta merkezine gelen Bakan Koca’yı karşısında gören 112 çalışanları şaşkınlarını gizleyemedi.

Bakan Koca: “112’nin markalaşması gerekiyor”

Bakan Koca ziyaretin ardından 112 Komuta Merkezi çalışanlarıyla çay içerek onların sorunlarını dinledi.

Burada çalışanların sorularına da cevaplandıran Koca “112 Çağrı merkezinin öneminin net hissedilmediğini düşünüyorum. Eğer hissedilmiş olsaydı. Yüzde 68’lik bir oranla olmadık çağrılar olmazdı. Ne kadar önemli iş yapıldığı bilinse yüz kişiden biri bile gereksiz çağrı için aramıyor olurdu. Burada ne kadar hayati bir iş yapıldığı hayat mücadelesi veren bir kişiye ulaşma noktasında bir gayret içerisinde olan bir ekibi meşgul etmenin neye mal olabileceğini hissedememe bilememe. Çünkü sizin neyi ne kadar yaptığınızı ve bu mücadelenizin net anlatılmadığı veya bilinmediği kanaatindeyim. Bu hem sağlık çalışanları için kısmen geçerli ama vatandaşımızın da bunu çok net hissetmediği kanaatindeyim. Bizim ilk yardım acil hizmetlerinde 112’nin ne kadar fonksiyonel ve hayati bir iş yaptığını her geçen gün hissettirilen ve 112’de her geçen gün hizmetiyle bir şekilde markalaşması gerektiği kanaatindeyim” diye konuştu.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca komuta merkezinden bulunan çalışanlarla yakından ilgilenerek tek tek konuştu.


Kuruluşundan itibaren 112 Komuta Merkezinde görev yapan Dr. Sema Selvioğlu Türkiye’de ki acil ambulans hizmetlerinin geldiği noktadaki başarıyı anlattı.

"112’deki değişimi gözlerim dolarak izliyorum"

Dr. Selvioğlu geçmişte eğitim için gittiği Almanya’da gördüğü 112 çalışmalarını hayranlıkla izlediğini ancak şimdi ülkemizde bunun çok daha ileri seviyede yapıldığını gördüğünde duygulandığını belirterek “Eskiye baktığımızda o kadar büyük bir değişim oldu ki ben gözlerim dolarak izliyorum. Almanya’da 2000 yılında eğitime gittiğimde ilk nöbetimde gittiğim vaka trafik kazasıydı. Çevre yoluna helikopter iniyordu. Ben hayretler içerisinde fotoğraflar çektim.

Telsizle tüm 112 çalışanlarına anons geçen Bakan Koca, 112’nin 25. yılını kutladı.

Türkiye’ye döndüğümde sunumlar yaptım. Biz de helikopter başladığından itibaren hemen her gün vaka çıktığında helikopter kaldırıyoruz. Bu benim için çok büyük bir gurur kaynağı ben bunu anlatamam. Ben ilk başladığımda obez vakalarına giderdik. Obeze gittiğimizde sedyeyi çıkartırdık alta battaniye yayardık ondan sonra ancak hastayı alırdık bütün mahalleye taşıtırdık şimdi obez ambulanslarımız var” dedi.

Bakan Koca yaklaşık 2 saat kaldığı 112 Avrupa Yakası Komuta Merkezinden ayrılarak önce Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisini ardından da Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisini ziyaret etti. Bakan Koca acil servislerde bulunan hemen herkesle konuşarak sorunlarını dinledi. Acil serviste tedavi gören yaşlı bir kadın Bakan Koca’ya “Sen de benim bir oğlumsun” diyerek sevgisini dile getirdi.

Sağlık Bakanı Koca: Açılır kapanır alanlar da artık kapalı alan sayılacak

Ege'de 5.1 şiddetinde depremEge'de 5.1 şiddetinde deprem

$
0
0

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, saat 00.58'de Ege Denizi'nde Girit Adası'nın kuzey doğusu ile Kasos Adası'nın güney batısı açıklarında 5,1 büyüklüğünde yer sarsıntısı kaydedildi.

Deniz yüzeyinin yaklaşık 22 kilometre derinliğindeki depremin merkez üssünün Muğla'nın Datça ilçesine 158 kilometre mesafede olduğu belirlendi.

Balıkesir'in Altıeylül ilçesinde art arda iki deprem oldu

Soykırımcı Handke'ye verilen ödüle tepki olarak Barış Gücü görevinde aldığı Nobel Madalyası'nı iade edecekSoykırımcı Handke'ye verilen ödüle tepki olarak Barış Gücü görevinde aldığı Nobel Madalyası'nı iade edecek

$
0
0

Bosna Hersek’te 1995 yılında yaşanan Srebrenitsa Soykırımı inkar eden Avusturyalı yazar Peter Handke bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı.

İsveç Kraliyet Akademisi Nobel Komitesince Peter Handke'nin ödüle layık görülmesi, özellikle Bosna Hersek ve Kosova’da büyük tartışma ve protestolara neden olurken bu duruma bir tepki de 1988 yılında Birleşmiş Milletler Barış Gücü sağlık ekibinde görev yapan İsveçli gazeteci Christina Doctare'dan geldi.

Madalyayı iade etme kararı aldı

İsveçli gazeteci Christina Doctare ve madalyası

İsveç'in başkenti Stockholm'de düzenlenen protesto gösterilerine katılarak konuşma yapan gazeteci Doctare, Birleşmiş Milletler Barış Gücü sağlık ekibinde görev yaptığı için aldığı Nobel madalyasını bu gece iade edeceğini açıkladı.

Bosna Kasabı hayranına Nobel verilmesine tepki

Utanç ve suçluluk duyuyorum

  • Christina Doctare'ye ait madalya
  • Konuşmasında İsveç akademisiyle geçmişte gurur duyduğunu ancak şu an sadece utanç ve suçluluk hissettiğini dile getiren Doctare, "27 yıl önce orada soykırıma şahit oldum. Nobel Edebiyat Ödülü'nün Bosna Hersek'te yaşanan soykırımı inkar eden Peter Handke'ye verilmesinden dolayı Nobel madalyamı iade edeceğim." ifadelerini kullanarak konuşmasını tamamladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Nobel tepkisi: Utanç vericidir, rezalettir

Soykırımcı Nobel

Video: Cumhurbaşkanı Erdoğan: Benim için Nobel'in hiçbir kıymeti yoktur


Bosnalı Müslümanları kaleme alan Sinan Akyüz: Siyasetçiler insanlığından vazgeçebilir ama bir yazar aslaBosnalı Müslümanları kaleme alan Sinan Akyüz: Siyasetçiler insanlığından vazgeçebilir ama bir yazar asla

$
0
0

Srebrenitsa Katliamı hakkındaki sözleri ve savaş suçlusu Slobodan Miloseviç’e verdiği destek ile tanınan yazar Peter Handke’nin Nobel Edebiyat Ödülü’nü almasını Türkiye ve Bosna Hersek olmak üzere dünyanın pek çok yerinde tepkilere neden oldu. Bu ödüle en büyük tepki Bosna’daki katliamda yakınlarını kaybeden ve katliama bire bir şahit olanlardan gelse de siyasiler de tepkilerini ortaya koydu.

Ahlak yoksa sanat da olmaz

İsveç Kraliyet Akademisi Nobel Komitesi'nin kararının gözden geçirilmesi istendi. Ödülün açıklanması ile başlayan tepkiler her geçen gün büyüse de Handke, dün gerçekleşen tören ile ödülünü aldı. Ödül törenine Türkiye, Arnavutluk, Kosova ve Hırvatistan katılmadı.

NOBEL HANDKE’YLE ÖLDÜ!

Son kitabı Meyra ve İncir Kuşları kitaplarıyla Bosnalı Müslümanları kaleme alan yazar Sinan Akyüz, Nobel Edebiyat Ödülü’nü yenisafak.com’a değerlendirdi. “Doğrusu sözün bittiği bir yerdeyiz. Ama aslında bu söz Srebrenitsa’da işlenen katliamda bitmişti. Çünkü üzülerek söylemeliyim ki o dönem birçok esir Müslüman Boşnak kıza Birleşmiş Milletlerin o bölgeye gönderdiği generaller tecavüz etmişti. O dönemde medeni Avrupa ülkeleri bu gerçekleri görmezden gelmişti. Bugün de aslında değişen pek bir şey yok”şeklinde konuşan Akyüz, “Bir faşist yazar olan Peter Handke de birtakım dindaşları tarafından ödüllendirildi ve Nobel’inde artık siyasi bir kurum olduğu gerçeğini biz Müslümanların kafalarının içine sokmuş oldular. Nasıl ki savaş zamanı Avrupa, Bosna’da ölmüştü. Bugün de Nobel, Handke’yle öldü!” dedi.

Soykırımcı Handke'ye verilen ödüle tepki olarak Barış Gücü görevinde aldığı Nobel Madalyası'nı iade edecek

MÜSLÜMANLARA MESAJ VERİLDİ

Bir Boşnak kızı olan Meyra’nın hikayesini son kitabında işleyen Akyüz, Srebrenitsa ve Ahmiçi katliamlarını da okuruna unutturmuyor. Bir yazar olarak kitapları için aylarca Bosna’da kalıp tanıklarla vakit geçiren Akyüz, o acıların sahiplerini tanıyan birisi olarak Nobel Edebiyat Ödülü ile Müslümanlara bir mesaj verildiğine dikkati çekti:

“Bence ortada biz Müslümanlara verilen bir mesaj var. O mesaj da şu: “Dünya Hıristiyanlara aittir ve biz her zaman haklıyızdır.” Ne yazık ki Handke’ye verilen ödül bu anlama geliyor.”

Türkiye Nobel Ödül Töreni'ne katılmayacak

YAZDIĞINA DEĞİL KARAKTERİNE BAKILMALI

Bu ödül ile bir yazarın nasıl olması gerektiğine dair başlayan tartışmalar hakkında yorum yapan Akyüz, “Bir yazarın ne yazdığından ziyade, nasıl bir karaktere sahip olduğuna da bakılmalı. Almanlar milli takımlarına bir oyuncu alacakları zaman önce o oyuncunun karakterine, sonra da o oyuncunun ailesinin ruh sağlığına bakarlar. Çünkü o oyuncunun milli takıma girdikten sonra atacağı her adım milli takımlarını bağlar. Şimdi Nobel’e dönersek, ödül verdikleri bir yazar artık kendisini değil Nobel’i bağlar. Ayrıca bir yazar siyasetçiler gibi olamaz, olmamalı da. Siyasetçiler insanlığından vazgeçebilir ama bir yazar asla” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Nobel tepkisi: Utanç vericidir, rezalettir

Yazar Sinan Akyüz

  • İNSANLIĞIMDAN UTANDIM
  • Yılın belli tarihlerinde İncir Kuşları romanı için Bosna’ya kültür gezileri düzenleyen Akyüz, Meyra ile tanışma hikayesini ise şöyle anlattı: “Bosna’da okurlarımız ile gezerken rehber arkadaşımız bir gün bizi güzergahın dışına çıkarıp Zenitsa yakınlarındaki Ahmiçi Köyü’ne götürdü. İşte orada Abdulah Ahmiç ve cami hocası Mahir Husiç’le tanıştım. O gün anlattıkları hikaye beni derinden sarsmıştı. O kadar acı hikayeler vardı ki. O gün işittiklerimden sonra sanki yüreğime dikenli bir tel dolandı. Köyde yaşayan bir avuç Müslüman Boşnak, Hırvat komşuları tarafından hunharca katledilmişti. Hatta komşuları camilerini bile yakıp yıkmışlar. Meğerse bu katliamın adını da ‘48 Saat Kül ve Duman’ koymuşlar. Beni en çok şaşırtan şey de, bu katliamı Sırpların değil de Hırvatların yapmış olmasıydı.
  • Sinan Akyüz'ün Bosnalı bir kızın yaşadıklarını anlattığı Meyra isimli kitabı.
  • Kültür gezisine katılan okurlarımı İstanbul’a uğurladıktan sonra Bosna’da kalıp Ahmiçi Köyü’ne geri döndüm. Cami hocası Mahir Bey beni köyde yaşayan savaş mağduru kadınlarla tanıştırdı. Onlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. İşte o yüz yüze görüştüğüm kadınlardan biri Meyra’nın hikayesini anlattı bana. Hemen sonrasında da kendimi Srebrenitsa’da buldum. Ahmiçi Köyü’nden Srebrenitsa’ya geçtiğimde Meyra’ya geleceğimi haber vermişlerdi. Beni orada bekliyordu. Onun ve ailesinin hikayesini bir de Meyra’nın ağzından dinledim. Yeri geldi yüreğimi ateş sardı, yeri geldi yüreğim buz kesti. Romanı okuyanlar bu sözlerle neyi kastettiğimi daha iyi anlayacaklardır. Meyra gerçekten de sıra dışı bir hikayenin kahramanı. Onun hayatını dinledikten sonra insanlığımdan utandım. Çünkü onda bir insanın ruhuna sıkılmış kurşunları gördüm.”

Soykırımcı Nobel


Belediyelerden 120 bin dolarlık muza atıfta bulunan esprili paylaşımlar yapıldıBelediyelerden 120 bin dolarlık muza atıfta bulunan esprili paylaşımlar yapıldı

$
0
0

Kayseri Büyükşehir Belediyesi, kentin en önemli lezzeti olan pastırmanın duvara bantlanmış fotoğrafını, resmi Twitter hesabından "Kayseri'de pastırma yemeyenler duvara muz asıp 120 bin dolar değer biçer. Mutfağı zengin şehir Kayseri'de sizleri pastırma yemeye bekliyoruz. Senin değerin parayla ölçülmez." ifadeleriyle paylaştı.

Kayseri Büyükşehir Belediyesi'nin 'pastırma'lı paylaşımı.

Aynı yöntemle hamsi fotoğrafı paylaşan Trabzon Büyükşehir Belediyesi ise fotoğrafın altına "Eser dediğin böyle olur. Buğulaması daha da güzel olur." notunu düştü.

Trabzon Büyükşehir Belediyesi 120 bin dolarlık muza atıfta bulundu.

Biberiyle meşhur Şanlıurfa'da da Büyükşehir Belediyesi "Değeri paha biçilemez sanat eserimiz" notuyla kırmızı biber fotoğrafı paylaştı.

Şanlıurfa Belediyesi biberini ön plana çıkardı.

Duvara bantlanmış badem içi fotoğrafı paylaşan Datça Belediyesi ise "Besleyici değeri daha yüksek olmasına rağmen biz Datçalılar çok daha makul rakamlar talep ediyoruz." ifadesini kullandı.

Datça Belediyesi de 120 bin dolarlık muza atıfta bulundu.

"Duvara bantlanmış muz" 120 bin dolara satıldı: Çürürse yenisiyle değiştirilecek

Düşük miktardaki alkol tüketimi kanser riskini artırıyorDüşük miktardaki alkol tüketimi kanser riskini artırıyor

$
0
0

Japonya'da yapılan yeni araştırmaya göre, az miktarda tüketilen alkolün bile kanser riskini artırdığı belirtiliyor.Bazı araştırmalar, dozunda alkol tüketiminin bazı kanser türleri riskini azalttığını gösterse de bu tüketimin aslında tüm kanser türlerinin riskini artırdığı belirtiliyor.

Araştırmacıların; Japonya genelindeki 120 bin kişi üzerinde yaptığı değerlendirmeye göre geçmişte düzenli şekilde alkol alanlarla halihazırda alkol almaya devam edenlerin, yemek borusu ve gırtlak kanseri dahil olmak üzere birçok kanser türüne yakalanma riskleri hemen hemen aynı.

Alkol bağımlısı bireylerde ağız ve karaciğer kanser riski %30 ile %56 oranında daha fazla iken, ortalama alkol tüketimi azalınca alkola bağlı hastalık riski de azalıyor. Ancak az miktarda alkol alanlarda dahi kanser riskinin bulunduğu ortaya çıktı.

1500 yıllık hastane heyecan yaşattı: Merhamet o hasta düşen kimselere1500 yıllık hastane heyecan yaşattı: Merhamet o hasta düşen kimselere

$
0
0

Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Fatih Onur başkanlığında, antik Lykia bölgesinde yüzey araştırması yapan ekip, Patara Yol Anıtı ışığında yazıtlara ulaştı. Muğla sınırlarındaki Sidyma Antik Kenti yakınlarında, bugünün Türk mezarlığında bulunan 1500 yıllık yazıt, tarihe ışık tuttu.

400 lira diye tuttukları ev mezarları oldu: 3 kişi hayatını kaybetti

Bölgede ilk kez bulunan, hastane ya da bakımevine ait olduğu düşünülen yazıtta, eski Yunanca 'Bu yapı, yabancılar için bir liman, hastalar içinse bir tedavi yeridir. Merhamet o hasta düşen kimselere' yazıyor.

 Hristiyanlık döneminden bir hastaneye ait vezinli bir yazıt bulundu.

Patara Yol Anıtı'ndaki yolların izinde

Antik Likya ve Pamphylia'nın kara yolları, deniz yolları ve limanları açısından çok az araştırma yapıldığını belirten Prof. Dr. Fatih Onur, 2004'ten beri Prof. Dr. Sencer Şahin tarafından yürütülen yüzey araştırmasını, yaşamını yitirmesinden sonra 2018'e kadar Prof. Dr. Eda Akyürek Şahin'in devam ettirdiğini belirtti.

Yoksulun kefenini bile çaldılar: 50 bin liraya yakın zararımız var

Araştırmlaar devam ediyor.

Prof. Dr. Onur, çalışmaların kendi başkanlığında sürdürüldüğünü kaydederek, şu şekilde açıklamada bulundu:

"Eski Yunanca yazılmış Patara Yol Anıtı'nın yayınının hem tarihi yorumunun hem de anıtta geçen yolların arazi üzerindeki güzergahların yer aldığı 2007 yılındaki yayının ardından merhum Prof. Dr. Sencer Şahin tarafından Türkçesi 2014 yılında basıldı. 'Stadiasmus Patarensis' başlıklı bu kitap dışında antik Likya ve Pamphylia coğrafyasının Roma Çağı ulaşım sistemini konu alan bir yayın yok. Araştırma görevlilerimiz Fatma Avcu ve Hüseyin Uzunoğlu, Ksanthos-Sidyma yolunun ve yeni yazıtların bilimsel çalışmasını tamamlayarak yayımladı."

Hastaneye ya da bakımevine ait 1500 yıllık yazıt

Araştırma görevlisi Fatma Avcu ise Sidyma Antik Kenti yakınlarındaki Dereboğazı Mezarlığı'nda buldukları miltaşlarından ilkinin, Commodus Dönemi'nden olup, yolların onarımının Vali C. Pomponius Bassus Terentianus denetiminde gerçekleştirildiği bilgisini içerdiğini anlattı. Avcu, "Sidyma ve civarındaki çeşitli köylerde (Seki, Ge) Hristiyanlık döneminden bir hastaneye ait vezinli bir yazıt bulduk" dedi.
Yazıtı, Sidyma Antik Kenti'ne yakın Ge Mahallesi'ndeki mezarlıkta bulduklarını dile getiren Avcu, bölgede ilk kez rastlanılan hastane yazıtında, yabancılara ve kendisini hasta hissedenlere yönelik sözlerin yer aldığını belirtti.

Fatma Avcu,

'Bu ev bir limandır' cümlesi yer alıyor

Yazıtın 5'inci ya da 6'ncı yüzyıla ait olduğunu kaydeden Fatma Avcu, "Bu, yaklaşık 1500 yıllık yazıt. Bu yazıt bizlere olasılıkla konukevi ya da bakımevinin varlığını gösteriyor" dedi.

Yazıtta küçük şiir bulunduğunu da anlatan Avcu, "Yazıtta, 'Bu yapı, yabancılar için bir liman, hastalar içinse bir tedavi yeridir. Merhamet o hasta düşen kimselere' cümleleri yer alıyor. Bölgede daha önce bir hastaneye ait bir yazıt bulunmamıştı. Bu hastane ya da hasta bakım yeri nerede olabilir bilmiyoruz. Yazıtın nereden getirildiği de belli olmadığından arkeolojik olarak da herhangi bir kalıntıya ulaşamadık" diye konuştu.

1800 yıllık dost mezarları yazıtı

Fatma Avcu, çalışmalarda 6 yeni mezar yazıtı bulduklarını, en ilginç olanının ise 'Dostlar' diye başlayan yazıt olduğunu söyledi. Avcu, şu şekilde açıklamada bulundu:

  • "Bunların 1800 yıllık mezar yazıtı olduğunu düşünüyoruz. Bu yazıtlardan birinin ilginç yanı ise daha önce bulunan diğer yazıtlarda da geçen ve 15 kadarını bildiğimiz bir arkadaş grubuna ait olması. Bu arkadaşlar ölen arkadaşlarının cenaze masraflarını ve gömü işlemlerini yerine getirmiş. Bu yazıt grubunda ölen kişinin ve onun cenaze işlemlerini yapan arkadaşlarının isimleri yer alıyor. Yazıt, 'Dostlar' kelimesiyle başlıyor. Bu arkadaşlardan isimleri çıkarabildiklerimiz, Epagathos II, Pixas, Thalamos, Deios, Epaphrodeitos, Kalotykhos, Philatos, Demetras, Karpos,Thalliarkhos, Diogas, Quintus Euphrosynos, Karpos, Epagathos ve Claudius Daphnikos."

Zeytinburnu'na mozaik müzesi: Tarihi binanın restorasyonu sırasında bulunan mozaik koruma altına alındıZeytinburnu'na mozaik müzesi: Tarihi binanın restorasyonu sırasında bulunan mozaik koruma altına alındı

$
0
0

Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy, aralarında gazeteci, sinemacı, yazar ve şairlerin de bulunduğu bir heyeti Kazlıçeşme Kültür Merkezi'nde ağırladı

Kazlıçeşme Kültür Merkezi olarak faaliyet gösteren tarihi binanın restorasyonu sırasında bulunan mozaiğin koruma altına alındığını söyleyen Arısoy, milattan sonra 2. yüzyıla ait olduğu düşünülen mozaiğin yer döşemesi olduğunu anlattı.

Kazı çalışmaları devam ediyor

Zemin katta bulunan mozaiğin dışarıya doğru uzadığını fark edince hemen deneme kazısı yaptıklarını ve bölgeyi koruma altına aldıklarını ifade eden Arısoy, "Dolayısıyla çalışmalar bittiğinde burası aynı zamanda bir mozaik müzesi özelliği de kazanacak" diye konuştu.

Ömer Arısoy, Asitane Vakfıyla ortak çalışma sonrası mekanda kitap şifahanesi olarak da hizmet verileceğini aktardı.

Askeri hastaneydi

Tarihi binanın, belediye başkanlığı faaliyetlerine ev sahipliği yapmanın yanı sıra müze, sergi salonu, kütüphane ve kitap şifahanesi olarak işlev göreceğini belirten Arısoy, binanın 1800'lü yılların başında askeri hastane olarak yapıldığını, 1950'li yılların başına kadar da hastane olarak kaldığını aktardı.

Arısoy, geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla Kazlıçeşme Sanat Galerisinde açılışı yapılan ve 20 Ocak'a kadar ziyaret edilebilecek "Selahattin Kara Resim Sergisi"ni davetlilere gezdirdi.

1956'dan sonra yurt olan yapının, daha sonra göçmenler için misafirhane olarak kullanıldığını ifade eden Arısoy, binanın 1989'da Zeytinburnu Belediyesi başkanlık binası olarak hizmet vermeye başladığını ve bugün itibarıyla yeni kimliğiyle Kazlıçeşme Sanat Merkezi olarak faaliyet gösterdiğini dile getirdi.

Merkezefendi'ye tarihi simit fırını

Arısoy, Zeytinburnu'nda iki yeni kültür mekanı açacaklarını belirterek, "Bunlardan birisi tarihi Merkezefendi fırını. Fırın tekrar faaliyete geçecek. Kendisine özgü bir konseptle iyi bir simit fırınını mart ayında faaliyete geçireceğiz. İkinci kültür mekanı olarak hem kendi yayınlarımızın hem de şehir kitapları satan bir Zeytinburnu kitapçısı yapacağız. Son zamanlarda popüler hale gelen kitap kahve formatında düşünüyoruz" diye konuştu.

Programın ardından Zeytinburnu Belediye Başkanı Arısoy ile davetliler hatıra fotoğrafı çekildi.

Galeri: Özlenen İstanbul sokakları Zeytinburnu'nda

Google Play, Lokma'yı en iyi uygulama seçtiGoogle Play, Lokma'yı en iyi uygulama seçti

$
0
0

Google Play, hem halk oylaması, hem de kendi seçimlerinden oluşan 2019'un en sevilen uygulamalarını açıkladı. Kullanıcı deneyimlerinin belirleyici olduğu oy süreci 11 Kasım'da toplam 4 kategoride başladı.

Zirveye yerleşti

Yapılan oylamada GZT'nin yemek tarifleri uygulaması Lokma "en iyi kişisel gelişim uygulaması" seçildi. Zengin yemek menülerini görsel ve dijital medyanın tüm olanakları ile takipçilerine sunan Lokma, Google Play'in oylamasında zirveye yerleşti.

Kişiye özel profil, tarif defteri uygulaması gibi imkanlar sunan Lokma unutulmaya yüz tutmuş geleneksel lezzetleri gün yüzüne çıkartarak, zengin Osmanlı-Türk mutfağını yeniden sofraya getirme hedefiyle yola çıktı.

Dijitalde sesimizi daha çok kişiye duyuruyoruz

Lokma Dijital Yayın Yönetmeni Beyza Kaymak ve Analiz Takım Lideri Bora Sefer Lokma'nın başarısını yenisafak.com'a değerlendirdi.

Dijitalleşen dünyanın bir parçası olma fikri ile yola çıktıkların söyleyen Kaymak "Lokma Dergisindeki tüm emeği, sıra dışılığı, ince düşünceleri dijitale de taşıma kararı aldık. Dijital pastadan herkes pay almak istiyor.İletişim çağındayız ve iletişimin gücü her geçen gün artıyor. Dergideyken de emek verip çok çalışıyorduk fakat geri dönüşler kısmında bir şekilde tıkanıp kalıyorduk. Dijitalde sesimizi daha çok kişiye duyuruyoruz, kullanıcıyı dinlemek, sorularına cevap vermek onlarla sohbet etmek bizi mutlu ediyor." ifadelerini kullandı.

Lokma'nın kolay ulaşılabilir, kullanıcı dostu, basit ve sade olmasına özen gösterdiklerini söyleyen Sefer, elde ettikleri tecrübelerle, ,her yaşta insanın kullanabilmesine olanak sağlayabileceği kullanıcı ara yüzleri geliştirmeye başladıklarını anlattı: "Böylelikle Lokma.net ve Lokma uygulamasının interaktif birçok özelliği ve sürekli yenilenen güncel içerikleriyle kullanıcılara çok daha zengin bir deneyim vadetmesini istedik. Hala da bunu geliştirmeye devam ediyoruz."

En ince detayına kadar düşündük

Bu başarıyı hayal ettiklerii ancak bu kadar kısa sürede fark edilebileceğini ön göremediklerini söyleyen Kaymak "Bu platformda amacımız yemekle ilgisi olan herkesi biraraya toplayabilmek ve bir community oluşturmak. Bunun için Türk mutfağından gelenesel yemeklere de, dünya mutfağından belki de daha önce adını hiç duymadığınız tariflere de yer veriyoruz.Yurt içi ve yurt dışından birçok farklı platformu araştırıyoruz, rakip analizleri yapıyoruz ve hep daha iyisini yapmak istiyoruz." değerlendirmesini yaptı.

Kişisel gelişime katkı sağlıyoruz

“Tarif Defterim” ve “Alışveriş Listem” özellikleri ile de uygulamanın kişiselleştirildiğini söyleyen Sefer "Ayrıca hiç yemek yapmayan birine ihtiyaçları doğrultusunda “Mutfağa Giriş” kategorimizde öğretiyor ve kişisel gelişimine katkı sağladığımızı düşünüyoruz. Bunun dışında var olan yemeklerimizi kolay – orta - zor dereceleri ile filtreleyebilir ve kendi gelişim durumuna göre uygun yemekler yaparak geliştirebilir" dedi.

Bebek maması Aptamil'den 'cinsiyetsizlik' skandalı: Çocukları kim koruyacak?Bebek maması Aptamil'den 'cinsiyetsizlik' skandalı: Çocukları kim koruyacak?

$
0
0

Çeşitli sivil toplum örgütleri tarafından meşrulaştırılmaya çalışılan cinsiyetsiz birey anlayışına bir destek de dünyaca ünlü Aptamil adlı mama firmasından geldi. Aptamil'in internet sitesinden yayınladığı makalede bebeği cinsiyet kalıplarına sokmamanın ilk yolu renklerin kategorize edilmemesi olarak tarif edilirken, bilimsel gerçekmiş gibi sunulan yazıda aileler LGBT tuzağına çekiliyor. Ünlü marka erkek çocuklarına kız bebek alınmasını, kız çocuklarına da erkek çocuk oyuncakları alınmasını önerdi.

Sitedeki içerikten bir bölüm.

Akıllara durgunluk veren önerilerin yapıldığı yazıdaki bir diğer başlık da 'Cinsiyetten Bağımsız Oyunlar Oynayın' bölümü oldu. Aptamil'in bu önerilerde bulunması ise tepkilere neden oldu. #Aptamilboykot başlığı kısa sürede Twitter'da gündemin ilk sıralarına yerleşti.

Sosyal medyadaki kullanıcı tepkileri.

Bazı kullanıcılar Aptamil'in boykot edilmesi çağrısında bulunurken, bazıları ise yetkilileri göreve davet etti.

Bu depremler yıkıcı değilBu depremler yıkıcı değil

$
0
0

Balıkesir’in Altıeylül ilçesinde dün saat 23.14’de 4,6, 23.24’te 4,3, 23.46’da 4 büyüklüğünde üç deprem meydana geldi. 23.14’teki deprem yaklaşık 7 kilometre derinlikte yaşanırken; 23.24’teki deprem 11 kilometre, 23.46’daki 14 kilometre derinlikte yaşandı. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, 23.46’daki 4,0 büyüklüğündeki depremlerin ardından, son verilere göre en büyüğü 3,2 büyüklüğünde, 51 artçı sarsıntı oldu. Altıeylül Belediye Başkanı Hasan Avcı, can ve mal kaybının olmadığını söyledi. Kentte meydana gelen depremin en çok hissedildiği yerlerden kırsal Akçaköy Mahallesi sakinleri, geceyi dışarıda ateş yakıp ısınarak geçirdi. Öte yandan deprem, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, İzmir ve Tekirdağ’da da hissedildi.

Balıkesir Akçaköy’de dün saat 16.15 sıralarında 3.6 büyüklüğünde bir deprem daaha meydana geldi.

FAYDAKİ HAREKETLİLİK TETİKLİYOR

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Balıkesir’de meydana gelen depremin bulunduğu fayda 6’dan büyük deprem meydana gelmesinin beklenmediğini bildirdi. Özellikle İzmir, Tekirdağ, İstanbul ve Bursa tarafındaki alüvyon zemin üzerindeki binaların depremi biraz daha fazla hissettiğini anlatan Sözbilir, son dönemde Arnavutluk ve Girit Adası’ndan Fethiye’ye doğru devam eden fay zonundaki hareketliliğinin getirdiği depremlere tanıklık ettiklerine işaret etti. Sözbilir, “Bu zon boyunca Afrika levhası, Anadolu levhasının altına dalıyor ve onu sıkıştırıyor. Bu sıkıştırmaya karşılık da Anadolu levhası sürekli kırılarak bu sıkışmaya cevap veriyor. Oluşan depremin ana nedeni aslında bu” ifadelerini kullandı.

DİRİ FAY HARİTASINDA YER ALMIYOR

  • Bölgedeki faylar hakkında bilgiler veren Sözbilir, şöyle devam etti: “Bölgede Balıkesir fayı olarak geçen bir fay var ve kırılma zamanı geçti. Bu fayın her an deprem oluşturma potansiyeli bulunmaktadır. Bu fay faaliyete geçerse 7.2 büyüklüğünde bir depreme neden olabilir. Ancak dünkü depremle bu fayın ilgisi yok. Dünkü depremlerde etkili olan fay, Türkiye’deki diri fay haritasında yer almıyor. Bu depremin bulunduğu fayda 6’dan büyük deprem olmaz. O yüzden yıkıcı özelliği bulunmamaktadır.” Sözbilir, Balıkesir’deki depremlerin İstanbul depremini tetiklemesinin olası görülmediğini aktardı.

Balıkesir'in Altıeylül ilçesinde art arda iki deprem oldu


Abdülhamid’in kılıcı sergideAbdülhamid’in kılıcı sergide

$
0
0

Eserler hakkında bilgi veren Saray Koleksiyonları Müzesi Sorumlusu Güller Karahüseyin, “Sultan Abdülhamid Han, kişiliği, yönetim anlayışı, siyasi ve sosyal politikaları yanında sanata ve sanatkara da değer veren bir padişahtı. Abdülhamid Han’ın da ilgisi ve istidadı marangozluk konusundaydı. Kendi hususi marangozhanesinde çok ince işçiliklerle çok özel tasarımlar meydana getirmiştir” dedi.

Tatilde müzeye

İstenmeyen adamİstenmeyen adam

$
0
0

Srebrenitsa’da 8 binden fazla Boşnak sivilin katledildiği soykırımı inkar eden ve Sırp lider Slobodan Milosevic’e hayranlığıyla tanınan Avusturyalı yazar Peter Handke’ye tepkiler dinmiyor. Saraybosna Kanton Meclisi, Boşnak partisi Demokratik Eylem Partisinin (SDA) önerisi üzerine yapılan oylama sonucunda, Handke’yi kanton sınırları içinde “istenmeyen kişi” ilan etti. Meclisten yapılan yazılı açıklamada, Nobel ödülü alan Handke’nin Bosna’daki soykırımı inkar etmesinin “son nokta” olduğu belirtilerek “En kötüsü de Handke’nin geçmişteki inkarcı fikirlerini bugün değiştirmemesidir” ifadesi kullanıldı. Bosna’nın ardından Kosova’da aynı yönde bir karar alarak Handke’yi,“istenmeyen kişi” ilan etti.

Fotoğraf :Arşiv

‘REZİLLİK’MANŞETLERDE

Bosna Hersek medyası Handke’ye Nobel ödülünün verilmesine sert tepki gösterdi. Bosna Hersek’in en yüksek tirajlı gazetesi Dnevni Avaz, “Rezillik” başlığıyla yayımladığı haberde, Nobel ödülünün Handke gibi soykırım inkarcısı birine verilmesine gösterilen tepkiyi manşetine taşıdı. Srebrenitsalı soykırım kurbanlarının tepkilerine de dikkat çekilen haberde, Nobel Komitesinin faşizmin desteklenmesine katkı sağladığı yorumları da yer aldı. Oslobodjenje gazetesi ise manşetine “Soykırımı İnkara Nobel” ifadelerini taşırken, ödülün Handke’ye bizzat İsveç Kralı 16. Carl Gustav tarafından takdim edildiği anımsatıldı.

SIRBİSTAN GÖRMEZDEN GELDİ

Öte yandan, Sırbistan medyası Handke’nin Nobel Edebiyat Ödülü almasını çok fazla öne plana çıkarmadı. Politika gazetesinin haberinde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı ülkelerin ödül törenini boykot etmesine rağmen Handke’nin dün gece Stockholm’de ödülünü aldığı ifade edildi. Haberde ayrıca Nobel Edebiyat Ödülü’nün Handke’ye verilmesinin kamuoyunda iyi bir yankı uyandırmadığı da belirtilerek Türkiye’nin Milli Savunma Bakanlığınca paylaşılan tepkiye de yer verildi.

BATI’NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Peter Handke’nin Nobel ile ödüllendirilmesine tepki gösteren Saraybosna ve Srebrenitsalılar, uluslararası mahkemelerin “soykırım” olarak kabul ettiği Srebrenitsa’da yaşananları inkar eden birinin bu ödülü almasını “felaket”, “ikiyüzlülük” ve “rezillik” olarak nitelendirdi. Saraybosnalı Hamid Custovic, Handke’ye ödül verilmesinin basit bir ikiyüzlülük örneği olduğunu belirterek, “Bu rezillik, aklanması mümkün olmayan bir medeniyet felaketidir” dedi.

TÜRKİYE’NİN DOSTLUĞU BİR KEZ DAHA KANITLANDI

Bu ödülün Handke gibi bir isme verilmesinin bazı kesimler dışında tüm dünyayı hayal kırıklığına uğrattığını dile getiren Mirsad ise “Nobel ödülünün anlamını yitirdiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ödülün Handke’ye verilmesini sert bir dille eleştirdiğini anımsatan Mirsad, “Bu biz Boşnakların beklediği bir tepkiydi. Erdoğan bu hareketiyle bir kez daha Bosna Hersek’in dostu olduğunu kanıtladı” dedi.

NOBEL KAYBETTİ

Soykırımın yaşandığı Srebrenitsa’da yaşayan Bernis Ademovic, Handke’ye ödül verilmesinin kötü bir mesaj ve iğrenç bir adım olduğunu söyledi. Son ana kadar karardan geri dönüleceği umudunu dile getiren Ademovic, Handke’nin savaş suçlularını desteklemiş ve desteklemeye devam eden biri olduğuna dikkat çekti. Munir Habibovic de soykırımda orman yolundan kaçarak hayatta kaldığını belirterek, Handke’ye ödül verilmesiyle kaybedenin soykırım kurbanları değil, Nobel ödülleri olduğunu vurguladı.

Doctare ödülünü iade edecek

  • Christina Doctare
  • Soykırım inkarcısı ve Sırp destekçisi Avusturyalı yazar Peter Handke'ye Nobel Edebiyat Ödülü verilmesi, İsveç'in başkenti Stockholm'de protesto edildi. Gazeteci Christina Doctare de protestoya katılarak konuşma yaptı. BM Barış Gücü sağlık ekibinde 1988 yılında yaptığı hizmetler nedeniyle ekip olarak Nobel madalyası aldıklarını belirten Doctare, "İsveç Akademisi ile gurur duyuyordum ancak şu an tek hissettiğim utanç ve suçluluk" ifadesini kullandı. Bosna katliamının olduğu dönemde orada bulunduğunu dile getiren Doctare, "27 yıl önce orada soykırıma şahit oldum. Nobel Edebiyat Ödülü'nün Bosna Hersek'te yaşanan soykırımı inkar eden Peter Handke'ye verilmesinden dolayı Nobel madalyamı iade edeceğim" dedi.

Soykırımcı Handke'ye verilen ödüle tepki olarak Barış Gücü görevinde aldığı Nobel Madalyası'nı iade edecek


Fotoğraflarının da öyküsü varFotoğraflarının da öyküsü var

$
0
0

Türk edebiyatının en çok okunan yazarlarından biri olan Sabahattin Ali’nin eş ve baba yönlerinin keşfedileceği “Canım Aliye Ruhum Filiz” sergisi, Yapı Kredi Bomontiada Alt’ta başladı. Sergide Ali’nin kendi fotoğraf makinasıyla çektiği, ilk kez yayınlanmış karelerin yanısıra yeşil mürekkepli mektuplar da bulunuyor. Her fotoğraf aynı zamanda bir öykü tadında. Tıpkı onun öykülerini okurken gözümüzün önünde bir fotoğrafın canlanması gibi…

Sevengül Sönmez

Yazarın öykülerinin fotografik olduğuna küratör Sevengül Sönmez de dikkat çekerek şunları söyledi: “Onun metinlerinde detayları gözünüzde canlandırırsınız. Çok net bir fotoğraf gibidir anlattıkları. Ben bu fotoğrafları çeken yazarı aslında öykülerinde görebiliyorum. Benim için Sabahattin Ali’nin bütün öykülerinin bir fotoğrafı var. Edebiyatındaki gerçekçilik ile fotoğraflarda seçtiği ayrıntılar örtüşüyor.” .

Sebahattin Ali ve ailesi

SABAHATTİN ALİ HEP ORADA

Filiz Ali

Piposu, gözlüğü, kitapları, fotoğraf makinası ve takım elbisesiyle yazarın hafızalarda yer ettiğini belirten Sönmez, şöyle devam etti: “Bine yakın fotoğraftan oluşan bir arşivimiz var. Çoğu Sabahattin Ali tarafından çekilmiş. Vizörün önünde veya arkasında olsa da her fotoğrafta Sabahattin Ali var. Onun orada olduğunu hatırlamak başlangıç noktamızdı. Saklı olana dair yeni bir şeyler görmek istedik. Bu sergiye eşlik eden bir mektup kitabı var: Canım Aliye Ruhum Filiz. Onunla beraber okunduğunda bu fotoğraflar başka bir yere gidiyor. Küçük dünyasında bile mutluluk yaratabilen biri. Bazı yoksul anlar var örneğin. Sürekli karşsısındakini güldürmeye çalışıyor.” Sergide karartma geceleri, Karanfil sokak, evin eşyaları, 30’ların Türkiyesi sizi bekliyor. Yapı Kredi 75. Yıl Sergileri kapsamındaki etkinlik, 29 Şubat 2020 tarihine kadar görülebilir.

Sabahattin Ali’den selfie

  • Sebahattin Ali ve ailesi
  • Sabahattin Ali arşivinin yayınlanmayı bekleyen parçaları olduğunun müjdesini veren Filiz Ali, “Babamın ilgisinin olmadığı hiçbir şey yoktu. Müzik, doğa, tiyatro, siyaset gibi fotoğraf da bu ilgilerinden biriydi. Adeta bir belgesel fotoğrafçısı gibi hayatımızı kare kare çekmiş. Trende, sokakta, Ankara, İstanbul... Çok hareketliydi. Tripotu vardı, makinayı kurar karşısına geçip portre çekerdi. Bunlar aslında selfidir. Savaş sırasında karartma vardı. Sadece ampul ışığında fotoğraf nasıl çıkacak diye denemiş” dedi. Yazarın kızı Filiz Ali, arşivde yer alan fotoğrafların sergide görülmesi yerine sosyal medyada gelişigüzel paylaşılmasından rahatsız olduğunu da dile getirdi.

22 yıl önce çalınan tablo ‘duvar’dan çıktı: Müze çalışanları şaşkına döndü

Akdeniz'de 4,9 büyüklüğünde depremAkdeniz'de 4,9 büyüklüğünde deprem

$
0
0

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, saat 06.05'te Girit Adası'nın güney doğusu açıklarında 4,9 büyüklüğünde yer sarsıntısı kaydedildi.

Depremin deniz yüzeyinin yaklaşık 7 kilometre derinliğinde meydana geldiği tespit edildi.

Balıkesir'in Altıeylül ilçesinde art arda iki deprem oldu

Mevlana'ya ilham veren İranlı şair ve düşünür: Feridüddin AttarMevlana'ya ilham veren İranlı şair ve düşünür: Feridüddin Attar

$
0
0

Dünyaca ünlü Mantık'ut Tayr (Kuşların Dili) eserinin müellifi bilgin, mutasavvıf, şair ve düşünür Feridüddin Attar, tasavvufta Mevlevi yolunun öncüsü olan Mevlana Celalleddin-i Rumi'ye ilham kaynağı olarak öne çıkıyor.

Mevlana: Asırları aşan sözler

Ömer Hayyam'ın anıt mezarına 500 metre mesafede bulunan Attar'ın türbesi her gün birçok kişi tarafından ziyaret ediliyor.

En önemli isimlerinden biri

Attar, Farsça tasavvufi mesnevi tarzının kurucusu Hakim Senai'nin ardından Mevlana'nın zihin dünyasını şekillendiren en önemli isimlerden biri olarak biliniyor.

İran'ın doğusundaki Rezevi Horasanı eyaletine bağlı tarihi Nişabur şehrinde, rubai şiirinin öncüsü Ömer Hayyam'ın anıt mezarına 500 metre mesafede bulunan Attar'ın türbesi her gün birçok kişi tarafından ziyaret ediliyor.

Tahran'daki Beheşti Üniversitesi Fars Dili Edebiyatı Öğretim Görevlisi Leyla Keşani

Attar" lakabını aldı ve bununla meşhur oldu

Horasan Selçuklularının son zamanlarında 1142-1145 yıllarında Nişabur'da dünyaya gelen ve tam adı Ebu Hamid Feridüddin Muhammed bin Ebu Bekr İbrahim Nişaburî olan Attar, eczacılık ve tıp ile meşgul olduğu için "Attar" lakabını almış ve bununla meşhur olmuştur. Attar, Irak, Şam, Mısır, Mekke, Medine, Hindistan ve Türkistan'a yaptığı seyahatlerin ardından Nişabur'da inzivaya çekilmiş ve 1221 yılında Moğollar tarafından katledilmiştir.

İlahi aşka adanmış bir ömür: Hazreti Mevlana

Timurlular Devletinde yönetici olan Ali Şir Nevai tarafından 15. yüzyılda 119 metrekarelik alana yaptırılan ve fayans işlemeli sekizgen kubbeli ve 4 girişli Attar türbesinin ana girişi kuzey tarafındadır. 3 metre uzunluğundaki yapı, yeşil, sarı ve mavi çiniler ile süslenmiştir. İç mekan ise sıva ile kaplanmıştır ve türbenin geniş bahçesinde İranlı ünlü ressam Kemal el-Mülk'ün de mezarı bulunmaktadır.

İlahiname, Esrarname, Musibetname, Divan, Tezkiretul Evliya, Muhtarname ve Mantık'ut Tayr eserlerinin müellifi Attar'dan derin bir şekilde etkilenen Mevlana, "Attar'ın sözleriyle meşgul olan, Hakim Senai'nin sözlerinden faydalanır ve sırları anlar. Senai'nin sözlerini ciddiyetle okuyanlar da bizim sözlerimizin nurunun sırrına vakıf olurlar." ifadelerini kullanır.

 Feridüddin Attar, Mevlana'nın üzerinde oluşturduğu etkiyle öne çıkıyor.

"Attar'ın Mevlana üzerindeki tesiri inkar edilemez bir hakikattir"

Tahran'daki Beheşti Üniversitesi Fars Dili Edebiyatı Öğretim Görevlisi Leyla Keşani, Attar'ın İran edebiyatındaki önemi ve Mevlana üzerindeki etkisini anlattı.

Fars edebiyatındaki irfani tasavvufi şiirin öncüsü olan Senayi ve onu izleyen Attar'dan sonra Mevlana'nın bu çizgideki zirveyi temsil ettiğini aktaran Keşani, "Attar'ın Mevlana üzerindeki tesiri inkar edilemez bir hakikattir. İrfani şiiri bir denize benzetirsek bunun üç yüksek dalgası vardır; birinci Senayi, ikincisi Attar ve üçüncüsü de Mevlana'dır." diye konuştu.

Attar'ın Nişabur'da oluşturduğu ilim halkalarının İran'ın doğusundaki Horasan bölgesinden batısına kadar yayıldığını aktaran Keşani, bu ders halkalarına ünlü İranlı alim Hace Nasreddin Tusi'nin de katıldığını ifade ederek, "Senayi ve Attar irfani şiirin önemli sacayaklarını oluştururken Mevlana bunu zirveye taşımıştır. Bu şiir türünde Senayi ve Attar olmasaydı Mevlana da olmazdı." görüşlerini dile getirdi.

"İran kültürünün yeniden ortaya çıkmasında Attar'ın eserlerinin büyük etkisi vardır"

Attar'ın, Mantık'ut Tayr isimli meşhur eserinde, tasavvuftaki merhaleleri temsili Simurg efsanesiyle anlattığına işaret eden Keşani, "Simurg efsanesinde, kuşların yolculukta karşılaştığı zorluklar ve aştıkları engeller anlatılıyor. Bu yolculukta bazı kuşlar geri dönüyor, bazıları ölüyor ve geriye sadece 30 kuş kalıyor ve Simurg'a ulaşma şansına sahip oluyorlar. Aslında Simurg'u oluşturan bu 30 kuştur, Farsçada 'si' 30, 'murg' ise kuş demektir." bilgisini paylaştı.

Attar'ın İran'ı istila eden Moğollar tarafından öldürüldüğünü hatırlatan Keşani, ülkenin bu hamlelerden sonra büyük darbe aldığını ve yıkıma uğradığını anlattı.

Keşani, şunları kaydetti:

"İranlılar kültürlerini ve edebiyatlarını yeniden oluştururken en önemli kaynaklardan biri Attar eserleri oldu. İran kültürünün yeniden ortaya çıkmasında Attar'ın eserlerinin büyük bir etkisi vardır."
Viewing all 33242 articles
Browse latest View live