Quantcast
Channel: Yeni Safak - Aktüel
Viewing all 33047 articles
Browse latest View live

40 yıllık dostuklar Gelişim’de atıldı40 yıllık dostuklar Gelişim’de atıldı

$
0
0

Bir kitabevi sadece bir kitabevi değildir. Aynı zamanda düşüncenin, edebiyatın, sanatın geliştiği bir merkezdir. İstanbul’da olduğu gibi Anadolu’nun her kentinde de orayla özdeşleşmiş bir kitabevi vardır. Sakarya denildiğinde aklımıza gelen bu yer Gelişim Kitabevi olur. Gelişim’in bir farkı da burayı bir edebiyatçının, Necati Mert’in işletmesidir. Geçtiğimiz günlerde Mert’in 46 yıldan bu yana işlettiği Gelişim’i kapatacağının haberini aldık. Son dönemde birbirine benzer nedenlerle kitabevleri aramızdan ayrılıyor. Bunun ortak nedeni ise okurun, edebiyat mahfilini terk edip internet alışverişine yönelmesi. Kitabevini işyeri olarak devredemeyince dükkânla kitabı birbirinden ayırarak satmaya karar veren Mert’le Gelişim’in hikâyesini konuştuk. Mert, bu kararın arkasında hastalığının, piyasanın ve okurun internete kaymasının olduğunu söylüyor ve ekliyor: “1 Kasım geldiğinde ne kitapçı olarak Necati Mert ne de Gelişim Kitabevi olmayacak.”

Necati Mert

Gelişim Kitabevi neden kapanıyor? Rahatsızlığınız mı buna neden oldu?

Hayır, nedeni rahatsızlığım değil. Ama rahatsızlığım bu süreci hızlandırdı. Son beş yıldır bir önceki yılın cirosunu yakalayamadık. Kapanmanın asıl gerekçesi, bu: Kriz. Oğlum son beş yıldır dükkânda benimle; ama hastalığımın ilerlediği şu son birkaç yıl yalnız kaldı. Pasajdan, şehirden sıkıldı; Eskişehir’de okumuş, orayı sevmişti; rehber öğretmenlik de yapan felsefe öğretmeni karısıyla Eskişehir’e yerleştiler. Şimdi tek başımayım. Yaşım 75. Bütün bunlar üst üste binince kuruluşundan tam 46 yıl 150 gün sonra kitabevini kapattık.

Peki nasıl kuruldu?

12 Mart’ta (1971) henüz üç yıllık edebiyat öğretmeniyken tutuklandım. Sıkıyönetim Askerî Mahkemesi, sıkıyönetimi gerektirecek eylemler arasında saymadı yaptıklarımızı, dosyayı Sakarya Ağır Ceza’ya gönderdi; Sivil Mahkeme de reddetti; böyle durumlarda geçici olarak Uyuşmazlık Mahkemesi kurulur, davaya hangi mahkemenin bakacağına orası karar verirmiş. Altı kişiydik, bu mahkeme kurulmadan 1974 affı ile bizim dava düştü. Ne suçluydum ne suçsuz! Buna yanarım. Ben suçsuz olduğumu biliyorum, mahkemede aklanmalıydım. Gerçi yeniden öğretmenliğe döndüm; ama bu sefer de Milli Eğitim Bakanlığı Ankara’dan müfettiş gönderdi, beni “bakanlık emri”ne aldı, yani kızağa çekti. Derslere giremiyor, maaşımı tam alamıyordum. Çok sıkıntılı günlerdi. Kızağa çekilişimin altıncı ayında istifamı basıp öğretmenlikten ayrıldım, bir arkadaşımın yönlendirmesiyle 12 Mayıs 1973 günü kitabevi işletmeciliğine başladım.

HERKESİ BİR ARAYA GETİRDİ

Kitabeviniz Sakarya’da çok sayıda insanı bir araya getirdi. Onlar kimlerdi?

Hareketli yıllardı. 1976 yılı Aralık’ında, elektriklerin kesik olduğu bir sırada dört kişinin saldırısına uğradık. Camları kırdılar, kitaplara boyalı sular attılar. Biz de dört kişiydik, başımızdan, sırtımızdan zincir, muşta, lobut darbeleri aldık. 1977’nin 5 Ocak akşamı 22 sularında da dükkânımız bombalandı. Benim, solu, sosyalizmi Türkiye, özelde Adapazarı üzerinden okumaya başlamam –yuvarlak hesap- 12 Eylül (1980) Kenan Evren Darbesi’nden sonradır. Evren’in bazı şöhretlere getirdiği sahne yasağıyla gözüm açıldı. Yasaklamak yanlıştı. Bu, yanlışsa “başörtüsü yasağı” da yanlıştı. Hangi kitabındaydı hatırlayamıyorum, Emre Kongar’ın da “bundan sonra Müslümanlar hesaba katılmadan hiçbir şey yapılamaz” anlamında bir cümlesine de rastladım. O da güç verdi bana. İşte dükkân 1980’e kadar devletçiliği sosyalizm sanan öğretmenlerin uğrak yeri iken darbeyle dönüşüme uğradı; her düşünceden insanın birbiriyle tanıştığı, tartıştığı bir mekân oldu.

DEPREMDEN SONRA TOPARLAYAMADI

Gelişim’de ne tür kitaplar okurla buluştu? Yıllar içinde değişimler yaşandı mı?

1973’le 1980 arası sol yayınlar ağırlıklıydı. 12 Eylül’de kitapçılık batma noktasına geldi. Kitabın en az satıldığı yıllardı. Tarihi romanlar, yemek ve astroloji kitapları, beyaz diziler rağbetteydi, alıcıları da tatil için Almanya’dan gelen işçilerdi. Ben soldan, sosyalizmden etkilenmiş biriyim. Ancak içime kapanmam, sınırlarımı hep açık tutarım. Öyleyken zaman zaman beni eski imajımla tanımlayanlara da rastlamıyor değilim. Beni en iyi bilenler, galiba ansiklopedi müşterilerimdir. Gelişim, başlangıçtan ta 1990’lı yıllara kadar yükselen bir grafikle ansiklopedi satıcılığını abone yöntemiyle sürdürdü. Gelişim’in en parlak yıllarıdır. Adapazarı ve Gelişim için milat 1999 depremidir. Yirmi yıl geçti aradan, biz karı koca hâlâ güçlendirilmiş de olsa hasar görmüş dört katlı bir apartmanda oturuyoruz. Sözü bağlayayım: 2000’li yıllar depolitizasyon yıllarıdır, popüler eserler rağbet görür.

Peki kitabevi ne zamana kadar açık?

Ne kapanan bir kitabevi batan gemidir ne de kitapları batan geminin malları. Bu mantıkla 9 Ekimle 19 Ekim arasındaki kampanyada kitapları makul bir indirimle sattık. Yoğun ilgi gördük, yakından uzaktan, eski öğrencilerimden geçmiş olsun dilekleri hatta siparişler aldık. Her biri yazılmaya değer unutulmaz hatıralar derledik. Herhangi bir dükkânın kapanışından farklı, hüzünden çok saygılı bir kapanış yaşadık. Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nden destek. Xir Kitabevi’nden yardım gördük. Bu ilginin nedeni, sanıyorum, kitapçılığımın öğretmenliğimden ve yazarlığımdan ayrı düşünülmemesi idi. Fiili kapanışı 19 Ekim’de yaptık, resmi kapanışı da ayın sonunda tamamlayacağız. 1 Kasım’da ne kitapçı Necati Mert olacak ne de Gelişim Kitabevi.

İnternet kültür merkezi olamaz

  • Kitabevlerinin sayısı azalıyor, internet satışları her gün yükseliyor. Bunun sonucu ne olacak?
  • Doğru. Kitap artık internet üzerinden alınıyor daha çok. Kitabevi satışları düştü. Ama kitabevlerinin bırakacağı boşluğu internet ne kadar doldurabilir? Kitabevlerinde insan insanla buluşur. Yüz yüze, göz göze gelir. İnternet, bu insanî halden mahrum. Renksiz. Soğuk. Şu da var: “İnternetten alıyorum” diyen her kişiye de inanmıyorum. Onların çoğu okur değil, okur olsalar kitabevlerini bırakmazlardı; zannım o ki kendilerini okurmuş gibi göstermek internette daha kolay.

Yazarlıkla kitapçılık çok farklı

Uzun yıllardan bu yana hem yazarlık hem de kitapçılık yaptınız. Kitapçılığının yazarlığınızı besledi mi? Yazar başta kitap olmak üzere, her yerden, her şeyden beslenir. Kitapçılık, kitaptan beslenmeyi kolaylaştırıyor. Kitap, dükkânınızda, elinizin altındadır. Ama şu da var: Yazarlıkla kitapçılık çok farklı. Birinde esnaflık yapıyorsunuz, birinde dil kuruyorsunuz. Yazarlık, özgünlük gerektiriyor. İşte burası çatallı. Ben yıllardır ikisini bir arada sürdürdüm ki çok mu çok zor.

Müdahale olmazsa zaten birlikteyiz


Sanat savaşa karşıSanat savaşa karşı

$
0
0

Suriyeli Muhammed Ekrem Swedaan, rejim güçlerinin bombardımanın bıraktığı roket ve mermi kalıntılarından sanat eserleri yapıyor. 40 yaşında ve dört çocuk babası sanatçının çalışmaları Katar, Amerika, İsveç, Almanya, Belçika ve İngiltere’de sergilendi. Ancak bu sergilerde yalnızca fotoğraflar kullanıldı. Çünkü Suriyeli sanatçı hiçbir çalışmasını savaş nedeniyle ülkesinden çıkarmayı başaramadı ve sergilere katılamadı. Şimdi kuzey Halep kırsalında ailesiyle yaşamını sürdürmeye çalışan Ekrem Swedaan’ın en büyük hayali, ülkesine barış geldiğinde eserlerini tüm dünyada sergileyebilmek.

Resim yapmaya ne zaman başladın ?

Çocukluğumdan beri çizim yeteneğine sahibim. İlk başta kara kalem çizimler yapıyordum. Daha sonra geleneksel Ortadoğu figürleri çizmeye başladım. Cam ve dekoratif malzemeler üzerinde çalışmalar yaptım.

SAVAŞ ÖNCESİ BAŞKA İŞ YAPIYORDUM

Bu alanda eğitim mi alıyordun?

Hayır, bu alanda eğitim almadım. Kimseden birşey öğrenmedim. Sanat enstitülerine de gitmedim. Yeteneğim vardı ve hobi olarak yapıyordum. Bu süreç kendiliğinden gelişti.

Savaştan önce ne iş yapıyordun?

Bir süre mobil cihazların satışı ve bakımı işindeydim. Daha sonra evlerin dekorasyonu ve iç dekorasyon alanında çalıştım. 2011 Suriye devrimi başlayana kadar ailemin geçimini bu işten kazanıyordum.

ACILARIMIZI ANLATMAK İSTEDİM

Boş füzelerin üzerine resim yapmaya ne zaman karar verdin ?

Suriye rejimi yaşadığım Duma (Doğu Guta)’yı 2014 yılında bşaından itibaren bombalamaya başladı. Yıllar süren bu kanlı kuşatma nedeniyle hayatımız alt üst olmuştu. Ben de insanlara bir mesaj iletmeliyim diye düşündüm. Bütün dünyaya neye maruz kaldığımızı göstermeliydim. Bunun için de insanların hem gözüne hem de kalbine hitap eden, acılarımızı anlatan birşeyler yapmalıydım. En iyi yolun üzerimize atılan bombaları bir sanat eserine dönüştürmek olduğunu düşündüm. İnsan hakları dernekleri, Batılı güçler, Arap halkları ve aslında duyarlı tüm insanların bu kuşatmayı durdurabileceğine inandım. Herkesin dikkatini buraya çekmek için bu sanat eserlerini ürettim.

Sanatını nasıl tarif edersin? Bu ölüm saçan boş bomba ve füze kovanlarıyla her gün çalışmak nasıl bir duygu ?

Sanatımı takip edenler onu benden daha iyi tanımlayacaklardır. Füze kovanlarına ise alıştım. Resim ve dekorasyon alanında benden çok zeki ve yetenekli insanlar varıdr elbette. Ancak asıl önemli olan resim tekniğimden daha çok aktarmaya çalıştığım mesaj. Sanatımla ilgili söylemek istediğim tek şey ise barışcıl insanlar olduğumuzdur. Suriye rejimi bizim terörist olduğumuzu iddia ediyor. Biz terörist değiliz. Biz halkız. Hayatı seviyoruz ve insanca yaşamak istiyoruz.

FÜZE KOVANLARINI PATLAYICILARDAN TEMİZLİYORUZ

Peki bu boş füzelere yaptığın işlemler hangi aşamalardan geçiyor ?

Her parçanın kendi içerisinde özel aşamaları bulunuyor. Ancak genel olarak çalışma sırasında yapılması gereken temel aşamalar var. Öncelikle çizime uygun boş füze kovanını bulmak gerekiyor. Daha sonra içinde patlayıcı kalıntılarının olmadığından emin oluyoruz. İyice yıkadıktan sonra uygun renklerle ne tasarlayacaksam boyalarımla nakşediyorum.

Bu yaptığınız eserleri sergileme şansınız oldu mu ?

Evet, Arap ve Batı ülkelerinde çok sayıda sergi düzenlendi. İlk sergim 2015 yılında Katar’da açıldı. Amerika, İsveç, Almanya, Belçika ve İngiltere’de eserlerim sergilendi. Fransa’da 2016 yılında hazırlanan bir takvim için özel bir çalışma yaptım. Kuzey Suriye’deki insanların zorla yerinden edilmesinden sonra, biri İngiltere’deki Oxford Müzesi’nde diğeri ise Katar’daki Katara kültür merkezinde sergi açtım. Bu sergilerde kuşatmada herhangi bir parça alamadığım için basılmış resimlerle sınırlıydı ve bugüne kadar bu eserlerin doğrudan olduğu bir sergi olmadı.

Suriye devrim haraketine nasıl dahil oldunuz?

Bu devrim barışçıl gösterilerle başladı. Ben de bu barışcıl gösterilerde yer aldım. Özgürlük ve adalet isteyenlerin öldürülmesine, tutuklanmasına karşı durdum. Açılan ateş sonucu yaralananların yardımına koştum, şehir halkının çektiği acıları fotoğrafladım. Duma’nın kent koordinasyonunun ilk kurucuları arasında yer aldım. 2012 yılının başlarında faaliyetlerim nedeniyle tutuklandım. Beş aydan daha uzun bir süre hapishanede kaldım ve işkence gördüm. Ancak hapishaneden çıkıp Duma’ya döndüğümde yılmadım. Devrimin barışcıl kanadında ve sivil kuruluşlarda çalışmayı sürdürdüm.

Doğu Guta’dan ne zaman ayrıldın?

Doğu Guta’da Suriye rejiminin saldırıları ve baskılarının ardından zorla topraklarımızdan çıkarıldık. 4 Nisan 2018’in başlarında Halep’in kuzey kırsalına gittik. Çünkü hayatım ve ailemin hayatı Suriye rejiminin tehdidi altındaydı.

  • Çocuklarım savaşı unutsun istiyorum
  • Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksin ?
  • Gelecekte ulaşmayı umduğum birçok hedef var. İlk olarak ailemin ve çocuklarımın geleceklerini güvenceye almam gerekiyor. Şu an yaşadığımız bölgeden onları çıkarmalıyım. Çocuklarımın savaş günlerini ve kuşatmayı unutmalarını istiyorum. Yabancı ülkelerde sergiler açacağım günleri hayal ediyorum. Böylece ülkemin özgürlüğüne, onuruna ve yaşam sevgisine bağlı olan insanlarının hikayesini anlatmış olacağım.
  • Silahların sustuğu günleri hayal ediyorum
  • Suriye’nin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
  • Devrim bittikten ve rejimin çöküşünden sonra sevdiğim kentin yeniden inşasına katılabilmek istiyorum. Suriye’nin 50 yıl önce olduğu gibi iyi insanların güzel işler yaptığı parlak günlerine dönmesini temenni ederim. Yakında silahların sustuğu, her gurbetçi ve mültecinin ülkesine geri döndüğü ve topraklarımıza barışın geldiği günlere kavuşmayı umuyorum.

50 eserle veda hutbesi

Şehir rehberiŞehir rehberi

$
0
0

Simidimiz Oxford Sözlük’te

En bilindik dil bilgisi kitaplarının başında gelen Oxford İngilizce Sözlüğü, veri tabanına “Simit”i de ekledi. 2000 yılından beri 3 ayda bir yenilenerek internet üzerinden yayımlanan listenin yiyecekler bölümünde bu sene Türk mutfağına ait ürünlerin başında gelen ‘simit’ de yer aldı. Kelimesinin ilk olarak 1836 yılında Amerikan delegelerinin yurt dışı görevleriyle ilgili yazıları içeren ‘Missionary Herald’ adlı kitapta geçtiği belirtildi. İngilizlerin ‘Turkish bagel’ dediği bu lezzetimiz çalışmada şöyle yer aldı: Türkiye menşeli, üzeri pekmez ve susama bulanarak halka şeklinde pişirilen bir çeşit ekmek ya da buna benzer bir ekmek türü.

  • Soğuk günlere sıcak renkler
  • Özdilek tekstilin 2019 Sonbahar - 2020 Kış Koleksiyonu göz dolduruyor. Klasik giyim markaları Finesuits ve Shefame’de kış sezonunun vazgeçilmezi olan triko takımlar, takım elbiseler, denim gömlek, denim pantolonlar ve ceketlere; kahve, taba, bordo, hardal gibi sıcak renklerin eşlik ediyor.

Bulmaca Kulesi’deki kahramanlar

Sevilen çizgi film ‘Bulmaca Kulesi’, eğlence ve bilmece dolu gösterisi ile Trump AVM’de çocuklarla buluşuyor. Birbirinden heyecanlı maceralarıyla 29 Ekim’e kadar alışveriş merkezinin çocuk katı Trumpland’de sahnelenecek ‘Bulmaca Kulesi’, tüm çocukların ücretsiz katılımına açık olacak. Her gün 12.00 – 14.00 – 16.00 – 18.00 seanslarında yapılacak olan etkinlikler sonrası çocuklar Can, Mert ve Aslı ile fotoğraf çektirebilecek ve poster alabilecek.

  • Büyüklere kılavuz küçüklere macera
  • Bu haftaki kitap seçimlerimizden biri büyüklere biri de minik okurlara hitap ediyor. Sarp Ertekin imzalı “İç Sesini Aç” kişisel gelişim kitaplarına farklı bir boyut getiriyor. Cinius Yayınları arasından okura ulaşan çalışma, roman türünde kaleme alınmış.Her yaştan okurun kendinden bir parça bulacağı kitapta karakterin iç sesiyle konuşma hikâyesi anlatılıyor. İş, aşk, arkadaşlık, akrabalık gibi hayatın farklı alanlarına birçok öneri getiriyor. Çocukların severek okuduğu Dedemin Adası ve Yalnız Balina kitaplarının yazarı Benji Davies, yeni öyküsüyle raflarda. “Büyükannem ve Minik Kuş” kitabıyla Davies, aile büyüklerinin değerini hatırlatıyor.

Haydi “İyi Şanslar”

İstanbul Devlet Tiyatroları’nın yeni oyunu “İyi Şanslar” seyirciyle buluştu. Okday Korunan’ın yazıp yönettiği oyunun kadrosunda Kamil Korunan, Kerim Altınbaşak ve Yavuz Güney Tinin bulunuyor. Toplumsal eleştiri oyununda hayattan farklı beklentileri olan iki kişinin sıkışıp kaldığı bir köşede geçen konuşmalarına şahit oluyoruz. Seyirciye önce kendinden başlamayı teklif eden çok katmanlı oyunda zıtlıklar, hayaller, gerçekler sorgulanıyor. 2019-2020 tiyatro sezonunda Devlet Tiyatroları’nın İstanbul’daki yeni sahnesi olan Mecidiyeköy Stüdyo Sahne’de 3 Kasım’a kadar görülebilir.

  • Fuat Saka sahnede
  • Rap Atma, Lazutlar, Şimdi Ne Yapar, Betçe, Ula Ula, Eşoni parçalarıyla Karadeniz müziğine farklı bir soluk getiren sanatçı Fuat Saka uzun bir aradan sonra sevenlerinin karşısına çıkıyor. Saka, 30 Ekim Çarşamba günü, saat 22:00’de KadıköySahne’de olacak.

Havalar serinliyor kazaklar MUDO’dan

MUDO’da sürpriz sezon ortası indirim başladı. Serin havalara en sıcak kazaklar MUDO’nun Sonbahar-Kış sezonunda sizleri bekliyor. Kombininizin yıldızı olacak, çalışan kadınlardan ilham alan yapıları ile kat kat giyilen kazak ve hırkalarla konforlu alanlar günün hızına adapte ediliyor. MUDO’nun gündelik hayatı önemseyen, şıklığınıza şıklık katacak koleksiyonunu keşfetmek için mağazalar ve internet sitesi ziyaret edilebilir.

Sanatla Göbeklitepe’yi anlatacağızSanatla Göbeklitepe’yi anlatacağız

$
0
0

42 Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne dahil edilen Göbeklitepe için sanatçılar bir araya geldi. Anadolu Kültürel Girişimcilik sponsorluğundaki Bereketli Hilal sergisi Fırat Neziroğlu, Eren Şahan Bağcı ve Özge Günaydın’ın katkılarıyla hazırlandı.

ÖZGÜN AMA SORUMLULUĞU BÜYÜK

Özge Günaydın

Projenin fikir sahibi heykeltraş Özge Günaydın, Bereketli Hilal’in yaşadığımız toprakların bereketini sembolize ettiğini dile getirdi ve şöyle devam etti: “Göbeklitepe milattan önce 12 bin yıla ait olan kült bir yapı, buğdayın orada bulunmasıyla tarihi konumu ve yeri oldukça değişti. Buna kayıtsız kalamazdık.Göbeklitepe yılı olması sebebiyle de üç sanatçı bir araya geldik. Ben heykellerimle, Fırat Neziroğlu dokumayla ve Eren Şahan Bağcı da mücevher koleksiyonuyla sergiye katıldı. Ülkemizin tanıtımına birazcık katkıda bulunmak istedik.” Günaydın, 11 ay süren çalışmalarını ise şöyle anlattı: “ Defalarca Göbeklitepe’ye gittim, notlar tuttum. Aslında özgün bir iş ortaya koyuyorsunuz ama esinlendiğiniz bir yer var. Ülkenizin dünya mirasını tanıtmakla görevlisiniz. Dolayısıyla çok fazla inceleme, araştırma yaptım. Konuyu tüm boyutlarıyla ele almaya özen gösterdim. O yüzden uzun bir süreçten ve yoldan geçtik diyebilirim.” Göbeklitepe kült yapısının içerindeki T sembollerinin stilize edilmiş minyatürünü yapan Günaydın, Bereketli Hilal sembolünün eş zamanlı olarak bronz mühür koleksiyonlarını da yapmış. Serginin bütün Türkiye’yi gezeceğini belirten sanatçı, özellikle gençlere yönelik çalışmalar yapacaklarının altını çizdi ve ekledi: “Gençlerimiz maalesef dünya miraslarımızın ve topraklarımızda neyi barındırdığımızın bilincinde değiller. Okullarda konfresanlar vereceğiz ve onlara Göbeklitepe’yi anlatacağız.”

TASARIMLARIMDA ANADOLU HEP OLACAK

Fırat Neziroğlu

Dokuma sanatçısı Fırat Neziroğlu, dönemin sosyal hayatını buğday ve başak gibi figürlerde imgeledeği çalışmalarıyla sergide yer aldı. Göbeklitepe ile bütün tarihin yeniden yazıldığına vurgu yapan Neziroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bildiğimiz her şey bitiyor. İnsanların mağaralarda bir kültürü olmadan yaşadığını düşündüğümüz zamanların çok ötesinde Göbeklitepe’yi buluyoruz. Orada bir kültür ve toplanma merkezi olduğunu biliyoruz. Bu eski medeniyetin elleriyle böylesine iyi ürünler ortaya çıkarabilmesi çok kıymetli. Ben dokumacıyım ve zaten ellerimle işler yapıyorum. Bugün zaten temel sorun ellerimizi kullanmıyor oluşumuz, iki parmakla her şey sanal alemde yaşanıyor. Bu yaşamda insanın bir şeyi var etmesi gerek ve bunun için eller bizim temel aracımız. Göbeklitepe’yi dokuma performansıyla ortaya koymak benim için bu anlamda çok önemli.” Şubat ayında New York Fashion Week defilesinde Anadolu’dan topladığı giysi kalıplarını kullanan Neziroğlu, bundan sonraki çalışmalarının haritasının bir yerinde Göbeklitepe olacağını söyledi.

GİYELİBİLİR HEYKEL GİBİ

Eren Şahan Bağcı

Mücevher tasarımcısı Eren Şahan Bağcı ise kazı bölgesinde keşfedilen motiflerden oluşan bir mücevher ve takı koleksiyonu ile sergiye katıldı. Genellikle bronz ve gümüş üzerine çalışan sanatçı, bu sergi için aylar süren bir araştrıma sürecinden geçmiş. Göbeklitepe’ye dair koleksiyon hazırlamanın büyük bir onur olduğunu belirten Bağcı, sözlerine şöyle devam etti: “Göbeklitepe’ye özgü maskülen son derece sert hatları mücevher ile birleştirmek aslında çok zevkliydi. Çünkü giyilebilir heykel bakış açısıyla tasarımlarıma yaklaşmak istiyorum. Özellikle modelleme üzerine çalışıyorum ve burada Göbeklitepe’nin sembollerini takılarda belli başlı objelerde kullanarak ruhunu hiç zedelemeden bir araya getirmeye çalıştım. Tabiki o dönemde ilk tarımın yapılmış olması çok önemli. O yüzden başak ve buğday figürleri, tilkiler, yılanlar gibi hayvan figürleri kullandım.” Göbeklitepe’nin kendisi için bir serüven olduğunu söyleyen Bağcı, kalıntılar çıktıkça koleksiyonumu geliştirmeyi düşündüğünü belirtti.

  • Tarih yeniden yazılıyor
  • #TarihYenidenYaziliyor etiketini kullanılan sergi 28 Ekim tarihine kadar İstanbul Harbiye Askeri Müzesi’nde açık olacak. Sonrasında da çeşitli illerde bir roadshowa çıkarak daha fazla insana ulaşacak. Okullarda düzenlenen konferanslara ek olarak sanatçılar atölye çalışmalarıyla da projeyi anlatacak.

40 yıllık dostuklar Gelişim’de atıldı

50 eserle veda hutbesi

Her eser yeni arayıştırHer eser yeni arayıştır

$
0
0

Türk resim sanatının önemli isimlerinden Ahmet Yeşil’in 40. sanat yılında sanatseverlere sunduğu “Sesler ve İzler” temalı sergi Galeri Diani’de görülebilir. 9 Kasım’a kadar açık olacak olan sergide halatların merkezde olduğu bir serüvene tanık oluyoruz. Hayatın izlerini özgün fırçasıyla bir arayış için kullanan ressam, halatların öne çıktığı sergisi için “Yaşamın dinamik ritminin halatlar üzerinde yarattığı etki bütün duygusal, sosyal, ekonomik, toplumsal alanlarda yansıma buluyor. İşte bu dinamik ritmin renk olarak, çizgi olarak, hareket olarak halatların statik ritmine yansımasıdır. Hayatın kendisidir” diyor. Ahmet Yeşil ile serginin hikayesini, atölyesini, dijital müzeleri ve teknolojiyi konuştuk.


Ahmet Yeşil

“Sesler ve İzler”de halatlar öne çıkıyor. Resim, hayat ve halatların nasıl bir bağı var?

Benim bir yaşam biçimim resim. Kendimi en iyi şekilde ifade ettiğim yol bu. Herkesin bir şeylere yeteneği vardır ama yaratım sürecinde yorum farkı olabiliyor. Literatür ve sanat tarihi bilginize göre yakaladığınız nesnenin, sanatsal objeye dönüşürken sizin sanatınıza ne kadar özgün bir kimlik kazandıracağının farkına varıyorsunuz. Halatlar, benim çalışmalarımda nesnel kimliğinden sıyrılarak sanatsal bir objeye dönüşüyor. Yaşamın dinamik ritmiyle halatın statik ritmi arasında bir diyalektik ilişki kuruyorum ve bir ifade gücü çıkıyor. Bu da yaşamın dinamik ritmi, halatların statik ritmi üzerine düşen yaşamın anlarıdır. Renk olarak, çizgi olarak, hareket olarak, kopmalar, bağlamalar olarak... Yaşamın dinamik ritminin halatlar üzerinde yarattığı etki bütün duygusal, sosyal, ekonomik, toplumsal alanlarda yansıma buluyor. İşte bu dinamik ritmin renk olarak, çizgi olarak, hareket olarak halatların statik ritmine yansımasıdır. Hayatın kendisidir yani.

ATÖLYEM YAŞAM ALANIM

Hayatınızdaki karşılaşmaların resminize nasıl bir etkisi oluyor?

Hayata hem bulunduğum yerden bakarım hem de ters açıdan bakarım. O güne kadar yaptığım olumlu olumsuz davranışların, sanata, dünyaya, ülkeme ait ne varsa özeleştirisini yaparım. Nesnel bir kimliğin sanatsal objeye dönüşürken sanat eserini güçlendiren plastik olguya dönüşmesi önemlidir. Bu dönüşümde bir imge gücü taşınır. Yapıtla ilişki kuran, yapıtı izleyen kişiyle arasında bir iletişimin doğması, kendi hikayesini görmesine yarar bu. Her eser yeni bir arayış, yola çıkmaktır.

Geriye baktığınızda 40 yılla ilgili ne söylemek istersiniz?

İlk ayağı New York’ta açılan “Sesler ve İzler” sergisinin ikinci ayağı Galeri Diani’de açıldı. Sergi hazırlıkları devam ederken sanat danışmanım Ümmühan Çeker hanım, ilk sergimi 1979’da açtığımı hatırlattı ve 40. yıl sergisi olarak açalım önerisinde bulundu. Sergi tesadüfen kendi adını buldu böylece. Zaman uçup gidiyor...

Atölyenize ayrı bir önem veriyorsunuz. Nedir sizin için değeri?

Atölyem benim yaşam alanım. Kapısını açıp içeri girdiğimde kendime ait bir gezegende gibi hissediyorum. Orada düşünce ve ifade gücümü yansıtacağım bir kozmos var. O kozmos içinde de bir enerji yönlendirmeye çalışıyorum. Yetenekli, çalışkan ve disipline uyacak gençlere her zaman atölyemde yer veriyorum. Akademisyenler, genç sanatçılar, resim öğretmenleri yetiştirdik burada. Öğrencilerim de zamanla öğrenci keşfetmeye başladı. Sanat üretimine katkı sunmaya çalışıyorum bir yandan da.

Modaya uyanın ömrü uzun olmaz

Teknolojinin gelişimiyle birlikte sanatın imkânları da değişti mi sizce?

Elbette, kavramsal güncel sanat anlayışı teknolojiden ve hazır tasarımlardan faydalanıyor. Örneğin hazır tasarımları plastik bir ögeye çevirerek düşünce estetiğini ortaya koyuyorlar. Teknoloji değiştikçe sanat anlayışı da değişiyor. Sanat yapıtlarındaki olanaklar da artıyor. Eski ustalarımız boyasını kendi yaparken bugün çok değişik boyalar ve malzemeler yapılıyor. Grafik, endüstriyel tasarımlar kullanılıyor. Sanatçının da sanat anlayışına bağlı biraz da. Malzemesini sanat objesine çevirip plastik güç katabiliyorsa o yakışıyor. Modaya uymak yerine yapıtın ihtiyacına göre kullanımlar ortaya iyi bir sanat eseri çıkartıyor. Diğer türlü sanatsal ömrü uzun olmaz.

Umut ve kaynak var

Resim sanatımızda bugün hangi alanlar açılabilir?

Görsel sanatlarımızın 150-200 yıllık bir geçmişi var. Ancak bizim hat, tezhip, ebru gibi geleneksel sanatlarımız var. Biz bunu çağdaş bir sanat kuramına, kavramına döndürmeliyiz. Matisse’e bakıyoruz. Onun resimlerindeki figüratif çalışmalarda oryantalist tat, çağdaş sanat yorumuna çevrilmiştir. Picasso’yu ise Afrika maske sanatı etkilemiştir. Farklı bir bakış, anlayış ve alt metinle yeni bir şey ortaya koymuştur. Ayrıca dış ülkelerde sanatçı, küratör, sponsor sac ayağı kurulmuş durumda. Bizde ise bu yeni yeni başlıyor. Son dönemde müzelerin açılması, bienaller, sanat kuruluşlarının etkinlikleri birçok sanatçının yurt dışında tanınmasına, ilgi görmesine neden oldu. Umut ve kaynak var, zaman gerekiyor.

Dijital müzeler sanatla buluşturuyor

Dijital müzecilik artış gösterdi son zamanlarda. Sanatı geriye götürme gibi bir etkiden söz edebilir miyiz?

Sanatı geriye götürmez. Hatta sanat toplumunu yaratma açısından çok önemlidir. Benim ülkemin dünya çapında, uluslararası anlamda sanatçı toplumu var. Müzik, edebiyat, görsel sanatlar, her alanda güçlü sanatçılarımız var ancak sanat toplumu muyuz? Sanat kültür politikalarının yaratılması lazım. Ülkeyi yönetenler, özel tüzel kişiler, iş adamlarının ortak çabasıyla olacak bu. Sanat müzelerinin yaşam alanı, insanlar tarafından izlenmeye, görülmeye başladığı zaman sanat toplumu da zamanla göz, algı ve estetik açıdan eğitilecek. Talepler değişecek o zaman. Herkes müzeleri dolaşamaz. İnternete girdiğimizde her yere ulaşabiliyoruz. Sanal müzeler, birçok insanı sanatla buluşturacak tır. “Buluşma” adlı eserimde bunu vurgulamıştım. Aralarından geçilebilen beşgen bir aynaya Karaköy, Dolapdere, İstiklâl’den canlı yayınla yansıtma yapmıştık. Hazır izleyiciyle hazır olmayan izleyici arasındaki ilişkiyi kuruyoruz burada.

Sivaslıların elinden doyumsuz lezzetlerSivaslıların elinden doyumsuz lezzetler

$
0
0

Orta Anadolu’nun en güzel şehirlerinden biridir Sivas. Hititlerden Friglere, Osmanlı’dan Cumhuriyet’ e bütün zamanlarda önemini korumuş, Balkanlar’dan Kafkasya’ya bir çok coğrafyadan mazluma yuva olmuştur. İşte tam da bu yüzden, Sivas Mutfağı, kendi coğrafyasının ve yerli kültürün lezzetleri kadar, yuva olduğu insanların getirdiği lezzetleri de barındırır. Kimi oldukça zahmetli, fakat eşsiz, kimi hep bildiğimiz zengin sofrasıyla cömert bu şehir,tarihi kadar tatları için de ziyaret edilmelidir. Bugün verdiğim tarifler incelik, ustalık isteyen lezzetler. Ve eğer mümkünse yerinde, bir Sivaslının elinden yemek en güzeli olur. Sağlıklı ve mutlu bir hafta sonu dilerim.

SIVAS KÖFTESI

  • MALZEMELER
  • 1,5 kg kıyma
  • 2 domates
  • 4-5 adet yeşil biber
  • 1 adet yumurta beyazı
  • 1 yemek kaşığı tuz
  • YAPILIŞI
  • Kıymayı tuz ile yoğurup bir defa daha çektirelim. Çekilen kıymayı bir gece buzdolabında dinlendirelim. Avuçlarımızı yumurta akına bulayıp kıymadan kayısı büyüklüğünde parçalar alarak yassılayalım. Izgarada ya da iyice ısıtılmış tavada kısık ateşte pişirelim. Domates ve biberleri közleyip köfteyle birlikte servise alalım. Afiyet olsun.

KELLE TATLISI

  • MALZEMELER
  • Baklava hamuru için :
  • 500 gram birinci sınıf un l 2 yumurta
  • Bir fiske tuz l Su l Açmak için nişasta
  • İçi için :
  • 5 yumurta sarısı l 2-2,5 su bardağı buğday unu l 2 yemek kaşığı fındık
  • 1 tatlı kaşığı badem l 1 tatlı kaşığı çekilmiş ceviz l 1 yemek kaşığı kuru Besni üzümü
  • 1 yemek kaşığı kuru üzüm l 1 tatlı kaşığı kuş üzümü l 1 çay kaşığı toz tarçın
  • Bir fiske karanfill Bir fiske kimyon l Bir fiske zencefil
  • Bir fiske yeni bahar l 4 yemek kaşığı tereyağı
  • Şurubu için
  • 3 su bardağı şeker l 3 su bardağı su l Yarım limon suyu
  • YAPILIŞI
  • Yumurta, tuz, su ve un ile kulak memesi kıvamında bir hamur yoğuralım. Yumurta büyüklüğünde parçalara ayırıp üzerini örterek dinlendirelim. Ayrı bir yerde 5 yumurta sarısı, bir fiske tuzu çırpalım. Üzerine yavaş yavaş un ilave edelim ve koyuca bir hamur yoğuralım. Hamuru bezelere ayırıp dinlendirelim. Dinlendirdiğimiz hamur bezelerini erişte yufkası açar gibi açalım. Elimizi sürdüğümüzde ses gelecek kıvamda kurutup iki parmak eninde şeritler keselim. Bu şeritleri kibrit çöpünden biraz daha ince doğrayalım ve kurutalım. Bir tencerede su ve şekeri kaynatıp limon suyu ekleyelim. Kıvamını alınca ocağı kapatalım. Baklava hamurunu nişasta ile mümkün olduğunca ince açalım. Tereyağını eritelim.Bir tencerenin dibini yağlayalım. Yufkaları birer birer, her birine eritilmiş tereyağı sürerek üst üste koyalım. Bir yufkayı ayıralım. Bir tencerede su kaynatalım ve ince erişteleri haşlayıp kalan tereyağına bulayalım. Şerbetin içine atıp 15 - 20 dakika bekletelim. Kuru üzümleri, kuru yemişleri ve baharatları ilave edelim. Hazırladığımız içi baklava yufkalarının içine yerleştirelim. Ayırdığımız yufkayı üzerine örtüp diğer yufkaların uçlarını katlayalım. Üzerine eritilmiş tereyağı dökelim. Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında kızarana kadar pişirelim. Ters çevirip servise alalım. Afiyet olsun.

40 yıllık dostuklar Gelişim’de atıldı

50 eserle veda hutbesi

Denizcilik tarihi resimlerde yaşayacakDenizcilik tarihi resimlerde yaşayacak

$
0
0

Gemi tutkunu Erdem Cever’in emeğiyle Osmanlı’dan Cumhuriyet yıllarına kadar envanterimizde bulunan Türk bandıralı buharlı, yük ve yolcu vapurları aslına uygun şekilde tablolara taşındı. İlk kez sanatseverlerle buluşacak resimler, Rahmi M. Koç Müzesi’nde yer alan ‘Zaman Yolcusu Vapurlar’ adlı sergide görülebilir. Toplam sayısı 150’yi bulan eserler, 20 Nisan 2020 tarihine kadar iki ayda bir değişecek. Böylece 150 yıllık bir tarihi içinde barındıran sergi, deniz ticaretindeki değişim ve kültürel dönüşüme de ışık tutacak.

BULAMIYORDUM, ÇİZDİRDİM

“Sadece gemilere meraklı bir kişiyim” diyerek kendini özetleyen koleksiyoner ile gemileri ve serginin hikayesini konuştuk. “Her geminin bir hikayesi var” diyen Cever, “Keşifler yaptıkça, yaş aldıkça heyecanım değişiyor. Küçükken geminin üzerine çıkmak yetiyordu. Şimdi ise geminin kendisini araştırıp ileriye dönük düşünüyorum. Resmini çizdireyim, Türkiye’ye mâl olsun istiyorum. Keşke sivil deniz müzemiz olsaydı. En doğru yer orasıdır bu eserler için ama biz ikinci doğru yerdeyiz” diyor.

İlgisinin denize değil gemilere olduğunu vurguluyor Cever ve şöyle devam ediyor: “İstanbul’da büyüdüm. Köprü yokken karşıya, arabalı vapurla geçiyorduk. Babama, dedeme sorardım. Gemilerin tarihi, hangi gemi hangisinin kardeşi... Bunları hep büyüklerimden dinledim. Küçüklükten beri devam eden merakım beni buraya kadar getirdi. Sonunda bir amaç uğrunda bir yere kanalize oluyorsunuz.” Serginin oluşum sürecini ve ilk gençlik yıllarından itibaren gemi resimleri toplama macerasını ise şu şekilde anlatıyor: “Bunlar önceleri kartpostal, broşür ve posterdi. Bir zaman sonra aldığım tabloların konusu asıl ilgi alanım olan gemiler oldu ancak aralarında hiç Türk gemisi olmuyordu, bulamıyordum çünkü yoktu, bunun üzerine bir ressam bulup sevdiğim gemileri çizdirmek istedim. İlerleyen yıllarda fotoğrafını ve çizimini bulabildiğim yolcu taşımış Türk bandıralı gemilerin hepsini çizdirdim. Proje kendiliğinden oluştu.”

PENCERE KENARINDAN YER KAPARDIM

Denizle iç içe bir hayatı olan Cever, gemi merakı hakkında şunları söylüyor: “İstanbul Erkek Lisesi Sarayburnu’na bakıyordu, Boğaz’ın güney girişi görüyordu. Her sene pencere kenarından yer kapardım gemileri görmek için. Yatılıydım sonra. Bütün boş vakitlerimi limanda geçirirdim, gemi gezerdim, kartpostal toplardım. Çalışma hayatına girdikten sonra da maaşımın bir kısmını zevklerime ayırdım.”

Serginin asıl öneminin müzeye gelecek olan öğrenciler olduğuna dikkat çeken Cever, “Böyle bir geçmişimizin olduğunu gençlerin görmesini istiyorum. Artık gemi falan görmedikleri için önemli olan bu benim için. Hepsi Türk bandıralı gemi. Osmanlı’ya buhar geldiğinden beri, 1838’den başlıyor, geliyor. Toplam üç sergide, günümüze kadar getireceğiz gemileri. Sivil Türk denizcilik tarihine önemli bir katkı olacaktır. Kalıcı tarafı da bu sanırım. Bu bakımdan çok mutluyum. Tarihin meraklı olduğum bir bölümüyle ilgili bu hizmeti verebilmiş olmak beni çok mutlu ediyor” diyor.

DOKUZ YIL SÜRDÜ

Gemilerin toplanma süreci hakkında ise Cever’den şunları dinliyoruz: “Gemileri tek tek araştırdım. Eser Tutel’in “Seyr-i Sefain” adlı kitabı bana çok faydalı oldu. Muhteşem bir kitaptır ancak ufak basılmıştır, aslında prestij basılmalı. Gemilerin orijinal fotoğrafları bulmaya çalıştım. Mesela ilk ortaokul 2’de almışım gemi kitabımı. Şimdi bakıyorum 700 kitap olmuş. Oralardan öyle resimler çıktı ki, tarihimizde adı geçmeyen Marmora gemisini buldum. Teknik detaylarını öğrendik. Resimlerin yapımı için Gürcü ressam Zura Koçalidze ile çalıştık. Gemi merakım çocukluktan geliyor ama bu serginin macerası 9 sene sürdü diyebilirim.”

  • Adı biliniyordu resmi yoktu
  • Gemilerin izinde Fransa’dan Şili’ye birçok ülke gezen Cever, bir resmi bulma hikayesini şöyle anlatıyor: “150 gemi tablosu var. Hepsinin yaşattığı duygu farklıdır. Aziz gemisini bulduğumda çok sevinmiştim. Marmora’da heyecanlanmıştım. Peyk-i Şevket ise hiç resmi olmayan bir gemiydi. Eser Tutel’in kitabında da geçer. Gemi biliniyor ama resmi yoktur. Gemi Marsilya’da yapılmış. Yapıldığı yere gidip müzeden aldım resmini. Gittiğim ülkelerde genelde deniz müzelerini ziyaret ediyorum. Deniz şehirlerini de merakla gidip gördüğüm olmuştur.”

Bakan Pakdemirli: Her kitap yeni bir ufuk bambaşka bir dünyaBakan Pakdemirli: Her kitap yeni bir ufuk bambaşka bir dünya

$
0
0

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, ziyaret ettiği Ankara Kitap Fuarı'nı ilişkin, "Bu tür fuarlar kitap okuma bilincini artırırken, özellikle de çocuklarımıza kitap sevgisini kazandırmak için oldukça önemli." değerlendirmesinde bulundu.

Ailesiyle kitap fuarını gezdi

Bakan Pakdemirli (Sağda)

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre, ATO Congresium'da bu yıl 2'ncisi düzenlenen fuarı gezen Pakdemirli'ye eşi Ahu Pakdemirli ve oğlu Burak da eşlik etti.

Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut'un yazdığı "Doğada Hayat Var" kitabını inceleyen Bakan Pakdemirli, vatandaşlardan yoğun ilgi gördü.

Pakdemirli, "Bir Ömür Böyle Geçti" adlı kitabını incelediği eski Sanayi Bakanı Ali Coşkun ile de hem kitaba hem de gündeme ilişkin sohbet etti.

Bakan Pakdemirli aldığı kitabı imzalatıyor.

  • Derin devletin FETÖ ile mücadelesini anlatan bir kitap kaleme alan Aydın Benli de "Unutulanlar Devletin Gayri Resmi Çocukları" isimli kitabını imzalayarak Bekir Pakdemirli'ye hediye etti.

Bunun yanı sıra yazar Nurdan Damla'da Ahu Pakdemirli adına kitaplarını imzalayarak hediye etti.

"Her kitap yeni bir ufuk, bambaşka bir dünya"

Atatürk'ün manevi kızı, Türkiye'nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen ile ilgili "Sabiha Gökçen Atatürk'ü Anlatıyor" kitabını satın alan ve açıklamada görüşlerine yer verilen Bakan Pakdemirli, "Her kitap yeni bir ufuk, bambaşka bir dünya. Bu tür fuarlar kitap okuma bilincini artırırken, özellikle de çocuklarımıza kitap sevgisini kazandırmak için oldukça önemli. Her çocuk bir fidandır. Fidanı su, toprak, güneş beslerken, çocuklarımızı da kitaplar besleyecektir." ifadelerini kullandı.

Hatay Reyhanlı'da Suriyeli yetimlerin zeytin hasat şöleni


Bu düğünde gelinler de damatlar da ikizBu düğünde gelinler de damatlar da ikiz

$
0
0

Ordu'nun Ünye ilçesinde, tek yumurta ikizi Mustafa ve Mehmet Uslu (28) kardeşler, kendileri gibi tek yumurta ikizi Neslihan ve Nagihan Cüni (26), kardeşlerle dünya evine girdi.

İkiz çiftler nikah masasında


Ünyeli tek yumurta ikizleri Mustafa ve Mehmet Uslu kardeşler, Çaybaşı ilçesinde yaşayan kendileri gibi tek yumurta ikizi Neslihan ve Nagihan Cüni kardeşlerle tanıştı. İlk görüşmelerinde gönüllerini birbirlerine kaptıran ikiz kardeşler, ailelerin rızasıyla nişanlanmalarının ardından evlilik kararı aldı.

Geliklikleri ve damatlıkları da aynı

İkiz çiftler

  • Ünye ilçesi Atatürk Mahallesi'ndeki düğün salonunda çifte düğün merasimi gerçekleştiren erkek kardeşler, aynı renk damatlığı, kız kardeşler ise, aynı model gelinliği giydi. İkiz kardeşler, düzenlenen merasimle dünya evine girdi. Düğün töreninde gönüllerince eğlenen ikiz çiftler, mutluluklarını ise yakınlarıyla paylaştı. Düğüne katılan davetli ve konuklar da, tebrik ettikleri ikizlere mutluluklar diledi.

Üç kız kardeş aynı gün evlendi

Dünya Çocuk Rekorları Kitabı'na girdi: Boyu kadar saçı varDünya Çocuk Rekorları Kitabı'na girdi: Boyu kadar saçı var

$
0
0

İzmir'de yaşayan 12 yaşındaki 157 santimetre boya sahip Pelin Özdemir, bir metre 52 santimetrelik saçlarıyla ilgi odağı haline geldi.

Şeker Mevhibe Ortaokulu 2. sınıf öğrencisi Özdemir, halk oyunları kursuna katıldığı Karbağlar Halk Eğitim Merkezinde yaptığı açıklamada, çevresindekilerin saçlarına büyük ilgi gösterdiğini söyledi.

Pek çok kişinin fotoğraf çektirmek istediğini belirten Özdemir, "Küçükken saçlarım daha sarıymış, o yüzden annemler kestirmemiş. Sonra ben de kestirmek istemedim. Böylece bu uzunluğa ulaştı." diye konuştu.

"Saçlarım ayağıma takılıyor"

Pelin Özdemir

Saçlarının uzaması için özel ürün kullanmadığını dile getiren Özdemir, "Saçlarımı kurutup taramak yaklaşık iki saat sürüyor. Annem banyodan sonra tarayıp kuruttuğunda ben film falan izliyorum. Bu anlamda bazen sıkıldığım oluyor ama saçlarımı sevdiğim için sorun yapmıyorum. Saçlarımı sadece özel günlerde açıyorum çünkü normal günlerde ayağıma dolanıyor. Okula geldiğimde ise saçlarımı örüyorum." şeklinde konuştu.

"Dünya Çocuk Rekoru belgesi aldık"

Pelin Özdemir

  • Özdemir, gösterilen ilgiden memnun olduğunu kaydederek, "Bizi görenler Guinness Rekorlar Kitabı'na falan başvurun diyorlardı ama onun için başka özellikler gerekiyormuş. O yüzden orası olmadı ama Dünya Çocuk Rekoru belgesi aldık. Eski rekor 84 santimetreymiş. Ben onu kırdım. İsmimi bilmeyen herkes 'Rapunzel' diye hitap ediyor. İsmimi bilen arkadaşlarım ve öğretmenler de bazen böyle diyor. Bu durumu seviyorum." ifadelerini kullandı.

Geçmişte kuaförlük eğitimi aldığını anlatan anne Selma Özdemir de kızının saçlarının uzun olmasının bazı zorluklarının bulunduğunu, bakımının kolay olmadığını söyledi.

Kurutma ve tarama işlemi 2 saat sürüyor

Pelin Özdemir ve annesi Selma Özdemir

Selma Özdemir, şunları dile getirdi:

"Yıkaması bayağı zor oluyor. Banyoya girmeden önce saçlarını tarıyoruz. Sonra yıkıyoruz, yıkadıktan sonra tekrar tarıyoruz. Kurutma işlemi ise daha zor oluyor. Kuruttuktan sonra tekrar tarıyoruz. Genelde geceleri yapıyoruz ki daha kolay kurusun diye ama yine de tam anlamıyla kurumuyor. Bu durum da iki saati buluyor. Özellikle acil bir yere gitmemiz gerektiğinde banyosu uzun sürdüğünden sıkıntı olabiliyor."

Bu düğünde gelinler de damatlar da ikiz

Mehmetçik’e armağanMehmetçik’e armağan

$
0
0

Dünya dalış rekortmeni milli sporcu Şahika Ercümen, Mersin’in Aydıncık ilçesindeki Gilindire Mağarası’nda gerçekleştirdiği denemede, paletsiz kategoride tek nefeste 100 metreye dalarak kadınlar dünya rekorunu kırdı. Şahika Ercümen, günlerdir antrenman yaptığı mağarada sabahın erken saatlerinden itibaren, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Çukurova Kalkınma Ajansının desteklediği rekor denemesi için suya daldı. Nefeslerin tutulduğu dalışı, Guinness Dünya Rekorları adına Lübnanlı serbest dalış hakemi Mervan Hariri takip etti.

Şahika Ercümen Guinness Dünya Rekorları Kitabı’na girmeyi başardı.

FUTAKİ’NİN REKORUNU KIRDI

Bölgede çobanlık yapan 46 yaşındaki Cafer Uğran’ın, yaklaşık 20 yıl önce, hayvanlarını otlatırken karşısına çıkan kirpiyi takip etmesiyle ortaya çıkarılan Gilindere Mağarası da rekor denemesi için aydınlatıldı. Buzul döneminden kalıntılarla çevrili suda, paletsiz şekilde tek nefeste 100 metre sınırını aşan milli sporcu, 90 metre sınırındaki dünya rekorunun yeni sahibi oldu. Milli sporcu, 25 metrelik parkuru tek nefeste 4 kere yüzerek toplamda 100 metreye ulaştı ve Japon sporcu Ai Futaki’nin 90 metrelik rekorunu geçti. Hariri’nin rekoru onaylamasının ardından suda büyük sevinç yaşandı. Şahika Ercümen, sevincini suda ekip arkadaşlarıyla paylaştıktan sonra, “Bu rekor Cumhuriyetimizin 96. yıl dönümünde kahraman Mehmetçik’e armağan olsun” yazılı pankart açıp, asker selamı verdi.

MUTLU VE GURURLUYUM

Sudan çıktığında açıklamalarda bulunan milli sporcu, “Üzerimde çok büyük bir sorumluluk hissettim. Özellikle dün (önceki) akşam tüm Türkiye’nin arkamda olduğuna ilişkin çok mesaj aldım. Bu beni çok fazla heyecanlandırdı ama Allah’a şükür güzel, iyi bir şekilde 100 metre ile rekoru kırdık. Cumhuriyetimize, Mehmetçik’e ithafen bu rekoru kırdık” Dünya rekorunu kırmasının ardından, düzenlenen basın toplantısın da konuşan Ercümen, “Rekoru kırdığımız için çok mutluyum. Tabii ki bu bir ekip çalışması. Aşağıda çok kalabalık bir ekiple çalıştık. Hem rekoru Türkiye’ye getirdiğimiz hem de ülkemizin adını duyurduğumuz için mutlu ve gururluyum” diye konuştu.

İlk tebrik Erdoğan’dan

  • Şahika Ercümen, aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın da olduğu birçok kişinin arayarak kendisini tebrik ettiğini söyledi. Ercümen şunları söyledi: “Mağaradan çıkar çıkmaz sayın Cumhurbaşkanımız, sevgili eşi Emine Erdoğan hanımefendi ve Gençlik ve Spor Bakanımız aradı. Cumhurbaşkanımız öncelikle sağlığımı sordu. ‘Paletsiz şekilde, bir de mağarada, büyük cesaret’ dedi. Emine Hanım da gurur duyduğunu ve ülkemizi en iyi şekilde tanıttığımızı söyledi. Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda bir araya geleceğiz ama Cumhurbaşkanımız ayrıca rekorun hikayesini dinlemek için beni makamına çağırdı.”

Video: Milli sporcu Şahika Ercümen'den Antarktika'da tarihi dalış

Uzmanlar açıkladı: Narsistler daha mutluUzmanlar açıkladı: Narsistler daha mutlu

$
0
0

Psikologlara göre kendilerine kendilerine 'olağanüstü' önem veren ve genelde 'utanç' duygusundan yoksun olan narsistler, daha mutlu bir hayat sürüyor.

Araştırmaya göre, narsistler her ne kadar genelde çevrelerindekilerini sıklıkla kızdırsalar da, birçok kişiyle göre daha az stresli veya da daha az depresif oluyorlar.

Psikolog Doktor Kostak Papageorgiou, narsizme olumsuz yaklaşanların, narsistlerin kendilerine olan faydalarını gözden kaçırdığını söylüyor. Dr. Papageorgiou'ya göre kendilerine 'olağanüstü' önem atfeden narsistlerin stresle baş edebilme becerileri daha iyi ve daha olumlu özelliklere sahipler.

Araştırmacılar narsistleri, 'riskli tavırlarda bulunan, kendileriyle ilgili gerçekçi olmayan bir üstünlük bakışına sahip olan, kendilerine aşırı güvenen, başkaları için empati duygusu beslemeyen, utanç ya da suçluluk duygusundan yoksun' kişiler olarak tanımlıyor.

Mahmut Baldemir'den Siirt Film Festivali'ne dair önemli açıklamalarMahmut Baldemir'den Siirt Film Festivali'ne dair önemli açıklamalar

$
0
0

Siirt'te bu yıl ikincisi düzenlenecek olan uluslararası Film Festivali için neler söylemek istersiniz? Beklentilerinizi alabilir miyim?

Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Şuanda 2. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali'nin başlamasına sayılı günler var. Birbirinden değerli Jüri üyelerimiz ve konuklarımızla sabırsızlık içinde bekliyoruz. Sanki ilk defa düzenliyormuşuz gibi heyecanlıyım. Sanırım doğru olanda bu; ilk günkü heyecanımızı kaybetmemek. Böyle güzel bir organizasyonun bir parçası hele ki Festival Direktörü olmak benim için oldukça gurur verici. 2. Uluslararası Siirt Kısa film Festivali için çok değerli kurumlar çok değerli desteklerde bulundu. Öncelikle T.C. Kültür ve Turizm Baknlığı, Sinema Genel Müdürlüğü, Siirt valiliği ve Dicle Kalkınma Ajansı, Siirt Üniversitesi.

Bu yüzden onları burada anmadan geçemeyeceğim. Eğer şuanda bu festival bu kadar ilerleyip ve Siirt şehrinde oluşan bu festival ses getirebildiyse oturup düşünmek lazım. Bu yüzden öncelikle T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sineme Genel Müdürlüğüne teşekkür etmek istiyorum. Genç sinemacıların en büyük destekçilerinden olan T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü gençlerin sinema adına projeler geliştirmesi ve üretmesi için aradı ardına destekler vermekte aynı zamanda devasa projelere imza atmaktadır. Sinema Genel Müdürlüğü 2. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali'nin baş mimarlarından biridir. Bu projenin gerçekleşmesini Sinema Genel Müdürlüğünün vizyonuna borçluyuz.

Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali daha düşünce aşamasındayken nasıl hayata geçireleceği hakında kaygılarımız vardı. Çünkü başarı kolay elde edilebilen bir olgu değildir. Bu konuda bizi cesaretlendiren ve her anımızda bilgisiyle destek çıkan Prf. Dr. Sayın Yasin Aktay'a teşekkür etmeden geçemem. Kendisi bu toprakların Siirt'in yetiştirdiği çok önemli bir entelektüel olmanın yanı sıra bölgenin yararı için çaba gösteren herkesin en büyük destekçisidir. Farklı siyasi görüşe sahip sanatçıların Prf. Dr. Sayın Yasin Aktay'ı tanıdıklarında nasıl etkilendiklerine bir çok kez tanık oldum. Prf. Dr. Sayın Yasin Aktay'ın bu projedeki desteği anlatılamaz. Kendisi de bir akademisyen olduğu için projeyi duyduğu ilk andan beri gençlerin kazanımlarının ne kadar yüksek olacağını ve böyle bir projenin gençlere neler katacağının farkındaydı. Adeta taş üstüne taş koyarak projenin şu anki haline dönüşmesine büyük katkılar sağladı.

Keza Siirt için büyük çabalar gösteren vatansever ve sanat aşığı Siirt Valisi Sayın Ali Fuat Atik projeyi duyduğu andan itibaren adeta seferber oldu. Neredeyse her anı dolu olan Ali Fuat Bey bu festivalin düzenlenmesinde uykusundan ve dinlenme zamanlarından bize zaman ayırarak festivalin ev sahipliğini üstlendi. Siirt şehrinin ve Siirtlilerin geçmişten günümüze olan bağını bilen Siirt Valisi Sayın Ali Fuat Atik bu bağı güçlendirmek için hiç düşünmeden adım attı.

DİKA (Dicle Kalkınma Ajansı) ve DİKA Genel Sekreteri Sayın Yılmaz Altındağ birçok önemli projeye imza atarak bölgedeki en büyük proje destekçisi olarak canla başla ardı ardına projelere imza atıyor. Sadece Siirt Dika'ya bağlı olan bütün illerde Yılmaz Altındağ'ın imzasını görebiliriz. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivalinin Sosyo-kültürel ve Ekonomik dönüşümlerinin farkında olan DİKA (Dicle Kalkınma Ajansı) hiç tereddütsüz elini taşın altına koyarak projenin ses getirmesinde en büyük destekçilerinden biri haline geldi. 11-15 Kasım 2019 tarihleri arasında düzenlenecek olan 2. Uluslararası siirt Kısa Film Festivali'nde de büyük çabalar harcayan DİKA (Dicle Kalkınma Ajansı) ve DİKA Genel Sekreteri Sayın Yılmaz Aldındağ'a teşekkür ederim.

Siirt Üniversitesi Bildiğiniz üzere 1. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali'nin de Üniversitede düzenlenmesini sağlayarak Halk ve öğrencilerin bir arada Festival çoşkusu yaşamalarına katkı sağladı. 2. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali de bu yıl 11-15 Kasım tarihleri arasında Siirt üniversitesi'nde gerçekleşecek. Festivalin her anında desteklerini esirgemeyen Siirt Üniversitesi Rektörlüğü adeta festivalin bel kemiği durumuna dönüştü.

Beklentilerimi sormuşsunuz. Bense beklentilerimin ötesinde bir şey söylemek istiyorum; Anadolu Kültür ve Sanat Meclisi Derneği olarak Dernek Başkanımız ve aynı zamanda Genel Direktörümüz Baran Mayda ile 1. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali'ni düzenlemek için bir araya geldiğimiz ilk anı düşünüyorum. Gözlerimi kapatıp açıyorum, doğru bir adım atmışız. Şuan da 11-15 Kasım 2019 tarihleri arasında 2. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali'ni gerçekleştiriyoruz.

Baran Mayda ismi gerçekten bu tür organizasyonlar için herkesin parmakla gösterdiği biri. Bu Festivalin de Genel direktörü ve siz de burada Festival Direktörü olarak görev yapacaksınız. İkinizin de gençleri nasıl desteklediğinizi biliyoruz. Bu festivalde genç sinemacıları neler bekliyor?

Anadolu Kültür ve Sanat Meclisi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Festival Genel Direktörü Baran Mayda ve benim üstlenmiş olduğum Festival Direktörü ünvanları bizim için sadece birer ibare. Bildiğiniz üzere Baran Mayda Prodüktür ve alanında çeşitli başarılara imsa attı. Bende 2005 yılından beri Sektör içinde birbirinden değerli projede yer aldım. 2013 itibari ile sektör içerisinde yönetmen olarak çalıştım ve bunların çoğunu da Baran Mayda ile birlikte gerçekleştirdik. Bizim buradaki tek derdimiz genç sinemacıların bir şans yakalaması ve gelecekte sinema adına yapacakları işler adına bir ışık olması.

Birbirinde değerli Jüri üyelerini genç sinemacı arkadaşlarımıza tanıtmadan edemeyeceğim. Ana Jüri başkanlığını Ömer Uğur'un üstlendiği Jüri üyelerimiz, İlhan Şeşen, Bülent Bilgiç, Çağlar Gözüaçık, Erkan Bektaş, Hakan Haksun, Umur Turagay, Canan Kaya, Şermin Hürmeriç, Süleyman Civliz, Engin Öztürk, Tümay Özokur, Vadullah Taş, Jale Atabey Özberk.

2. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali'nde birbirinden usta yönetmenler, yapımcılar, oyuncular, senaristler, VFX Süper Vizör, Kurgu Yönetmeni ve daha bir çok usta ile bir araya gelme söyleşi ve atölyelerle kendilerini bir adım öteye götürebilecek ve ileride neler yapabileceklerine dair fikirler edinecekler. Genç sinemacıları beklentilerinin ilerisine taşımak için elimizden geleni yapıyoruz.

Festivallerin bir şehre katkısı sizce nedir?

Festivallerin düzenlendiği şehre yapmış olduğu katkılar göz ardı edilemez. öncelikle sosyo-kültürel katkısı çok yüksektir. insanlkarın birbirini anlaması, empati, kaynaşma, küştürel etkileşim vb. Bunların yanında Ekonomik tarafıda azımsanmayacak düzeydedir. şöyle bir düşünün kültürel faliyetlerin yapıldığı bir bölge istikrarlıdır ve ekonomik faliyetlerde istikrarı sever. Yani Festivaller sadece Kültürel değil aynı zamanda ekonomik faliyetleride beraberinde getirir.

Siirt misal bir altın portakala dönüşür mü?

Başlangıçta her festival kendine bir örnek seçerek ilerler. Önemli olan Yapmış olduğunuz faliyette ileriye dönük vizyonunuzu ve misyonunuzu seçmektir. Anadolu Kültür ve Sanat Meclisi Derneği olarak ilk adım attığımız andan itibaren Genel Direktörümüz Baran Mayda ve benim genç sinemacılara ne katabiliriz düşüncesiydi. 1. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali ile genç sinemacıları destekleyen T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, Prf. Dr. Yasin Aktay, Siirt Valisi Ali Fuat Atik, DİKA (Dicle Kalkınma Ajansı) ve DİKA Genel Sekreteri Yılmaz Altındağ, Siirt Üniversitesi ve Siirt Rektörlüğünün destekleriyle genç sinemacılara katkılarda bulunduk. Şuan 2. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali'nin gerçekleştiriyoruz. ileride neler mi olacak; bügün ne yaparsak ileride de onunla karşılaşacağız.

Kendinizde bir yönetmen olarak genç sinemacılara tavsiyeniz nelerdir?

Birilerine öğüt vermek ya da tavsiye vermek pek tarzım değildir. İllaki bir şeyler söylemek gerekiyorsa kendime verdiğim tavsiyeleri verebilirim. Öncelikle kendinizi nerede görmek istiyorsunuz? Bunun gerçekleşmesi için neler yapıyorsunuz? Çok fazla inişli çıkışlı bir yola girdiklerini bilmeleri gerekir. Bazen tek başınıza yürüyeceğinizi unutmamalı, yanınızda sizinle yürüyenleri de yarı yolda bırakmamalısınız. herkesin kendine sorması gereken sorular vardır. Genç sinemacılarında kendine sorması gereken bir soru var. Bunu yapmayı gerçekten istiyor muyum?

2. Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali

Külliye’de Fetihten Kurtuluşa sergisiKülliye’de Fetihten Kurtuluşa sergisi

$
0
0

Sergide İstanbul’un fethiyle başlayıp Cumhuriyet’in ilanıyla sonuçlanan geniş bir dönemi anlatan askeri ve etnografik eserler yer alıyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kabul töreninin gerçekleşeceği Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen, Hisart Müzesi sahibi Nejat Çuhadaroğlu küratörlüğündeki 150 parça eserden oluşan sergi, kabul törenine gelen misafirlerin beğenisine sunulacak. Mustafa Kemal Atatürk’e ait orijinal mareşal üniformasının da bulunduğu sergide, Osmanlı döneminde kullanılan silah ve kılıçlar ile Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetçiğin giydiği askeri üniformalar ile silahları yer alıyor.

Kanuni'ye ait eserler bulunuyor

  • Sergide ayrıca Dört Halife döneminden kalma kılıç, Kanuni Sultan Süleyman’a ait pala ile zümrüt ve yakutlarla süslü yatağan kılıç ile padişahlara ait silah, kılıç ve yatağanlar bulunuyor. Osmanlı hanedan kolyesi, madalyalar ve nişanların yer aldığı salonda küratör Çuhadaroğlu’nun “diaroma” çalışmaları da sergileniyor.

Külliye’deki kütüphane ekimde açılıyor

Gururluyuz çünkü Türkiye'yizGururluyuz çünkü Türkiye'yiz

$
0
0

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları tüm yurtta büyük coşkuya sahne oldu. 7’den 70’e tüm Türkiye, ellerinde bayraklarıyla meydanları doldurdu. Meydanların kırmızı - beyaz renklere büründüğü kutlamalara “asker selamı” damga vurdu. Meydanları dolduran vatandaşlar asker selamımı vererek Barış Pınarı Harekatı’na katılan askerlerimize destek verdi.

Miniklerden Cumhuriyet Bayramı mesajı

ANITKABİR’E AKIN ETTİLER

Anıtkabir'de asker selamı

Bayram coşkusu Edirne’den Kars’a, Trabzon’dan Antalya’ya, Tunceli’den Kars’a tüm yurtta yaşandı. Ankara’daki kutlamaların merkezi Anıtkabir oldu. Türkiye’nin her köşesinden gelen binlerce kişi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve devlet erkanının katıldığı 29 Ekim törenleri sonrası Anıtkabir’e akın etti.

BAYRAĞINI ALAN VATAN’A KOŞTU

İstanbul’da da Türk bayrağını alan Vatan Caddesi’ne koştu. Vatan Caddesi’nde geçit töreni yapıldı. Asker, polis ve araçların geçişi, alanda bulunanlardan alkış aldı. Törende konuşan İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Cumhuriyet’in çalışmak, ilerlemek, yükselmek, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak, birlik ve beraberlik ruhu demek olduğunu belirtti.

Video: Cumhuriyet Bayramı'nda asker selamına duran canlı heykel rekor kırdı


GAZİLER SINIRDA

Barış Pınarı Harekatı’nda terör örgütü YPG/PKK’nın sivilleri hedef aldığı Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde Cumhuriyet Bayramı, Kıbrıs gazilerinin de katılımıyla coşkuyla kutlandı. Kore’de Savaşanlar Kıbrıs ve Güneydoğu Kahramanları Derneği (Korsavaş) üyesi 51 Kıbrıs gazisi, Barış Pınarı Harekatı’na destek ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak için Ankara’dan Akçakale’ye geldi. Kortej eşliğinde “Kıbrıs Barış Harekatı Gazileri Barış Pınarı Harekatı’nda Mehmetçiğin Yanında” yazılı pankartla stada giren Kıbrıs gazilerini, protokol üyeleri ve öğrenciler ayakta alkışlayarak karşıladı.

Bayram videosu

Milli Savunma Bakanlığı (MSB), bayram nedeniyle bir klip yayımladı. MSB’nin sosyal medya hesaplarından yayımlanan bir dakika 34 saniyelik klip, çok sayıda kullanıcı tarafından beğenilerek paylaşıldı. Klipte Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele dönemindeki askerler ile kara, deniz ve hava kuvvetlerine bağlı unsurların zorlu şartlarda gerçekleştirdiği tatbikat ve operasyonların görüntülerine yer veriliyor.

Video: MSB'den 29 Ekim'e özel video


PÖH’ten mesaj var

PÖH (arşiv)

Barış Pınarı Harekatı kapsamında Suriye’de bulunan Polis Özel Harekat (PÖH) ekipleri, Cumhuriyet Bayramı’nı kutladı. Emniyetten yapılan açıklamada, “Suriyedeki kahramanlarımız yüce Türk milletimizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyor. Polis Özel Harekat timlerimiz, temas hattında icra ettiği operasyonlarla teröristlere aman vermiyor” denildi.

Su altında kutlama

  • Su altında açılan Türk bayrağı
  • Hayat ve Antalya’da bir grup dalgıç, denizde Türk bayrağı açarak asker selamı verdi. Antalya’da su altında kutlama yapan Akdeniz Üniversitesi Sualtı Topluluğu’na çevredekiler de alkışlarla destek verdi. Hatay’ın Arsuz ilçesinde bir grup dalgıç da, 20 metre derinliğe dalış yaptı. Barış Pınarı Harekatı’na katılan Mehmetçiklere asker selamı da gönderen dalgıçlar, Cumhuriyet Bayramı’nı kutladı.
  • Video: Akdeniz sularında dalgıçlardan Türk bayrağı ve asker selamı

Cumhuriyet konvoyu

Vatandaşlar bayraklarıla konvoy düzenledi.

Bayram dolayısıyla bir grup motosikletli, konvoy oluşturarak Kadıköy’den Edirnekapı Şehitliği’ne geldi. Ellerinde Türk bayrakları ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk resimleriyle şehitliğe giriş yapan motosikletliler, anıtın önünde toplandı. İstiklal Marşı okuyan grup, daha sonra şehitlerin tarafına dönerek asker selamı verdi. Burada grup adına basın açıklaması yapan Hakan Şener, ilk günkü gibi azim ve kararlılıkla Cumhuriyet’in 96. yılında aynı mutluluk ve coşkuyu yaşadıklarını söyledi. İstanbul Klasik Otomobilciler Derneği üyeleri de, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla “Çok yaşa Cumhuriyet” konvoyu oluşturdu. Bağdat Caddesi’nde sabah saatlerinde bir arayan gelen klasik otomobil sahipleri, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne hareket etti. Konvoy, turunu Dolmabahçe Sarayı önünde tamamladı.

Video: Galata Kulesi kırmızı beyaza büründü

Helikopter gösterisine büyük ilgi

  • Kırıkkale
  • Sivas, Niğde, Kayseri, Kırıkkale, Yozgat, Nevşehir ve Kırşehir’de de tören düzenlendi. Kırıkkale’de Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı ekiplerince helikopterle gerçekleştirilen gösteri beğeni topladı. Nevşehir’de Jandarma At ve Köpek Eğitim Merkezi Komutanlığı’nda rehine kurtarma, arama-kurtarma, narkotik ve diğer branşlarda eğitim alan köpekler gösteri sundu.

Sevgi engel tanımadı

  • Antalya
  • Türkiye sevgisi engel tanımadı. Engelli bir kadın, tekerlekli sandalye ile kutlamalara katıldı.

Liderler kutladı

Cumhuriyet Bayramı nedeniyle yabancı liderler de kutlama mesajları yayınladı. Pakistan Cumhurbaşkanı Arif Alvi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Türk milletinin Cumhuriyet Bayramı’nı kutladı. Pakistan Başbakanı İmran Han da, Erdoğan’ın ve Türk milletinin Cumhuriyet Bayramı’nı kutladı. Han, Erdoğan’a hitaben yazdığı Cumhuriyet Bayramı tebrik mesajında “Çok yaşa Türkiye, çok yaşa Pakistan-Türkiye kardeşliği” dedi. Kuzey Makedonya Dışişleri Bakanı Nikola Dimitrov, Kosova Dışişleri Bakanı Behgjet Pacolli bayramımızı kutladı. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Umman Sultan Kabus bin Said de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tebrik telgrafı gönderdi.

NATO tebrik etti

Türk Konseyi de, bayram dolayısıyla tebrik mesajı yayımladı. Türk Konseyi Genel Sekreteri Baghdad Amreyev, yayımladığı mesajda, Türk Konseyi ve şahsı adına, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 96’ncı yıl dönümünde Türk halkını ve hükümetini tebrik etti. NATO, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 96’ncı yılını kutladı. NATO, resmi Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “Müttefik ülke Türkiye’nin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun” ifadelerini kullandı. Türkçe, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı” ve ittifakın sloganı olan “Biz NATO’yuz” etiketleriyle paylaşılan mesajda, NATO’nun su altı kurtarma tatbikatlarında görev alan bir Türk deniz astsubayının hikayesine yer verildi. NATO’ya kuruluşunun hemen ardından 1952’de üye olan Türkiye, ittifaka 2’nci büyük ordu olarak önemli katkılar sağlıyor.

Dünyada da meydanlar doldu

Avustralya

Cumhuriyet coşkusu tüm dünyayı sardı. Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Bakü Türk Şehitliği’nde tören yapıldı. Bakü Türk Anadolu Lisesi’ndeki törende de çocuklar asker selamı verdi. Avustralya’da kutlamalar kapsamında, Melbourne kent merkezindeki Federasyon Meydanı’nda düzenlenen etkinlikte göndere İstiklal Marşı eşliğinde Türk bayrakları çekildi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de bayramı törenlerle kutlandı. Bayram, Hollanda, Vatikan, Belçika ve Arnavutluk’ta düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlandı. Türkiye’nin Oslo Büyükelçiliği tarafından da resepsiyon düzenlendi.

2 bin kişiyle zeybek

  • İzmir
  • İzmir’in Ödemiş ilçesinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla düzenlenen organizasyona katılan yaklaşık 2 bin kişi, zeybek oynayarak toplu performans sergiledi. Trafiğe kapatılan Saraçoğlu Caddesi’nde, Halk Eğitim Merkezi öncülüğünde düzenlenen etkinlikte, 22 usta öğretici eşliğinde yaklaşık 1 aydır yapılan hazırlıklar sonunda gösteri gerçekleştirildi. Manisa’da da, 1923 kişi Ege Bölgesi’ne özgü zeybek oyunu “Harmandalı”nı oynadı.

Video: İstanbul Türk Bayraklarıyla donatıldı


Nil nehrinde Rönesans barajı çıkmazıNil nehrinde Rönesans barajı çıkmazı

$
0
0

UMUT ÇAĞRI SARI

Eski Etiyopya Başbakanı Meles Zenawi’nin 2011 yılında siyasi olarak buhranlı zamanlar yaşayan Mısır’ın durumunu fırsat bilerek başlattığı Rönesans Barajı inşaatı şimdilerde özellikle Etiyopya ve Mısır arasında anlaşmazlığa neden oluyor. Büyük bir bölümü Çin kredileriyle finanse edilen 5 milyar dolarlık Rönesans Barajı, çok geçmeden Etiyopya’nın bölgenin hegomon gücü Mısır ile karşı karşıya gelmesine neden oldu. Kahire yönetiminin Rönesans Barajı’nın Mısır’ın tek su kaynağı olan, ekonominin can damarı niteliğindeki Nil Nehri’ndeki payına muhtemel olumsuz etkilerinden ve suyu kısıtlamasından endişe etmesi, Nil sularını ulusal güvenlik sorunu olarak görmesi ve Nil sularındaki Mısır haklarına karşı girişimleri savaş nedeni kabul etmesi iki ülke arasındaki gerginliği tırmandırdı. Nil nehri havzasından faydalanmak isteyen birçok ülke arasında uzun zamandır mücadele sürüyor. Mısır açısından Nil hem bir güç hem de bir zaaf olarak değerlendiriliyor.

ETİYOPYA HİDROLİK GÜÇ HALİNE GELECEK

2022’de yapımının tamamlanması beklenen Rönesans Barajı, Afrika’nın en büyük barajı olacak. Yapımına yaklaşık 5 milyar dolar harcanan baraj, elektrik konusunda büyük sıkıntı yaşayan Etiyopya’nın adeta can damarı olacak.

Daha önce Etiyopya, Mısır ve Sudan arasında gerçekleştirilen müzakerelerden bir sonuç alınamasa da görüşmelerin diplomatik yolu hiç kesilmemişti. Ancak bu görüntü geçtiğimiz hafta Nobel Barış ödülüne sahip olan Etiyopya Başbakanının yaptığı açıklama ile tarihe karıştı. Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Etiyopya parlamentosundan yaptığı açıklamada “Bazıları (Mısır) güç kullanma hakkında bazı şeyler söylüyor. Hiçbir güç, Etiyopya’nın bu barajı inşa etmesini engelleyemeyeceğini bilmelidir. Savaşa girmek gerekirse, milyonlarca kişiyi harekete geçirebiliriz ve bazıları füze ateşleyebilirse, diğerleri de bombaları kullanabilir.” ifadelerini kullandı. Abiy Ahmed, ülkesinin başlattığı baraj projesini bitirmeye kararlı olduğunu, “çünkü mükemmel bir proje” olduğunu da vurguladı. Ahmed’in bu açıklamalarına tepki gösteren Mısır Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yaptığı yazılı açıklamada, Ahmed’in açıklamalarının büyük bir üzüntü ve endişeyle takip edildiği belirtildi.

Söz konusu açıklamaların, olumsuz ve kabul edilemez mesajlar içerdiğini aktaran Mısır Dışişleri Bakanlığı, askeri seçeneklerin değerlendirilebileceği yönündeki açıklamaların uygunsuz ve Afrika Birliği’nin kurucu kanun ve ilkelerine aykırı olduğunu kaydetti.

MISIR ULUSLARARASI ARABULUCU TALEP EDİYOR

Özellikle Abiy Ahmed’in iktidara gelmesinden sonra Mısır’ın darbeci Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi’nin Körfez ülkeleri aracılığıyla Etiyopya ile sıkı ilişkiler kurması sonrasında ilişkilerin ‘asker gönderme’ noktasına gelmesi kamuoyunda şaşkınlık yarattı.

Sudan’da yaşanan rejim değişikliği sonrası yeniden ivme kazanan Rönensans Barajı görüşmelerinde hiçbir ilerleme sağlanamaması sorunun giderek büyüdüğünü gösteriyor. Sudan’ın başkenti Hartum’da gerçekleştirilen son görüşmede Etiyopya’nın yeni öneriler sunduğunu ve bunların barajın doldurulması ve çalıştırılmasına ilişkin önceden uzlaşılan tüm noktalardan geri dönülmesi anlamına geldiğini dile getiren Mısır, üç ülke arasında arabuluculuk yapacak uluslararası bir tarafın görüşmelere katılmasını öngören anlaşmanın onuncu maddesinin uygulanmasını talep ettiğini açıkladı.

Mısır’ın ara bulucu isteği ile gittiği ilk adresin ABD olması dikkatlerden kaçmadı. ABD, Etiyopya ve Mısır’ı Washington’da düzenlenecek olan toplantıya davet etti. ABD’nin teklifine ilk olumlu yanıt Mısır’dan gelse de Etiyopya sessizliğini koruyor. ABD’nin arabuluculuk teklfi sonrası geçtiğimiz hafta Rusya’da yapılan Rusya-Afrika Zirvesinde Rusya sürpriz bir çıkış gerçekleştirerek Addis Ababa ve Kahire arasında diyaloğu sürdürebileceklerini açıkladı. Mısır’ın son görüşmeler sonrası ara buluculuk çağrısı Etiyopya’dan herhangi bir karşılık alamamıştı.

RÖNESANS BARAJI ETİYOPYA İÇİN HAYAT DEMEK

1990’lı yıllardan bu yana Nil nehri havzasında birtakım çalışmalar yapmayı planlayan Etiyopya, bölgesel ve uluslararası arenada birçok kez Mısır engeline takıldı. Nil nehri havzasındaki projeleri için uluslararası bankalardan kredi talep eden Etiyopya, Mısır vetosu ile istediğini alamamıştı. 2000’li yıllarda Nil nehri havzasındaki projelerine yeniden finansman arayan Etiyopya, 2009 yılında Dünya Bankasından kredi talep etmişti. Ancak Mısır’ın vetosu ile yeniden karşılan Etiyopya bunun üzerine barajı finanse etmek için Çin kredisine başvurmuştur. Afrika kıtasının en büyük, dünyanın ise yedinci büyük hidro-güç santrali için 2011 yılında Çin ile 4 milyar dolarlık kredi anlaşması yapılmış ve barajın yapımına başlanmıştır.

Doğu Afrika’nın en köklü medeniyetlerinden olan Etiyopya, günümüz itibariyle artan nüfusuna ve hızlı şehirleşmesine yeteri miktarda altyapı hizmeti sağlayamaz durumda. Ülkenin en büyük sorunu olan elektrik sorununun Rönesans Barajı ile aşılacak olması ile 110 milyon Etiyopyalının hayatına doğrudan dokunacağı anlamına gelmekte.

BARAJ İNŞAATINDA DEĞİŞİKLİKLER

Sahadan gelen bilgilere göre Abiy Ahmed her ne kadar hiçbir gücün baraj inşasını etkilemeyeceğini söylese de barajın bazı bölümlerinde küçültmeler başlamış durumda olduğu bazı kaynaklar tarafından teyit edilmiş durumda. Abiy Ahmed ve Sisi’nin Rusya’daki görüşmesinde verdikleri pozitif fotoğraflar da arka planda farklı anlaşmaların devam ettiğini gösteriyor.

PKK/YPG kaybedince Avrupa da kaybettiPKK/YPG kaybedince Avrupa da kaybetti

$
0
0

ASİYE BİLGİN

9 günlük askeri operasyonun ardından iki dünya gücü – ABD ve Rusya ile masaya oturan Türkiye, diplomasi tarihinin belki de en önemli iki mutabakatına imza attı. Askeri operasyon ile Türkiye’nin sınır hattını terör unsurlarından temizlemekte ne kadar kararlı olduğunu gösteren Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde tüm uluslararası eleştiri ve itirazlara rağmen de facto gerçeklik yarattı. Suriye denklemi, Türkiye’nin güvenlik endişeleri göz ardı edilerek çözülemeyeceğini uluslararası kamuoyuna gösterdi.

Sayın Cumhurbaşkanımız ‘kapıları açarız, mülteciler istediği yere gider’ dediğinde provoke olan ve tepki veren Avrupalı siyasetçiler, söylenmekten öte Suriye konusunda çözüm üretemedi. Rusya ile mutabakata varılmadan bir gün önce Türkiye-Suriye sınırında uluslararası güçlerin kontrolünde güvenli bölge oluşturalım teklifini getiren Federal Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer (AKK) Avrupa’da şaşkınlık yarattı. Şimdiye dek Suriye’deki krizin çözümünde diplomatik ve askeri hiçbir katkı sunmayan Avrupa’nın birden sorunun çözümüne müdahil olma isteğinin kaynağı çok anlaşılamadı. Birkaç yıldır ABD ve Avrupa’nın da desteklediği bağımsız terör devleti kurmak için yürütülen tüm çabaların boşa olduğu anlaşıldı. Bölgede terör unsuru YPG’nin kaybetmesi ile birlikte Avrupa da kaybettiğini ve denklem dışı kaldığını yeni fark etti!

AB ve ülkeler nezdinde yaptırım tehditleri, liderlerin operasyonu durdurma çağrısı ardı ardına gelirken bir taraftan da Amnesty International gibi insan hakları örgütü raporları üzerinde operasyonun büyük bir insani dram ve krize yol açtığı, savaş suçu işlendiği iddiaları haksız yere temellendirilmeye çalışılıyor. Bu iddialar aslında uzun vadeli bir sürecin hazırlık çalışmaları. Asıl hedef, Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın uluslararası hukuk çerçevesinde yargılanmasının önünü açabilecek oranda delil üretmek. Almanya Federal Parlamentosu 17 Ekim’de yayınladığı ‘Kuzey Suriye’deki Barış Pınarı Türk askeri operasyonunun uluslararası yönleri’ çalışması ile harekâtın uluslararası hukuka aykırı olduğu ve yargılamaya kadar gidebilecek gerekçelerin oluşabileceğini dile getiriyor. Amnesty International son yayınladığı raporda Türkiye’nin mültecileri illegal şekilde Suriye’ye yerleştirdiğini iddia ediyor.

AVRUPA, TÜRKİYE’YE MÜLTECİLERLE İLGİLİ SÖZ SÖYLEYEMEZ

Suriye, Avrupa siyasetinin mağlubiyetinin sembolüdür. Brüksel’de, Berlin’de, Paris’te, Londra’da dünya siyaseti yapılmadığının, büyük ekonomilerin küçük hesaplar içerisinde başını nasıl toprağa gömdüğünün resmidir. Aylan bebeğin cansız bedeni Türkiye sahillerine vurduğunda, Avrupalılar adına biz utandık. Türkiye’de misafir edilen milyonlarca Suriyeli göçmenin insani şartlarda misafir edilmesi ile ilgili kaygıyı yine biz çektik ve çekiyoruz. 2014-2019 yılları arasında Avrupa’ya geçme umudu ile Akdeniz’de hayatını kaybeden mülteci sayısı yaklaşık 19bin. Sayıların yüzü soğuktur, acıyı genelleştirir. 19 bin çocuk, genç, kadın ve erkeğin kaderinin karanlık ve soğuk sularda son bulduğunu düşünmek insan olanın içini ürpertiyor. İngiltere’de bir TIR kasasında donmuş halde bulunan 39 mültecinin bedeni insanlık adına utanç verici bir tablo olduğu kadar Avrupa’nın çarpık göçmen siyasetinin acı sonucu. Hatırlanacağı üzere benzer bir insanlık dramı 2015’de Avusturya’da yaşanmış, TIR kasasından 71 Suriyeli mültecinin cesedi çıkartılmıştı. Eğer Avrupa 2016’da Türkiye ile göç anlaşmasını yapmamış olsaydı kim bilir daha ne facialar ile yüzleşmemiz gerekecekti.

Sekiz yıldır devam eden iç savaşa seyirci kalan Avrupa ülkeleri şimdiye kadar çatışmalarda hayatını kaybeden yarım milyon Suriyeliyi görmezden geldi. Yaklaşık bir milyon Suriyeli çocuk öksüz ve yetim kaldı. Savaşta atılan bombalar sonucu bir buçuk milyon Suriyeli - 750 bini çocuk savaşın izlerini bedenlerinde ve ruhlarında taşıyarak yaşayacak. Yaklaşık 100 bin Suriyeli bir uzvu olmadan hayat sürecek. Avrupa’da bu sayılar kimsenin umurunda olmadı. Bunu ifade etmek her ne kadar can acıtsa da, Avrupalının dikkatini çekmek için bombalanırken veya ölürken PKK ve YPG’li olmak gerekiyor.

On binlerce terör yandaşının Avrupa başkentlerinde Türkiye’nin başarıyla yürüttüğü operasyona karşı protesto gösterilerine izin verilmesi, polise karşı şiddete dahi tolerans gösterilmesinin ardında PKK sempatisi yatıyor. O sebepledir ki YPG kaybedince Almanya veya Fransa gibi Avrupa ülkeleri mağlubiyet psikolojisine kapıldı. Federal Almanya Savunma Bakanı AKK’nın askeri ve siyasi tecrübesizlik içeren ‘Türkiye uluslararası hukuka aykırı olarak Suriye topraklarını işgal etmiştir’ açıklaması, bölgedeki denklemi gerçeklikten uzak değerlendirme eğiliminin muhafaza edildiğini gösteriyor.

Diğer taraftan Almanya öncülüğünde ‘uluslararası güvenli bölge planı’ NATO Savunma Bakanları toplantısında dile getirilmesi, Almanya’nın dış politikasında paradigma değişikliğine gittiğini sinyalini veriyor. Federal Almanya Hükümeti ilk defa Ortadoğu’da askeri bir misyon teklif etti. Teklifi AB Parlamentosu olumlu karşıladı. Avrupa’da ‘seyirci tribününden kalkıp sahalara inelim’ düşüncesi güçleniyor. Ancak bölgede söz sahibi ne Merkel, ne de Avrupa; Türkiye ve Rusya! Kararı onlar verecek.

SURİYE ALGISI MÜLTECİLERDEN ÖTEYE GEÇEMEDI

Merkel, Barış Pınarı Harekâtı başladıktan sonra Federal Parlamento’da yaptığı konuşmada ‘Türkiye, AB’deki mülteci tartışmalarını düşündüğümde beni utandıracak düzeyde olağanüstü insani yardım sağlamakta. Tüm eleştirilere rağmen mülteci anlaşmasının yürürlükte kalması için elimden geleni yapacağım. Türkiye’ye sığınan bu insanların insan onuruna uygun şekilde, vatanlarına yakın AB finansal desteği ile yaşayabilmeleri için elimden geleni yapacağım’ dedi. Eski Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel Türkiye’nin terör unsurlarına karşı yaptığı operasyonla ilgili ‘ABD’nin geri çekileceği Obama döneminde de kendini belli ediyordu. Erdoğan’ın PKK’ya yakın unsurlara karşı operasyon yapma isteği o zamandan belliydi. Biz o dönem bu soruna karışmadığımız için kendimizi şanslı görüyorduk’ dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır batılı muhatapları ile görüşmelerde güvenli bölgenin oluşturulması için çabaladığını dünya kamuoyu biliyor. Türkiye’nin güvenlik endişelerini görmezden gelen Avrupa, sorumluluk almak istemezken, sorumluluk almak zorunda bırakılan Türkiye’yi de engellemek istiyor. AB Hristiyan Demokratlar Grup Başkanı Weber “Avrupa dünya polisini oynayacak güçte değil” derken isabetli bir tespit yapıyor. Ne siyasi, ne de askeri kapasitesi buna yeterli. Bugün Türkiye’nin güvenli bölgeyi ABD ve Rusya ile anlaşarak kendi diplomatik ve askeri becerisi ile oluşturması, Avrupa’nın güçsüzlüğünü ve vizyonsuzluğunu yüzüne vuran ağır bir darbe oldu.

AB SORUMLULUK ALMALI

Avrupa Suriye’de ne askeri, ne de siyasi bir aktör. Avrupalı liderler, Türkiye’nin Rusya ile yaptığı anlaşma sonrası bu gerçek ile acı olsa da yüzleşiyor. Peki, ama Avrupa’nın bölge için sorumluluğu başlamadan bitti mi? Bitmesine izin verilmemeli! Bundan sonraki süreçte, Suriye’nin yeniden inşası ve mültecilerin evlerine dönmesinde Avrupa almadığı sorumluluğu alabilir. Türkiye güvenlik ve insani boyutu ile bugüne dek büyük sorumluluklar aldı. Bununla birlikte insani krizi aşmak için yaklaşık 40 milyar dolar harcadı. Avrupa, yaklaşık 3 milyar avro yardımı büyük tartışmaların gölgesinde yapabildi. Suriye’de oluşan yeni de facto durum ışığında yapılan desteğin ne Türkiye’ye, ne de Suriye’ye olduğu, Avrupa’nın geleceğine ve güvenliğine yapılacak yatırım olacağı her fırsatta vurgulanmalı. Yeni AB Komisyonu 1 Kasım’da göreve başlayacak. Komisyon Başkanı von der Leyen ve Avrupa Konseyi ile bu anlamda yapıcı görüşmeler sağlanabilir. Federal Almanya eski Savunma Bakanı olan von der Leyen Avrupa’nın güvenliğinin, Türkiye’nin güvenliğinden geçtiğini çok iyi biliyor.

Avrupa’da önümüzdeki dönemde yapılacak hiçbir siyasi tartışma, göç ve mülteci konusu olmadan yürütülemez. Ekonomik ve yapısal zorluklar, engellenemez şekilde Afrika ve Ortadoğu’daki krizleri günlük Avrupa siyasetinin merkezine taşıyor. Avrupa, krizleri kapıya dayandığında değil, krizin çıktığı ülkelerde çözülmesi gerektiğini öğreniyor. Türkiye’de öğrenmesine en büyük katkıyı sunuyor.

Sümela Manastırı'nı 4 ayda 220 bin kişi ziyaret etti: Yaklaşık 313 milyon dolar gelir elde edildiSümela Manastırı'nı 4 ayda 220 bin kişi ziyaret etti: Yaklaşık 313 milyon dolar gelir elde edildi

$
0
0

Türkiye'nin önemli turizm merkezlerinden olan, restorasyon çalışmalarının birinci bölümünün tamamlanmasının ardından 25 Mayıs'ta ziyarete açılan Sümela Manastırı'nı yaklaşık 4 ayda 220 bin turist ziyaret etti.

Sümela Manastırı’ndaki yapılar korumaya alındı

Trabzon'un Maçka ilçesindeki Karadağ'ın Altındere Vadisi'ne bakan eteğinde, vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikteki ormanlık alanda kayalar oyularak inşa edilen, halk arasında "Meryem Ana" adıyla bilinen Sümela Manastırı'nda, Şubat 2016'da çalışma başlatıldı.

 Trabzon'da turizm sayesinde bu yıl yaklaşık 313 milyon dolar gelir elde edildi.

Görkemli yapıya yoğun ilgi gösterildi

Bu kapsamdaki restorasyon, çevre düzenlemesi, kayalıkların jeolojik ve jeoteknik bakımdan araştırılması ve güçlendirilmesi projelerinin birinci etabı, bu yıl mayısta tamamlandı.

Restorasyon çalışmaları nedeniyle yaklaşık 4 yıldır ziyarete kapalı bulunan manastırın birinci avluya kadar olan bölümü, 25 Mayıs'ta açıldı. Yerli ve yabancı turistler, görkemli yapıya yoğun ilgi gösteriyor.

Vatandaş Sümela Manastırı'nda define söylentisine inandı

Maliyeti yaklaşık 40 milyon lira olan çalışmaların ikinci etabı ise devam ediyor. Sümela Manastırı'nın tamamının 2020'de ziyarete açılması planlanıyor.

Sümela Manastırı'nı yaklaşık 4 ayda 220 bin turist ziyaret etti.

Yıl sonuna kadar 300 bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyor

Sümela Manastırı, ziyarete açılmasından 30 Eylül'e kadar olan yaklaşık 4 aylık dönemde 220 bin kişiyi ağırladı. Manastırı yıl sonuna kadar 300 bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.

Öte yandan, Doğu Karadeniz Bölgesi'nin 4 bin yıllık tarihi, kültürü ve doğasıyla dikkati çeken şehri Trabzon'a bu yılın ocak-eylül döneminde hava yolunu kullanarak gelen turist sayısı 622 bine ulaştı.

Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 55 artan bu rakamın, yıl sonuna kadar 650-700 bine ulaşacağı tahmin ediliyor. Trabzon'da turizm sayesinde bu yıl yaklaşık 313 milyon dolar gelir elde edildi.

Uyanıkken beyin ameliyatı oldu: Kendisiyle beraber binlerce kişi izlediUyanıkken beyin ameliyatı oldu: Kendisiyle beraber binlerce kişi izledi

$
0
0

İngiltere'de yaşayan 25 yaşındaki yüksek lisans öğrencisi Jenna Schardt'in birden bire geçirdiği nöbetlerle ilaçlarla baş edemeyince beyin ameliyatı olması gerekti.

Geçirdiği nöbet sırasında beyin kanaması geçirirse eğer, kalıcı hasar oluşabileceğinden bir an önce kontrol altına alınması gerekiyordu.

Jenna Schardt

Fakat, Schardt beyninde kavernom adı verilen, yanlış biçimlendirilmiş kan damarlarının dolaşmasından kaynaklanan bir nöbet geçiriyordu.

Bu kavernom ise dil merkezine oldukça yakındı. Doktorlar ameliyat sırasında beyninin belli noktalarına baskı uygulayacaktı ama Schardt'in konuşma yetisini kaybetmekten korkuyorlardı.

Schardt'in beyninde yer alan kavernom

Bu yüzden de Schardt, uyutulmadan ameliyata alındı. Kendi beyin ameliyatını hastanedeki binlerce kişi ile beraber izledi.

Ameliyat sırasında kendisine gösterilen fotoğraflardakilerin ne olduğunu söyleyen Schardt, doktorlarla yaptığı iş birliği sonucu başarılı bir operasyon geçirdi.

Ameliyattan bir kaç sonra kendine gelen Schardt, iyi olduğunu göstermek için kameralara poz verdi.

28 bin 568 hasta organ nakli bekliyor

Vücuttaki radyasyonun giderilmesinde en etkili bitki: Zirai ilaç tehlikesi altında

Mehmet Ali Erbil yeniden hastaneye kaldırıldıMehmet Ali Erbil yeniden hastaneye kaldırıldı

$
0
0

Evinin banyosunda geçirdiği kaza sonucu kaburgalarında kırık meydana gelen ve hastaneye kaldırılan Mehmet Ali Erbil buradaki tedavisi sırasında 'Kaçış sendromu' hastalığının nüksetmesi dolayısıyla uzun süre yoğun bakımda yattı. Erbil, Temmuz ayında taburcu olmuştu.

Televizyon programına bağlanan Erbil'in basın danışmanı Perim Özgeldi yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Ağır bir durum yok. Dün gece ağır bir yemek yediği için rahatsızlandı. Kontrol amacıyla hastaneye kaldırıldı. Şu anda tedavi devam ediyor.

Yoğun bakımdan çıkan Mehmet Ali Erbil'den ilk mesaj

Yoğun bakımdan uyanan Mehmet Ali Erbil ilk isteğini açıkladı

Viewing all 33047 articles
Browse latest View live