Quantcast
Channel: Yeni Safak - Kültür Sanat
Viewing all 32930 articles
Browse latest View live

Kudüs’ten Mekke’yeKudüs’ten Mekke’ye

$
0
0

Diyanet İşleri Başkanlığı’nca, Müslümanların ilk kıblesi Kudüs’e vatandaşların ilgi ve hassasiyetinin artırılması amacıyla 2019-2020 yılı umre programları kapsamında Kudüs turlarına ağırlık verilecek.

PROGRAMLAR 16 GÜNLÜK

Diyanet İşleri Başkanlığı Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce düzenlenen Kudüs turlarına katılmak isteyenler, Başkanlığın internet sitesinde yer alan programlar doğrultusunda ücret yatırarak, il ve ilçe müftülüklerine kayıt yaptıracak. Müstakil Kudüs turlarına 3 ve Kudüs bağlantılı umre ziyaretlerine 16 günlük programlar halinde gidebilecek vatandaşlar için ilk kafile 5 Aralık’ta yola çıkacak. Kudüs bağlantılı umre turlarına katılan vatandaşlar, Kabe-i Muazzama, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa’da cuma namazı kılabilecek. Diyanet İşleri Başkanlığı Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürü Remzi Bircan, hac ve umre organizasyonunun yanı sıra 5 yıldır Kudüs bağlantılı umre turları düzenlediklerini belirtti.

TURLA BİRLİKTE SEVGİ DE ARTACAK

Başkanlıkça 8 Ekim’de düzenlenen Kudüs Çalıştayı’nda Kudüs bağlantılı umre turlarının bütün yönleriyle ele alındığını hatırlatan Bircan, sağlık, güvenlik ve huzur gibi konularda olası yaşanabilecek sıkıntıların görüşüldüğünü aktardı. Bircan, “2019 sonu ve 2020 yılı içerisinde müstakil Kudüs turları düzenleyeceğiz. Türkiye’den Kudüs, Kudüs’ten Türkiye şeklinde ama arzu eden vatandaşlarımıza Kudüs bağlantılı umre turları da yapacağız. Kudüs’ü gördükten sonra Cidde veya Medine, daha sonra Medine ve Cidde şeklinde umre yapıp dönmelerini sağlayacağız. Kudüs çok hassas olduğumuz bir konu. Türkiye malum olduğu üzere ümmetin göz bebeğidir. Kudüs turlarını fazlalaştırarak vatandaşlarımızın Kudüs’e olan aşklarını, şevklerini ve sevgilerini artırmak istiyoruz” şeklinde konuştu.

GÜVENLİK ENDİŞESİ BULUNMUYOR

Bircan, “Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla 5 Aralık’tan itibaren Kudüs bağlantılı umre ve müstakil Kudüs turlarımız başlayacak. Vatandaşlarımızdan Kudüs’ü mahzun bırakmamalarını istiyoruz. Kudüs seyahatlerinde güvenlik endişesi bulunmamaktadır. Vatandaşlarımız rahatlıkla Kudüs’e gidip gelebilmektedir” bilgisini verdi.

ZİYARET NOKTALARI

  • Turlara katılan vatandaşlar, başta Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa, Kudüs ve Mescid-i Aksa hareminin sembolü olan Kubbetü’s Sahra Camisi olmak üzere El-Halil, Beytüllahim ve Yafa şehirlerini ziyaret edecek. Hazreti Selman-ı Farisi’nin sembolik türbesi, Hazreti Rabiatü’l Adeviyye’nin kabri, Meryem Ana Türbesi ve bölgedeki birçok tarihi kilisenin ziyaret edileceği turlarda, vatandaşlar Hazreti Muhammed’in miraç yolculuğu sırasında “Burak” isimli bineğini bağladığı Burak Duvarı’nı da görebilecek.

Kudüs nerede? Kudüs'ün anlamı önemi nedir?


Gençlik projede rekor kırdıGençlik projede rekor kırdı

$
0
0

Gençlik ve Spor Bakanlığının ‘Gençlik Projeleri Destekleme Programı’nda bu yıl katılım rekoru kırıldı. 9 Ekim’de başlayan yoğun ilgi üzerine 1 hafta uzatılıp 30 Ekim’de son bulan başvuru döneminde gençler toplum yararına 25 binin üzerinde hayali projeye dönüştürdü.

KÜLTÜR SANAT ÖNE ÇIKTI

“Fikir Sizden Uygulama Sizden” sloganıyla Türk gençlerinin hayallerini desteklemek üzere sürdürülen Gençlik Projeleri Destek Programı’nda geçmiş yıllarda 3 binlerle sınırlı kalan proje sayısı bu yıl 25 bin 735 adet oldu. En çok başvuru Mersin’den gelirken, projelerin dağılımına bakıldığında yüzde 32 ile kültür sanat öne çıktı. Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, “Bizim görevimiz gençlerdeki bu potansiyeli ortaya çıkaracak zemini hazırlamak” ifadesini kullandı.

25 BİN LİRA DESTEK

  • Türk gençliğinin formda olduğunu, hayal kurarak proje üreten takımların arttığını görmenin sevindirici olduğunu belirten Mehmet Muharrem Kasapoğlu, genç beyinlerin fikirlerini hayallerini desteklemenin öncelikli görevleri olduğunu hatırlattı. Gençler bu yıl destek programı kapsamında, gönüllülük, kültür sanat, fiziksel aktivite egzersiz ve spor, yenilikçi fikirler, çevre bilinci ve hayvanların korunması başlıklarındaki projelerini hazırladı. Program kapsamında desteklenmesi uygun görülen projelere, 5 bin lira ile 25 bin lira arasında destek sağlanacak.

Kudüs’ten Mekke’ye

Yağmur ve fırtınaya hazır olunYağmur ve fırtınaya hazır olun

$
0
0

Meteoroloji Genel Müdürlüğü Türkiye’yi etkisi altına alan serin ve yağışlı havanın pazar gününe kadar etkisini sürdüreceğini açıkladı. Dün kuzey kesimlerde etkili olmaya başlayan yağışların bugün Orta Akdeniz üzerinden gelen yeni bir yağışlı sistemle birlikte ülkenin büyük bir bölümünde görülmesi, cumartesi günü doğu bölgelerde etkili olduktan sonra yurdu terk etmesi bekleniyor.

SU BASKINLARINA DİKKAT EDİN

Kuzeybatı kesimlerden başlayarak azalacak hava sıcaklığının, özellikle bugün iç ve batı bölgelerde, cumartesi günü ise yurdun kuzeydoğu kesimlerinde 4-7 derece azalacağı öngörülüyor. Bugün ülkenin büyük bir bölümünde yağış bekleniyor. Marmara’nın doğusu, Karadeniz, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu’nun kuzey ve batısı ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde beklenen sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak İstanbul, Kocaeli ve Sakarya’da kuvvetli, Orta ve Doğu Karadeniz kıyılarında (Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin) çok kuvvetli ve yer yer şiddetli olacak.

PAZAR GÜNÜ SICAKLIKLAR TEKRAR ARTACAK

Rüzgarın Marmara ve Kuzey Ege’de kuzey ve kuzeydoğu yönlerden kuvvetli ve zaman zaman fırtına şeklinde eseceği tahmin ediliyor. Cumartesi günü de doğu bölgelere hareket edecek yağışlı havanın, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu ile Güneydoğu Anadolu’nun doğusunda yağmur ve sağanak, Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusu ile Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinin yükseklerinde karla karışık yağmur ve kara neden olduktan sonra yurdu terk etmesi bekleniyor. Hava sıcaklığının pazar günü iç ve batı bölgelerde, hafta başından itibaren ülke genelinde tekrar artması öngörülüyor.

Yollar göle döndü

  • İstanbul için dün yapılan kuvvetli yağış uyarısının ardından Beykoz’da sağanak yağış etkili oldu. Aniden bastıran yağmur nedeniyle Tokatköy Mahallesi, Akbaba Caddesi sular altında kaldı. Araçlar göle dönen caddede ilerlemekte zorluk yaşadı. Sarıyer’de ise sağanak yağış nedeniyle tünel girişini su bastı. Adeta dereye dönen yolda araçlar güçlükle ilerledi.

Nardan zehirlendiği iddia edilen Saliha, toprağa verildi: Soruşturma başlatıldı

'Çakar lamba' kısıtlaması yarın başlıyor: Yetkisiz kullananlara 2 bin 4 liraya kadar idari yaptırım uygulanabilecek

Yeşilçam'ın unutulmaz karakteri Cemşit'i canlandıran Ahmet Mekin: İşsizlik nedeniyle bir iki filmde oynar bırakırım dediğim bu sektörde tam 63 yıl geçirdimYeşilçam'ın unutulmaz karakteri Cemşit'i canlandıran Ahmet Mekin: İşsizlik nedeniyle bir iki filmde oynar bırakırım dediğim bu sektörde tam 63 yıl geçirdim

$
0
0

İşsiz kalınca "Bir iki filmde oynar bırakırım" düşüncesiyle adım attığı Yeşilçam'da rol aldığı yaklaşık 200 filmle Türk sinemasının en önemli jönleri arasına giren Ahmet Mekin, unutulmaz eserlerde yer almanın huzurunu yaşıyor.

"Sevgi neydi? Sevgi, sahip çıkan; dost, sıcak insan eli, insan emeğiydi. Sevgi iyilikti, sevgi emekti..." Selvi Boylum Al Yazmalım filminin efsane repliğini "Asya"yı canlandıran Türkan Şoray'a söyleten "Cemşit" karakteriyle hafızalara kazındı 87 yaşındaki Ahmet Mekin.

Fotoğraf: Arşiv

Gösterilen ilgiden çok memnunum

Selvi Boylum Al Yazmalım filmiyle Türk sinemasının unutulmaz isimleri arasına adını yazdıran, Kavanozdaki Adam, Mahşere Kadar, Bir Yudum Su, Vurun Kahpeye, Bugünün Saraylısı, Aşkın Acıları, Sevmek Günah mı? gibi önemli film ve dizilerde rol alan Mekin, kendisine gösterilen ilgiden oldukça memnun.

Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Onur Ödülü'ne layık görüldü

Yılın büyük bölümünü Erdek'te geçiren, zaman zaman da kızlarının bulunduğu Antalya'ya gelen Mekin'e 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde onur ödülü verildi.

Hayat hikayesini paylaşan Mekin, Bakırköy'de geçen gençlik yıllarında güreşten voleybola, futboldan basketbola kadar birçok spor dalıyla ilgilendiğini söyledi. Yaşadığı sakatlıklar nedeniyle spor hayatını sürdüremediğini ifade eden Mekin, ardından ticarete atıldığını, işlerinin kötü gitmesi nedeniyle de iflas ettiğini belirtti.

Mekin, tutunacak fazla dalı kalmamışken mahalleden arkadaşı oyuncu Kenan Pars'ın yönlendirmesiyle Yeşilçam'a adım attığını söyledi.

Bir iki filmde oynar bırakırım derken 63 yıl bu sektörde kaldım

  • Ahmet Mekin
  • Sporculuğundan kaynaklanan düzgün fiziği dolayısıyla dikkati çektiğini anlatan Mekin, "Fiziğimin düzgün oluşu dolayısıyla beni sinemaya adeta zorla soktular. 'Bir iki filmde oynar, bırakırım.' diye düşünüyordum. 200 film yaptım. İşsizlik beni Türkiye'nin en önemli jönlerinden biri yaptı. İlk filmde oynadıktan sonra yapımcılardan talep üstüne talep aldım. Sinemadan bir daha kopamadık. 63 yıl bu sektörden ekmek yedik. İyi ki de bu sektörde kalmışım. Hayatımı sinemayla kazandım. Çocuklarımı büyüttüm. Güzel bir ailem oldu." diye konuştu.
  • Oynadığı filmlerde çalışma disiplinine çok önem verdiğini aktaran Mekin, o dönemde imkansızlıklar nedeniyle malzemeleri kendilerinin taşıdığını, kuaför, makyaj yapan kimse olmadığını dile getirdi.

Şimdiki oyuncular profesyonelliği yaşıyor

Şimdi müthiş teknikler olduğunu, sette modern malzemeler bulunduğunu vurgulayan Mekin, "Tek kamerayla filmler çekiliyordu. İki tahta rayın üzerindeki arabanın altına sabun koyarak kaydırıyorlardı. Şimdiki oyuncular profesyonelliği tam yaşıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.

Cemşit karakterime yakın bir roldü

  • Mekin, Türk sinemasının en önemli eserlerinden olan Selvi Boylum Al Yazmalım filmi ile ilgili şunları söyledi:
  • "Selvi Boylum Al Yazmalım'daki 'Cemşit' karakteri benim için çok önemli. Filmi çekerken bu kadar ilgi göreceğini hiç düşünmedik. Filmin bu kadar uzun süreli seyredileceğini tahmin edemedik. Bu film dünya rekoru gibi bir şey. 42 yıldır hala televizyonlarda oynuyor, özel gösterimleri yapılıyor. Müthiş güzel bir konusu var. Bütün insanların hayatına dokunuyor. Kadınların dik duruşunu gösteren bir hikaye. Hayatında bu filmi 30-40 defa izleyenler var. Aslında ben Cemşit'i oynamadım. Karakterime yakın bir roldü. Rol yapmama gerek kalmadı."

Komedi filmleri biraz dozunda olmalı

Oyunculuğa ilk başladığı yıllarda İngiltere'den oyunculuk teklifi aldığına değinen Mekin, şartlar uygun olmadığı için kabul etmediğini bildirdi.

Türk sinemasının gelişimini yakından takip ettiğine dikkati çeken Mekin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sinemamız bir ara durgunluk yaşadı. Filmler yapılamadı ama şimdi güzel filmler yapılıyor. Abartılı komedi filmleri yapılıyor. Bu filmler biraz dozunda yapılsa daha iyi olacak. Çok kaliteli filmler yapılıyor. Sinemamızın ilerleyişi beni mutlu ediyor. Türk sineması dünyayla yarışacak konuma geldi. Oyuncularımız da her geçen gün kendini geliştiriyor. Takdir ettiğim, beğendiğim oyuncular var. Bazı dizilerde 5-6 bölüm oynadım. Yaşım nedeniyle uzun süreli işlerde yer almak istemiyorum. Türk dizileri kendisini çok geliştirdi. Yurt dışına da ihraç ediliyor. Diziler sektörü ayakta tutuyor."

Fotoğraf çekilmek benim için kamu görevi

  • Mekin, insanların kendisiyle konuşması ve fotoğraf çektirmesinin hoşuna gittiğini belirterek, "Bunu kamu görevi gibi görüyorum. Onlar bizi seyrettiler, sevdiler, beğendiler ve filmimizi sinemada parayla izlediler. Tek istedikleri ise bir fotoğraf. Onları kırmıyorum. Herkesle fotoğraf çektirip, sohbet ediyorum. Her gün yaklaşık 10 kilometre yürüyüş yapıyorum. Evimde, parkta kitap okuyorum." dedi.

56. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 16 filme 530 bin lira ödül verildi

Türkiye'nin ilk milli ilacı dünyanın yarasını saracak: Kanser tümörlerini geriletiyorTürkiye'nin ilk milli ilacı dünyanın yarasını saracak: Kanser tümörlerini geriletiyor

$
0
0

And İlaç Genel Müdürü Vedat Fırat, ilk kez yerli ilaç molekülü ihracatına başlayacaklarını söyledi. Kanama durdurucu özelliğiyle dikkat çeken 'ankaferd' etken maddeli yerli ürünlerle ABD, İngiltere ve Rusya gibi dünyanın en güçlü ordularının da ilgilendiğini belirten Fırat, "Almanya başta olmak üzere 3- 4 ülke ile görüşmelerimiz sonuçlanmak üzere. Biz yıllarca hep yurt dışından ilaç ham maddesi ve moleküller alarak, Türkiye'de bunları paketlemeye alışmışız. Bize yıllardan beri yaptırdıklarını şimdi onlara yaptıracağız inşallah" dedi.

Hayata tutunduran ameliyat: Bacağından damar sırtından kas ve deri alındı

'Ankaferd'i Türk bilim dünyasına kazandırdıklarını anlatan Fırat, "Bundan 12 yıl önce ailemizde kuşaklar boyu kullanılan, 700 yıllık geleneksel bir bitkisel ürünün bilimle buluşmasına vesile olduk. 2 yıl önce Sağlık Bakanlığı'ndan ruhsat almayı da başardık. 300'ün üzerinde bağımsız bilimsel makaleye konu oldu. Milli bir ürünüz, dedik ve yabancı şirketlerden patentimiz için gelen milyar dolarlık teklifleri reddettik" diye konuştu.

 yıl önce Sağlık Bakanlığı'ndan ruhsat verildi.

Kanserin yayılışını durduruyor

Vedat Fırat, ilk ruhsatı kanama durdurma için verilen ilacın çok farklı endikasyonlarının da ortaya çıktığına değinerek, şunları söyledi:

  • "Mesela yanık ve yara iyileştirme özelliği. Bu konuda birçok çalışma yapıldı. Şimdi de kolon kanserini durdurduğu ve iyileştirdiği gösterildi. İnşallah bunların isimlendirmesi ve piyasaya arzı da kısa süre içinde gerçekleşir. İlk çıktığımızdan beri ordu mensupları, dikkatle izliyorlardı. Pentagon'un kendi kanama durdurma ürünü vardı, 'çok büyük sır açıklıyoruz' gibi lanse ettiler. Oysa çok basit bir üründü. Bizim milli ürünümüz, dünyada tek.
  • Basit şekilde anlatırsak, bir boruda bir çatlak olduğu zaman bizimki tamamen kaynak yaparak onarıyor. Dünyadaki diğer ürünler, çatlağın üzerini sarıyor ve tıkaç vazifesi yapıyor. Dolayısıyla kanamayı aslında yavaşlatmış oluyor. Dünyada hemofili hastalarının faktör verilmeden kanamasını durdurabilen tek ürün bu. Şimdi Pentagon, bizi de kendi listesine aldı. Yani isterse artık yerli, milli bu Türk ürününü alıp, kendi askerlerinde kullanabilirler. Bununla beraber İngiltere, Pakistan, Azerbaycan ve Rus ordusu da ürünlerimizle ilgileniyor."

Vücuttaki radyasyonun giderilmesinde en etkili bitki: Zirai ilaç tehlikesi altında

Patent için yurt dışından teklif

Ürünün patentiyle ilgili aldıkları teklifleri reddettiklerini anlatan Vedat Fırat, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:

  • "Çünkü bu ürün, sadece benim değil artık. 300'den fazla bilim insanımız, hiçbir çıkar gözetmeden, bu ilaç üzerine onlarca araştırma yaptı. Eğer verirsem onlara, ülkeme, 'Yerli ve milli istiyoruz' diyenlere haksızlık etmiş olurum ki ben de bunu diyorum. Milli olarak kalmasını istiyoruz. Molekülü ihraç etmemiz için Pakistan, Rusya, Almanya ve son zamanlarda da Japonya teklifler sundu.
  • Görüşmelerimiz sürüyor; ama 'Molekülü de burada üretin' diyorlar, kabul etmiyoruz. 'Biz burada ham madde olarak üretir, size yollarız' diyoruz. Böylece ülkemize de ciddi şekilde döviz kazandırmış olacağız. Dünyada kanama durdurma ile ilgili yıllık yaklaşık 7- 8 milyar dolarlık ekonomi var."

Tümörü 'programlanmış ölüme' götürüyor

'Ankaferd hemostat' adlı etken madde üzerinde 12 yıldır bilimsel çalışmalar yürüten, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Ana Bilim Dalı'nda Prof. Dr. İbrahim Haznedaroğlu ise şu şekilde açıklamada bulundu:

  • "Kan durdurucu özelliği nedeniyle mide- bağırsak kanamalarında Amerikan rehberlerine girecek kadar yaygınlık kazanınca ilacın, kalın bağırsak tümörlerinde nasıl bir etkisinin olduğunu araştırdık. Ben ve Hacettepe Eczacılık Fakültesi, TÜBİTAK projesi yazdık. Bu projeyi de geçtiğimiz ay yayımladık.
  • Şunu gösterdik. Mide- bağırsak kanamalarında, mesela kolon kanseri kanamasında kanamayı durdurma amacıyla 'ankaferd' ortama konduğunda, tümörü de programlanmış hücre ölümüne götürüyor. Yani kanser çoğalmıyor, geriliyor. Etraftaki dokulara yayılmıyor ve uzağa gitmiyor. Bu mekanizmayı da Avustralya'da uluslararası bir kongrede sunduk, hem de önemli bir dergide yayım haline getirdik."

Kol yanığında denendi makale yazıldı

Prof. Dr. Haznedaroğlu, 'ankaferd'in ilk olarak kanamayı durdurma ardından da doku onarma etkisinin fark edildiğini anlatarak, ürünü kendi yanığında denediğini söyledi.

Yanık tedavi edici özelliğinin bilimsel olarak kanıtlandığını kaydeden Haznedaroğlu, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

  • "Fare cildinde, penisinde, böbreğinde, bağırsağında 'ankaferd'in doku onarıcı etkilerini gördük. Bundan sonra ben ilginç bir olay yaşadım. Sol koluma semaver düştü ve kolum tamamen haşlandı. İkinci ve üçüncü derece yanıklar vardı. O gün 'ankaferd' yanık tedavi amacıyla kullanılmamıştı. Bir tek farelerde denenmişti. Bekleyecek halim olmadığı için topikal olarak koluma uyguladım. Kolum, günler içinde tamamen düzeldi. Ben de bunu makale haline getirdim ve 'Turkish Journal of Hematology'de yayımlandı. Bu vesileyle yakın dönemde 'ankaferd'in yanık örtüsünü, yanık solüsyonunu, yanıkta kullanılan preparatlarını da hayata kazandırmak mümkün olacak."

Tarihçiler arasında karizmatik olanı aramakTarihçiler arasında karizmatik olanı aramak

$
0
0

KÂMİL EŞFAK BERKİ

Tarihte Usul, Zeki Velidi Togan’ın İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde 1929-1932 yıllarındaki derslerinden oluşmaktadır. 1969’da İÜEF Yayınları’ndan çıkan 2. baskının tıpkı basımını İşKültür özenle yayınlamış bulunuyor.

Togan’ın önsözü, özgün ve çok yararlı bir metindir. Başta, tanıdık birini konu eder: “İsviçre’de Bâl (Bale) Üniversitesi’nde profesör (aslen Alman) Karl Jaspers ‘Tarihin menşei ve hedefi’ unvaniyle geçen sene neşrettiği eserinde (...) ‘Garb’ olarak Avrupa ile birlikte Akdeniz havzasını almış ve Müslüman şarkın dini olan İslâmiyeti de menşe bakımından bu ‘Garb Çerçevesi’ mahsullerinden biri olarak göstermiştir.” Cümlesinden sonra, Jaspers’in dokuz maddelik izahlarını okura haber verir. “Garb-Şark medeniyetleri arasındaki farka ait fikirlerini” önemser. Togan’ın 8. maddede ise ünlü felsefeciyi eleştirdiğini belirtelim. Sadece tarih öğrencilerine değil, genel okura da cazip gelecektir.

TARİHE DÜŞÜNEREK YAKLAŞMALI

Yaratma zihniyeti ve Aşağılık Ruhu, Üstün ırk nazariyesinin butlanı(geçersizliği), Garb medeniyetini benimsemenin mikyasları, Demokrasi ve yaratma zihniyeti, Yaratma zihniyetini elde etmenin üç şartı, Göçebe ve medenî (şehirli) Türklerde yaratma yollarının benimsenmesi şartları, Türk ilmini medeniyet âlemine arz etmenin aciliyeti (...) ve nihayet Türk dilinde ilim yaratmanın zevkli devri alt başlıkları, önsözü derinleştirmektedir. Belge ile buluşturulan okur tatmin olur ve Tarihçi’ye güven duyar. Yanı sıra Togan, sıcak bir anlatıma da sahip. Bizi el değmemiş konularla karşılaştırıyor.

Diyor ki, Fransızlar ve İngilizler kendilerini Avrupa medeniyetinin hakiki kurucusu telakki ettiklerinden, bu medeniyeti ve bunun tarihini öğrenmenin usûlü hakkında fazla düşünmemişlerdir. Zeki Velidi Bey’in tarihe düşünerek yaklaşmaya çağırdığı bir hüküm, dışarıdan bakan bir ehil kişinin, Avrupa’nın bir noksanı veya kompleksi önyargısız teşhisine bir örnektir. Batı karşısında ezik değil. Bizde tarihçiler arasında rejim tarihçisi diye anılmaya müstehak isimler var ya, onların kalabalık yaygarasından illallah... İlimde manipülasyon en çirkin şeydir. Hilâf-ı hakikat diye bir söz vardır! Tarihse geçmişteki hakikatı arar.

Togan’ın yıllardır bir okuru olarak, çetin ve çileli hayatından çizgileri; asistanı Prof. Tuncer Baykara’nın DİA maddesinden sizlere aktarmaya çalışacağım.

Togan [1890-1970], hem baba hem anne tarafı eğitimli ve kültürlü bir aile (...) Arapça’yı babasından, Farsça’yı annesinden öğrenmiştir. Daha sonra dayısı Habib Neccar’ın komşu köydeki medresesine giderek Arap Edebiyatı dersleri aldı; bu arada Rusça’ya başladı. Babasının kendisini evlendirip, köyünde imam (molla) yapma arzusunu öğrenince İslâm ilim merkezlerinden Kazan’a kaçtı ve Kasımiye Medresesi’nde eğitimini tamamladı. İlim merkezi Kazan’da Rus şarkiyatçıları ile de tanıştı. Mensubu bulunduğu Başkırt toplumunun meselelerine eğiliyordu. İki defa Türkistan’a araştırma gezilerine çıktı. Petersburg’da ünlü V. V. Barthold’un yardımıyla Rus ordusunda askere gitmekten kurtulmuştur. İlk kitabını 22 yaşında yayınladı. 1923’te İran, Meşhed’deki kitaplıkta –o zamana kadar bilinmeyen- İbn Fadlân Seyahatnâmesini keşfetti. Afganistan, Hindistan yoluyla Türkiye’ye ulaştıysa da vizesi olmadığından Avrupa’ya gitmek zorunda kaldı. Bu yolculuklarında Fethulkadîr Süleyman (Abdülkadir İnan) bulunuyordu. İlim talebi çok baskın idi; on sekiz ay süren Avrupa hayatında İngiliz, Alman ve Fransız ilim çevreleriyle temas kurdu. 1925’te Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu. Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Heyeti üyeliğine tayin edildi. Türkiyat Enstitüsü vasıtasıyla Barthold’u Türkiye’ye davet ettirdi. İstanbul’daki konferanslarında onun tercümanlığını yaptı. 1923’te İbnü’l-Fakih’i, 1930’larda Hârizm dili kalıntılarını keşfetmiştir. Zeki Velidi aynı zamanda Türkistan ilim geleneğinin Batı bilimiyle sentezini kuracaktı. İlmî kanaatlerini kimseden çekinmeden söylemiştir.I. Türk Tarih Kongresi’ne katıldı. Konuşmasında Orta Asya’da “Kuruyan İç Deniz” ‘resmî’ teorisinin bilimsel olmadığını dile getirmiştir. Bu da hiç mi hiç hoşa gitmemiştir. Yaşananlar, I. Türk Tarih Kongresi adlı kitaptan izlenebilir. İstenmediği yerde durmadı ve üniversiteden istifa ederek Viyana’ya gitti. Benzer bir muameleye Prof. Fuad Sezgin, 27 Mayıs darbesinde maruz kalmış ve Almanya’ya gitmiştir.

Togan, hayatı boyunca arı misali çalışmış bir tarih araştırma ve mukayeseli incelemecisi olmuştur. Kendi payıma dünya ölçeğinde Selçuklu uzmanı Prof. Osman Turan ile Prof. Fahreddin Kırzıoğlu’nun Azerbaycan’ı kılı kırk yararcasına inceleyişleri de tarih okumalarını kıvanca dönüştüren derinleşmelerdir. Toplumumuz özgüvenle hüküm ve karar veren tarihçilere önem verir.

TOGAN’IN BÜTÜN ESERLERİ

Tongar’ın kaleme aldığı eserleri ise şöyle sıralayabiliriz: Türk ve Tatar Tarihi; el-Bîrûnî ve Âsârı (1928; Harf Devrimi sebebiyle basımı tamamlanamamıştır); Onyedi Kumaltı Şehri ve Sadri Maksudi Bey; İbn Fadlan’s Reisebericht (Leipzig, 1939); Biruni’s Picture of the World (Delhi, 1940; yarım kalmış bir çalışmadır); Bugünkü Türkistan ve Yakın Mazisi (baskısı Fevzi Çakmak yardımıyla tamamlanmıştır); Moğollar, Çingiz ve Türkler; Umumi Türk Tarihine Giriş, en eski devirlerden 16. asra kadar; Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi I (1981; Kahire’de Arap harfleriyle basılan eserin kısmen yenilenen şeklidir); Tarihte Usûl; Horezmce Tercümeli Muqaddimat al-Adab; 1951’de İstanbul’da Toplanan XXII. Müsteşrikler Kongresi Mesaisi ve Akisleri; Türk-Türkistan; On the Miniatures in Istanbul Libraries; Türk Kültürü El-Kitabı’nın Program ve Çalışma Planı; Hatıralar, Türkistan ve Diğer Müslüman Doğu Türklerinin Milli Varlık ve Kültür Mücadelesi.

Togan’ın vefatından sonra yayımlanan eserleriyle yazımızı bitirelim:

Türklüğün Mukadderatı Üzerine; Kur’an ve Türkler; Oğuz Destanı; Reşideddin Oğuznamesi; Tercüme ve Tahlil; Başkırtların Tarihi (E. Yoldaşbayev’in Başkırtça’ya aktarmasıyla, Ufa 1994; Türkçe’ye trc. İsenbike Togan, Ankara 2003); Togan’ın “Moğollar Devrindeki Anadolu’nun İktisadî Vaziyeti” adlı çalışması. Togan’ın Kur’an’ın en eski Türkçe çevirileriyle ilgili çalışması İç Asya Türklüğü’ne ışık tutmuştur.

Tarihte Usul / Zeki Velidi Togan / İş Bankası Kültür Yayınları / 2019 / 384 sayfa


Umumi Türk Tarihine Giriş / Zeki Velidi Togan / İş Bankası Kültür Yayınları / 2019 / 1056 sayfa

İş yerinde merhametin işleviİş yerinde merhametin işlevi

$
0
0

İSKENDER GÜMÜŞ

Sosyal meseleler yüzyılı olarak adlandırılan 19. yüzyılın çalışma ilişkileri açısından sonuçları hem sosyolojinin hem de sosyal siyaset çalışmalarının uzun süredir ana gündemini oluşturuyor. Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan ve artan bağımlı çalışma ilişkileri ücretten çalışma ve dinlenme sürelerine kadar pek çok sosyal hakkın sancılı bir mücadelesine şahitlik etti. Her ne kadar çalışanlar ya da dönemin literatüründe sıklıkla kullanılan işçi sınıfı açısından 19. yüzyıl boyunca çeşitli kazanımlar elde edilmişse de yönetim ve çalışma psikolojisi açısından çok da iç açıcı sonuçların alınamadığını söylemek mümkün. 21. yüzyıla çalışma ilişkileri penceresinden baktığımızda ise sosyal meseleler çağının dışında yeni sorunların ve yeni tartışma alanlarının ortaya çıktığını görüyoruz.

Günümüzde, sanayi devriminin sonuçlarından biri olan ve işçi-işveren ilişkilerinin tesis edilmesine yönelik ortaya çıkan endüstri ilişkilerinin 1960’lardan itibaren dönüşmeye başladığını ve son yıllarda insan kaynakları yönetimine doğru bir yönelişin gerçekleştiği görülüyor. Bu dönüşüm sürecinde, özellikle iş yeri ve iş yeri uygulamaları yaygın bir şekilde literatürün temel tartışma alanlarını oluşturuyor. Fordist üretimin çalışma ilişkileri Post-Fordist dönemde önemli bir dönüşüm yaşıyor. Yeni dönem, insanın biraz daha merkeze alındığı bir süreci ifade ediyor. Hatta insan kaynaklarından insan kıymetlerine bir yönelişin olduğu görülüyor. Bu çerçevede, insanın çalışma ilişkilerinde merkeze alındığı ve iş yerinde merhamet kavramının kullanıldığı çalışmalar uluslararası literatürde yer almaya başladı. Bu çalışmalardan biri de Albaraka Yayınları tarafından yayınlanan Monica C. Worline ve Jane E. Dutton’un yazdığı “İş Yerinde Merhamet” başlığıyla Hatip Yetimoğlu tarafından tercüme edildi.

Izdırap kelimesinin iş hayatıyla bağdaştırılmasının zor olduğunu ve hatta işletmelerin ve yöneticilerin gündeminde kendine yer bulmadığı, bu önemsenmeyen kavramın aslında işletmeler için gizli bir maliyet olduğu tespitiyle açılıyor kitap. Bu nedenle, ızdırabı dindirmek için merhamete ihtiyaç olduğu ifade ediliyor. İş yerinde merhameti anlama hususunda ise örgütlerin iki açıdan önemli olduğu belirtiliyor. Bunların ilkinde iş yerlerinin bireyler olarak fark ettiklerimizi, düşündüklerimizi, hissettiklerimizi ve yaptıklarımızı şekillendiren bir ortam temin ettiği, ikincisinde ise ızdırabı hafifletmek için insanlarla ve kaynaklarla dolu olduğu belirtiliyor. İş yerinde merhamet, başkalarının acısını hafifletmek için harekete geçmede bir motivasyon olarak görülüyor. Zira, bir iş yerinde ya da örgütte merhamet eksikliği hissediliyorsa, net kârın tehlikeye düştüğünü söylenebilir. Bu açıdan merhamet; inovasyon, hizmet kalitesi, iş birliği ve intibak kabiliyeti gibi ortak kabiliyetleri artırmada etkili olması dolayısıyla rekabet üstünlüğü de sağlıyor.

“İş Yerinde Merhamet” dört bölümden oluşuyor ve merhamet duygusunun iş yerinde inşa edilmesi için sosyal mimarinin ana hatlarını gösteriyor. Birinci bölümde iş yerinde ızdırap ve merhamet kavramlarına odaklanan Worline ve Dutton, merhametle kastedilmek istenileni farklı boyutlardan tanımlayarak, merhametin özellikle iş yeri için neden önemli olduğuna ilişkin örnek olaylar üzerinden açıklamalar getiriyor. Kitabın ikinci bölümü, iş hayatında merhametin nasıl uyandırılacağı ve uygulanacağı üzerine kurgulanıyor. Yazarlara göre merhametin uyandırılışı, fark ediş, yorumlayış, hissediş ve eyleme geçiş olarak dört aşamadan oluşuyor. Böylece ilk iki bölüm kitabın çatısının oluşturulmasında gerekli yapıyı kuruyor. Kitabın üçüncü bölüm “Örgütlerde Merhamet Yetkinliğini Uyandırış” başlığını taşıyor. Bu bölüm, merhamet yetkinliğini tasavvur ediş, merhamet yetkinliğini kavrayış, merhamet yetkinliğini tasarlayış, ve merhamet yetkinliğine liderlik ediş boyutlarıyla, fertlerin çalışma hayatında merhameti inşa etmesine yönelik çeşitli ipuçlarıyla donatılıyor. Kitabın dördüncü bölümünde ise iş yerinde merhametin önündeki engeller ve bu engelleri aşabilmek için rehber niteliğinde planlar aktarılıyor ve işletmelerin sürdürülebilirliğinin merhamet duygusuyla sağlanabileceği ileri sürülüyor.

ÇALIŞMA HAYATI İÇİN BİR REHBER

“İş Yerinde Merhamet” merhametin şirketi ve insanı yücelten sessiz bir güç olduğunu iddia ediyor. Saha çalışmalarından edinilen bilgiler, yapılan gözlemler, merhametle iş hayatının hem minik hem de muazzam biçimde değiştiğini gösteriyor. Yeni nesil çalışma ilişkilerinin merhametten artık kaçınamayacağını, merhametin insanları ve örgütleri yücelten hayat kurtarıcı, hayat verici bir işlevi olduğunu söylüyor. İnsan hayatının büyük bir bölümü iş yerinde geçiyor ve bundan kaçınmak modern dünyada neredeyse imkansız. Dolayısıyla, iş tatmini yüksek olan ve çalışma hayatından memnun olanlar daha çok çalışıyor ve daha verimli oluyorlar. İş yerinde merhamet dayanışma ve empati açısından işletmelerin dinamiğini oluşturuyor. Uzun vadede merhametli iş yerlerinin en iyi iş yerleri olacağına yönelik çeşitli iddialar ileri sürülüyor. İşveren ya da yöneticiler tarafından çalışanların hayatına dokunacak küçük dokunuşlar şirketlerde muazzam bir dönüşümü beraberinde getiriyor. Bundan dolayı, yöneticiler çalışanların duyguları hakkında daha fazla bilgi edinmek ve böylece iş yerinde ızdırabın önlenmesi için benzer teknik ve sorgulama yöntemleri kullanabiliyor.

Worline ve Dutton tarafından yürütülen ve uzun yıllara dayanan kapsamlı ve çok boyutlu saha çalışmalarının bir ürünü olan merhamet duygusuyla örülü “İş Yerinde Merhamet”, insani çalışma ilişkilerinin tesis edilmesinde bir başucu eser niteliği taşıyor. İşletme merkezli bir çalışma ilişkileri yerine insan ve merhamet merkezli bir çalışma hayatına vurgu yapıyor. Merhamete önem veren şirketlerin rekabet üstünlüğünü elde etmede bir adım öne geçtikleri saha deneyimleriyle paylaşılıyor. “İş Yerinde Merhamet” başlıklı bu eserin hem insan kaynakları ve örgütsel davranış alanında okumalar yapan ve hem de yönetici ve çalışanlar için ufuk açıcı olduğunu söylemek mümkün.

İş Yerinde Merhamet / Monica C. Worline Jane E. Dutton / Çev. Hatip Yetimoğlu / Albaraka Yayınları / 2019 / 239 sayfa

Dokuz gün dokuz gecelik kitap şenliğiDokuz gün dokuz gecelik kitap şenliği

$
0
0

Okur, yazar ve yayıncılar için oldukça hareketli günlerdeyiz. Çünkü İstanbul’un en büyük fuarı olan 38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı bu yıl yurt içi ve yurt dışından 800’ün üzerinde yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla kapılarını açtı. Dokuz gün boyunca sürecek onlarca panel, söyleşi, şiir dinletici, çocuk atölyeleri, imza günlerinden oluşan etkinlikler kitap kurtlarını bekliyor.

Fuarın onur yazarı bu yıl Adnan Özyalçıner. Fuar süresince yaşamı, eserleri ve kendisinin de yazarı olduğu 1950 Kuşağı hakkında düzenlenecek söyleşiler yer alacak. Bu etkinlikler kapsamında fuarın ilk günü “50 Kuşağı ve 50 Yıllık Dostluğun Mektupları: Adnan Özyalçıner, Erdal Öz, Kemal Özer” paneli, “50 Kuşağı’nın Doğuşu” söyleşisi, “50 Kuşağı Öykücülüğü ve Şiiri” paneli; 3 Kasım’da ise “Adnan Özyalçıner ile Fotoğraf Eşliğinde Sohbet” söyleşisi Adnan Özyalçıner’in de katılımıyla gerçekleşecek. Özyalçıner için TÜYAP tarafından hazırlanan “Mahallem İstanbul” kitabından metinler ve albümünden seçili fotoğraflar kitapla aynı adla düzenlenecek sergide yine okurlarla buluşacak.

EDEBİYATIMIZIN 50 KUŞAĞI

Yani geçmişe kapılarını açan fuar bu yıl anılar ve hatıralar ağırlıklı. Mesela “Edebiyatımızda 50 Kuşağı” ana teması kapsamında özel etkinliklere de yer verimiş. Zeynep Oral yönetiminde “50’li Yıllar ve Tiyatro”, Metin Celâl yönetiminde “Dergicilikte 50 Kuşağı”, Fahri Aral yönetiminde “Yayıncılıkta 50 Kuşağı” ve Doğan Hızlan yönetiminde “50 Kuşağı Öykücülüğü ve Şiiri” ele alınacak.

Öte yandan İstanbul Kitap Fuarı bu yıl bir ilke imza atıyor ve “İlk Kitabım TÜYAP’ta” söyleşi başlıklarını hayata geçiriyor. Yazarlar, İlk Kitabım TÜYAP’ta başlığı altında ilk kitaplarıyla yine ilk kez kitap fuarında okurların karşısına çıkaracak. Bu başlıkta düzenlenecek kısa söyleşilerde 31 yazar ilk kitabını anlatacak. Özellikle genç yazarlar için şüphesiz unutulmayacak bir anı olarak bu söyleşiler kalacak.

Gelgelelim diğer etkinliklere: Uluslararası Yayıncılar Birliği Başkanı Hugo Setzer ve genel sekreteri Jose Borghino, açılış töreninin ardından “Yayıncılık Sektörüne Global Bir Bakış” başlıklı bir söyleşiyle ilk gün yayıncılarla buluşacaklar.3 Kasım Pazar günüde Susanne Lux, “Bağımsız Kitabevlerini Sürdürülebilir Kılmak: Almanya Örneği”, Frank Kühne ise “Eğitim Sistemine Okuma Kültürünü Yerleştirmede Kitapların Rolü” başlıklı panellerde bilgi ve deneyimlerini aktaracaklar.

Geçtiğimiz yıl ilki düzenlenen “İllüstratör-Yayıncı Buluşması” etkinliği bu yıl da gelişerek devam edecek. Kapalı bir buluşma şeklinde gerçekleşecek etkinlik, illüstratörlerin doğrudan yayıncılara ulaşmasına ve yayıncıların da yeni illüstratörlerle buluşmasına imkan sağlayacak. İstanbul Kitap Fuarı kapsamında düzenlenecek bir diğer sektörel etkinlik ise yayıncılık alanında bağımsız çalışanların buluşması olacak. Buluşma, grafiker, editör, dizgici ve çevirmen gibi sektörün bileşenlerini bir araya getirmeyi amaçlıyor.

Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından 1995 yılından beri yayıncılık alanında ifade ve yayınlama özgürlüğünü güçlendirmek adına düzenlenen ödül töreni ise 7 Kasım 2019 Perşembe günü TÜYAP’ta gerçekleştirilecek.

BALKAN EDEBİYATI KONUŞULACAK

İstanbul Kitap Fuarı, program kapsamında birbirinden değerli uluslararası konukları ağırlayacak. Fuarın ilk günü Kuzey Makedonya Kültür Merkezi tarafından düzenlenen iki ayrı etkinlikte Balkan edebiyatı üzerine konuşulacak. 3 Kasım’da TÜYAP ve Edebiyatçılar Derneği tarafından düzenlenen iki ayrı etkinlikte Türk edebiyatçılara ABD, Ukrayna ve Yunanistan’dan gelen yazar ve şairler eşlik edecek.

SARAMAGO ÜZERİNE KONUŞMA

9 Kasım’da Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından düzenlenen etkinlikte Pilar del Río, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi José Saramago üzerine kitapseverlerle söyleşecek. Dünyada gerilimin kraliçesi kabul edilen Tess Gerritsen 9 ve 10 Kasım tarihlerinde Doğan Kitap tarafından yayınlanan kitaplarını imzalayacak. Mehring Yayıncılık tarafından 10 Kasım’da düzenlenen video konferans ile Amerikalı David North “21. Yüzyılda Lev Troçki ve Sosyalizm” üzerine okurlarıyla söyleşecek.

Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı çocuk ve gençlere yönelik söyleşi, dinleti ve atölye çalışmalarından oluşan etkinliklere ev sahipliği yapacak. Söyleşilerde ve imza etkinliklerinde pek çok değerli çocuk ve gençlik kitapları yazarı okurlarıyla buluşacak.

YENİ ŞAFAK KİTAP FUARDA ÜCRETSİZ

Kitap fuarının bu yıl giriş ücreti 10 TL. Öğrenci, öğretmen, çocuk, emekli ve engelilere ise ücretsiz olduğunu hatırlatalım. Ayrıca 38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, bu yıl da ARTİST 2019 / 29. İstanbul Sanat Fuarı ile eş zamanlı gerçekleştirilecek. Her iki fuar hafta içi 10.00-19.00, hafta sonu 10.00-20.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek; fuarın son günü 10 Kasım Pazar akşamı ise 19.00’da sona erecek.

Kitap fuarının girişinde yer alan standımızdan Yeni Şafak Kitap ücretsiz olarak kitap kurtlarına verilecek bilgisini de burada paylaşalım.

KİTAP LİSTENİZLE YOLA ÇIKIN

Kitap fuarına gelmeden önce kendinize mutlaka almayı istediğiniz kitaplarla ilgili bir liste yapın bu listeyi oluştururken Yeni Şafak Kitap’ta tanıtımına yer verdiğimiz tarih, felsefe, edebiyat, din, sanat, hatıra, çocuk ve gençlik v.s kitaplar size ön fikir verecektir. Yine kitap fuarında yerli ve yabancı yazarların katılacağı imza günleri ve etkinliklerden de ilgi alanınıza göre bir liste yapmanızda yarar var. Bunun için de hazırladığımız imza ve söyleşi etkinliklerine göz atmanız yeterli. Keyifli keşifler, iyi okumalar dileğiyle.

Afiş


38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı Etkinlik programı38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı Etkinlik programı

$
0
0

2 Kasım Cumartesi

Karadeniz Salonu

Saat: 15.15-16.15

Yayıncılık Sektörüne Global Bir Bakış

Konuşmacılar: Hugo Setzer, Jose Borghino, Kenan Kocatürk

Düzenleyen: Türkiye Yayıncılar Birliği

16.30-17.30

50 Kuşağı ve 50 Yıllık Dostluğun

Mektupları: Adnan Özyalçıner,

Erdal Öz, Kemal Özer

Konuşmacılar: Adnan Özyalçıner, Fatih Altuğ, Yalçın Armağan, Özge Şahin

Düzenleyen: Can Yayınları

17.45-18.45

Kuzey Makedonya’dan Bir Demet Edebiyat: Genç Makedon Yazarlar

Konuşmacılar: Slavica Gadzova, Frosina Parmakovska, Petar Andonovski, Mihaylo Sviderski

Düzenleyen: Kuzey Makedonya Kültür Merkezi

Marmara Salonu

14.00-15.00

Büyük Hoca: Pertev Naili Boratav

Konuşmacılar: Mete Çetik,

Korkut Boratav, Kurtuluş Kayalı

Düzenleyen: İletişim Yayınları

15.15-16.15

50 Kuşağı Öykücülüğü ve Şiiri

Konuşmacılar: Adnan Özyalçıner, Cevat Çapan, Ayşe Sarısayın, Doğan Hızlan

Düzenleyen: Notre Dame de Sion Mezunlar Derneği

18.45-19.45

Rönesans’tan Barok Döneme Sanat Dehaları: Leonardo, Michelangelo, Caravaggio, Bernini

Konuşmacı: Celil Sadık

Düzenleyen: Epsilon Yayınevi

Heybeliada Salonu

14.00-15.00

50 Kuşağı’nın Doğuşu

Konuşmacılar: Adnan Özyalçıner, Konur Ertop, Eray Canberk

Düzenleyen: Kor Kitap - Manos Kitap - Türkiye Yazarlar Sendikası

17.30-18.15

Devlet Ağzı, Halk Kulağı

Konuşmacı: Sevgi Özel

Düzenleyen: Dil Derneği

18.30-19.30

Arap Edebiyatı Nereye Gidiyor?

Konuşmacılar: Abdullah İbrahim, Mehmet Hakkı Suçin, Adnan Özer, Fahri Aral

Düzenleyen: Türkiye Yayıncılar Birliği

Kınalıada Salonu

16.00-16.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: Elif Hümeyra Aydın - Doğum Lekesi

Düzenleyen: Dergâh Yayınları

18.00-18.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: Tuncay Günaydın - Her Şey Mümkün

Düzenleyen: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları

Moda Salonu/12. Salon

13.00-13.45

Vedat Türkali 100 Yaşında

Konuşmacı: Ömer Türkeş

Düzenleyen: Ayrıntı Yayınları

3 Kasım Pazar

Karadeniz Salonu

12.00-13.00

Bağımsız Kitabevlerini Sürdürülebilir Kılmak: Almanya Örneği

Konuşmacı: Susanne Lux, Cumhur Özdemir

Düzenleyen: Türkiye Yayıncılar Birliği - Frankfurt Kitap Fuarı

13.15-14.30

Eğitim Sistemine Okuma Kültürünü Yerleştirmede Kitapların Rolü

Konuşmacılar: Frank Kühne, Yusuf Ekinci, Mine Soysal

Düzenleyen: Türkiye Yayıncılar Birliği - Frankfurt Kitap Fuarı

17.30-18.15

Herkes için Şifahen Masallar

Konuşmacı: Beyza Akyüz

Düzenleyen: TUDEM Yayınları

18.30-19.30

LiteraTür: Türkiye ve Almanya Arasında Edebiyat Kapısı

Konuşmacılar: Katerina Poladjan, Monika Rinck, Jörg Menke-Peitzmeyer, Reimar Volker

Düzenleyen: Tarabya Kültür Akademisi - Goethe-Institut Istanbul

Interexpo Salonu

13.15-14.15

Ahmet Ümit Okurlarıyla Buluşuyor-Başkomser Nevzat

Konuşmacı: Ahmet Ümit

Düzenleyen: Yapı Kredi Yayınları

14.30-15.15

Gerçek Tıbbın 10 Şifresi

Konuşmacı: Canan Karatay

Düzenleyen: Hayy Kitap

16.45-17.45

Bir Tutam Mutfak, Bir Tutam Hayat

Konuşmacılar: Murat Aslan, Osman Güldemir

Düzenleyen: Oğlak Yayınları

Marmara Salonu

15.00-16.00

küçük İskender’in Ardından

Konuşmacılar: Akif Kurtuluş, Haydar Ergülen, Latife Tekin, Yekta Kopan

Düzenleyen: Can Yayınları

16.15-17.00

Edebiyatta Kutsalın Dili

Konuşmacı: Ahmet Turgut

Düzenleyen: Kapı Yayınları

18.15-19.15

Şiir-Müzik Dinletisi: Tekerlekten Önce Şiir Döndü

Katılımcılar: Maya Herman Sekulic, Dimitri Burago, Chrysa Spyropoulou, Kevser Atay, Gökhan Cengizhan, Ömer Öneren, Osman Bozkurt, Altan Akışık, Serdar Samancıoğlu

Düzenleyen: TÜYAP - Edebiyatçılar Derneği

Büyükada Salonu

12.00-13.00

Lozan Barış Antlaşması: Mitler ve Gerçekler

Konuşmacı: Serhat Güven

Düzenleyen: Lozan Mübadilleri Vakfı

Heybeliada Salonu

13.00-14.00

Dergicilikte 50 Kuşağı

Konuşmacılar: Mehmet Can Doğan, Nilay Özer, Murat Yalçın, Erhan Altan, Metin Celal

Düzenleyen: TÜYAP

15.30-16.30

Yazma ve Yayımlama Özgürlüğünde Son Durum

Konuşmacılar: Haydar Ergülen, Tahir Şilkan, Ümit Altaş, Metin Celal

Düzenleyen: PEN

18.00-18.45

Popüler Bilimin Önemi

Konuşmacı: Kerem Cankoçak

Düzenleyen: Ginko Bilim

Kalamış Salonu/12. Salon

11.00-11.45

Origami Atölyesi

Yöneten: Nazan Tacer

Düzenleyen: TUDEM Yayınları

12.00-12.45

Mağaradan Kitaba

Konuşmacı: Nur Dombaycı

Düzenleyen: Damla Yayınevi

13.00-13.45

Gün O Gündür

Konuşmacı: Banu Avar

Düzenleyen: Remzi Kitabevi

14.00-14.45

II. Dünya Savaşı ve İstihbarat

Konuşmacı: İlkin Başar Özal

Düzenleyen: Timaş Yayınları

15.00-15.45

Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı

Konuşmacı: Mustafa Armağan

Düzenleyen: Ketebe Yayınları

17.00-17.45

Kaybolan Tarihin Peşinde”

Konuşmacı: Mehmet Dilbaz

Düzenleyen: Timaş Yayınları

4 Kasım Pazartesi

Karadeniz Salonu

11.00-11.45

Söyleşi: “Çocuk Edebiyatı ve Mizah”

Konuşmacı: Halenur Çalışan

Düzenleyen: Taze Kitap

Büyükada Salonu

14.30-15.15

Eğitimde Üç Sac Ayağı: Okul, Aile ve Öğrenci

Konuşmacı: Ahmet Maraşlı

Düzenleyen: Damla Yayınevi

5 Kasım 2019 Salı

Karadeniz Salonu

11.00-11.45

Berk’in Yeni Macerası: Berk ve Çıp Çıp Dedektif Oldu

Konuşmacı: Kaan Elbingil

Düzenleyen: Günışığı Kitaplığı

12.00-12.45

Karagöz’ün Gözünden Karikatürlerle Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi

Konuşmacı: Esat Halil Ergelen

Düzenleyen: Lozan Mübadilleri Vakfı

Heybeliada Salonu

13.15-14.00

Bir Çekişmenin İki Yanı: Şiir ve Felsefe

Konuşmacı: Dücane Cündioğlu

Düzenleyen: Kapı Yayınları

14.15-15.15

Sait Faik ve Okuru

Konuşmacı: A. Ali Ural

Düzenleyen: Şule Yayınları

6 Kasım Çarşamba

Karadeniz Salonu

11.00-11.45

Yapay Zeka ve İnsan Üzerine Bir Roman: Denek E.E.E.

Konuşmacı: Aslı Der

Düzenleyen: Günışığı Kitaplığı

12.00-12.45

Mia ve Şekerli Şeyler

Konuşmacı: Birsen Ekim Özen

Düzenleyen: Timaş Çocuk

13.00-13.45

Bir Masal Olsam

Konuşmacı: Çiğdem Gündeş

Düzenleyen: Uçanbalık Yayınları

Heybeliada Salonu

12.00-12.45

Öykümüzün Mihenk Taşları

Konuşmacı: Osman Koca

Düzenleyen: Beyan Yayınları

15.30-16.30

Edebiyatımızda 50 Kuşağı ve Demirtaş Ceyhun”

Konuşmacılar: Halûk Cengiz, Celal İlhan, Seyyit Nezir, Aydan Ay

Düzenleyen: Sis Çanı - Broy Yayınevi

Kınalıada Salonu

12.00-12.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: Özgür Akpolat - Kırmızı Yuvarlağın Bir Hayali Var

Düzenleyen: Timaş Çocuk

13.00-13.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: İnci Özdemir - Dedem Bir Japon Balığı

Düzenleyen: Çınar Yayınları

7 Kasım Perşembe

Karadeniz Salonu

12.00-12.45

Bi Müsaade Bi Sınavım Var

Konuşmacı: Faruk Öndağ

Düzenleyen: Timaş Yayınları

14.15-15.00

İnsanda Çocuk, Edebiyatta Masal Olmak

Konuşmacılar: Esra Alkan, Esat Korkmaz

Düzenleyen: Varlık Yayınları

Marmara Salonu

11.00-11.45

Tavşan Dişli Bir Gözlemcinin Notları

Konuşmacı: Behiç Ak

Düzenleyen: Günışığı Kitaplığı

12.00-12.45

Söyleşi: “Kırılan Kalpler Nereye Gider”

Konuşmacı: Gülşen Arslan Akca

Düzenleyen: Timaş Çocuk

Heybeliada Salonu

14.30-15.30

Yayıncılıkta 50 Kuşağı: 1950-1960 Arası Yayıncılık ve Yayınevi

Konuşmacılar: Eray Canberk, Fahri Aral, Erol Üyepazarcı

Düzenleyen: TÜYAP

8 Kasım Cuma

Karadeniz Salonu

13.00-13.45

İlk Gençlik Öyküleri ve ‘Sen Ne İstersen

Konuşmacı: Neslihan Önderoğlu

Düzenleyen: Günışığı Kitaplığı

16.15-17.15

Yerel Dinamikler ve Çatışma Çözümü

Konuşmacılar: E. Fuat Keyman, Ayşe Köse Badur

Düzenleyen: Ayrıntı Yayınları

Büyükada Salonu

13.15-14.15

Gizemin Arkasındaki Dedektifler

Konuşmacılar: Suphi Varım, Çağatay Yaşmut, Yaprak Öz, Işın Beril Tetik, Galip Dursun

Düzenleyen: Oğlak Yayınları

14.30-15.15

II. Abdülhamid’in Kalkınma Hamlesi

Konuşmacı: Zafer Bilgi

Düzenleyen: Damla Yayınevi

16.45-17.45

Hasan İzettin Dinamo 110 Yaşında

Konuşmacılar: Murat Tuncel, Aba Müslim Çelik, C. Hakkı Zariç, Nükhet Eren

Düzenleyen: Türkiye Yazarlar Sendikası

Heybeliada Salonu

14.15-15.00

Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık

Konuşmacı: Ayfer Karakaya Stump

Düzenleyen: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

16.30-17.15

Tekerlekli Bir Evim Olsa

Konuşmacı: Nehir Aydın Gökduman

Düzenleyen: Damla Yayınevi

Moda Salonu/12. Salon

14.00-16.00

Bilim Üzerine Eğlenceli Sohbet: Çılgın Deneyler Kulübü

Yürütücü: İlter Demirbilek

Düzenleyen: Bütün Çocuklar Bizim Derneği

9 Kasım Cumartesi

Karadeniz Salonu

12.00-13.00

Bir Yazar Bir Youtuber’la Karşı Karşıya Gelirse

Konuşmacılar: Hanzade Servi, Gülse Göçer

Düzenleyen: TUDEM Yayınları

14.30-15.30

Saramago ve Pilar

Konuşmacı: Pilar del Río

Düzenleyen: Kırmızı Kedi Yayınevi

15.45-16.45

Gençlikte Defalarca Kaybolmak

Konuşmacılar: Behçet Çelik, Gaye Boralıoğlu, Ahmet Büke, Müren Beykan

Düzenleyen: Günışığı Kitaplığı

17.00-18.00

Şiir Dinletisi - Ahmet Telli

Düzenleyen: Everest Yayınları

Interexpo Salonu

12.45-13.45

Göçler Sürgünler ve Edebiyat

Konuşmacılar: Ümit Yaşar Gözüm, Yakup Ömeroğlu

Düzenleyen: TÜYAP

Marmara Salonu

12.00-12.45

Dede Korkut’un 13. Boyu

Konuşmacı: Metin Ekici

Düzenleyen: Ötüken Neşriyat

13.00-14.00

İstanbul Şarkıları: Şehrin Müzikli Tarihinde Kazı Çalışmaları

Konuşmacılar: Gökhan Akçura, Cemal Ünlü

Düzenleyen: Oğlak Yayınları

15.15-16.15

Ekonominin Temelleri ve Türkiye

Konuşmacı: Mahfi Eğilmez

Düzenleyen: Remzi Kitabevi

16.30-17.30

‘Sıladan Uzakta’ Değil, Ölümünün 20. Yılında Fakir Baykurt Yanımızda!

Konuşmacılar: Işık Baykurt, Kenan Kocatürk

Düzenleyen: Literatür Yayınları

Büyükada Salonu

14.00-14.45

Okumak, Yazmak ve Çevirmek

Konuşmacı: Selim Temo

Düzenleyen: Alfa Yayınları

15.00-15.45

Benim Penceremden

Konuşmacı: Bekir Develi

Düzenleyen: Mavi Ağaç

16.00-17.00

Dehşet Gecesi’nden Kesik Baş’a Türk Edebiyatında Korkunun Ayak Sesleri

Konuşmacılar: Işın Beril Tetik, Demokan Atasoy, Galip Dursun

Düzenleyen: Oğlak Yayınları

17.15-18.15

Çığırından Çıkmış Bir Dünya: Sürdürülemeyen Kapitalizm ve Alternatifler

Konuşmacılar: Fikret Başkaya, Alp Altınörs, Yeşim Dinçer

Düzenleyen: Yordam Kitap

Heybeliada Salonu

12.00-13.00

Türk Edebiyatına İçerden Bakış

Konuşmacılar: İsmail Güzelsoy, Erkmen Özbıçakçı, Altay Öktem

Düzenleyen: Doğan Kitap

13.15-14.00

Çevre ve Edebiyat

Konuşmacılar: Oya Baydar, Ömer Madra, Turhan Günay

Düzenleyen: Can Yayınları

14.15-15.00

Ülkenin Üniversite Müzesi: İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Konuşmacı: Vasıf Kortun

Düzenleyen: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

17.30-18.30

Adnan Özyalçıner Öykücülüğünde İstanbul Manzaraları ve İnsan İlişkileri

Konuşmacılar: Nalan Çelik, Sibel Öz, C. Hakkı Zariç, Arife Kalender

Düzenleyen: Manos Kitap

Kınalıada Salonu

12.00-12.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: Beyza Özaydın - Benimle Yan

Düzenleyen: Epsilon Yayınevi

13.00-13.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: Samet Atasoy - Maksatlı Tesadüfler

Düzenleyen: İthaki Yayınları

14.00-14.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: İsmail Birateş - Yahya Kemal ve Nazım Hikmet

Düzenleyen: Remzi Kitabevi

Kalamış Salonu/12. Salon

13.00-14.00

Romandan Sahneye

Konuşmacılar: Ercüment Cengiz, Nedim Saban

Düzenleyen: Everest Yayınları

15.15-16.00

Yüzünden Yollar Çıkardım

Konuşmacı: Akgün Akova

Düzenleyen: Kara Karga Yayınları

Moda Salonu/12. Salon

15.00-16.00

Hayatta ve Edebiyatta Çocuk Kahramanlar

Konuşmacılar: Nihan Kaya, Ayça Güçlüten

Düzenleyen: İthaki Yayınları

17.30-18.30

Türklerin Anadolu’ya Açılan Kapısı Malazgirt

Konuşmacı: Sara Gürbüz

Düzenleyen: Damla Yayınevi

10 Kasım Pazar

Karadeniz Salonu

14.15-15.00

Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya: Yeni Şiirler - Eski Türküler

Konuşmacılar: Şükrü Erbaş, Metin Karausta

Düzenleyen: Kırmızı Kedi Yayınevi

15.15-16.45

Roman, Nereye Kadar?

Konuşmacılar: Fatih Altuğ, Oğuz Demiralp, Asuman Kafaoğlu Büke, İbrahim Yıldırım, Handan İnci

Düzenleyen: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi - TÜYAP

Marmara Salonu

12.00-12.45

Mutluluk Kürleri

Konuşmacı: Ümit Aktaş

Düzenleyen: Hayy Kitap

15.15-16.15

Edebiyatımızdan Unutulmaz Portreler

Konuşmacı: Mehmet Nuri Yardım

Düzenleyen: Damla Yayınevi

16.30-17.30

21. Yüzyıl ve Atatürk Devrimleri

Konuşmacı: Erol Mütercimler

Düzenleyen: Alfa Yayınları

Büyükada Salonu

14.15-15.15

Yazar Arşivleri Olmasaydı? Tanpınar, Sabahattin Ali, Leyla Erbil Arşivleri

Konuşmacılar: Handan İnci, Olcay Akyıldız, Sevengül Sönmez

Düzenleyen: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

16.30-17.30

Ceyhun Atuf Kansu’nun Doğumunun 100. Yılı

Yöneten: Işık Kansu

Konuşmacılar: Cengiz Bektaş, Salih Bolat, Turgay Fişekçi

Düzenleyen: TÜYAP

Kınalıada Salonu

16.00-16.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: Hande Aydın - Palas Pandıras

Düzenleyen: Şule Yayınları

17.00-17.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: Melekber Deniz - Kalbimi Geri Verir misin?

Düzenleyen: Pika Yayın

18.00-18.20

İlk Kitabım TÜYAP’ta

Konuşmacı: Melek Koç - Anelya

Düzenleyen: Göl Kitap Yayıncılık

Kalamış Salonu/12. Salon

13.30-14.30

Bir Ömürdür Mücadele: Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner

Konuşmacılar: Mustafa Köz, Sedef Erdal, Seyit Aslan

Düzenleyen: Manos Kitap - Gıda-İş Sendikası

14.45-15.30

Talan İçin Bir Sohbet

Konuşmacı: İlay Bilgili

Düzenleyen: Monokl Yayınları

16.45-17.30

Kamuran Şipal’in Anısına: Kafka ve Utanç

Konuşmacı: Ahmet Sarı

Düzenleyen: Cem Yayınevi

İLK KİTAP İLK HEYECAN: Yayınevi bana sürpriz yapmış gibiİLK KİTAP İLK HEYECAN: Yayınevi bana sürpriz yapmış gibi

$
0
0

Elif Hümeyra Aydın, Bahçeşehir Üniversitesi, Psikoloji ve Sinema-Tv bölümlerinden mezun oldu. İlk öyküsü 2015’te Sarnıç Öykü Dergisi’nde yayımlandı. Sonrasında Dergâh Dergisi’nde öykülerini yayımlamaya devam etti. Aydın’ın ilk öykü kitabı “Doğum Lekesi” ise geçtiğimiz günlerde Dergâh Yayınları’ndan çıktı. Aydın ilk kitap heyecanını şu cümlelerle aktarıyor: “Kitapelime geçince uzun bir zamandır beklemiyormuşum da yayınevi bana sürpriz yapmış gibi hissettim. Bir süre yalnız kalmak istedim.

İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?

İlk öyküm “Çağrı” 21 yaşında Sarnıç Öykü’de yayımlandı. Aslında uzunca bir süreden beri yazıyordum, çevremdeki birkaç kişiye okutuyordum. Ancak üniversiteyle birlikte dergilere öykü göndermeye başladım. Sarnıç Öykü Dergisi’nden öykümün yayımlanacağı haberi geldiğinde hayatımın zor bir dönemindeydim ve bu haber bir süreliğine de olsa bütün gerçeğimi unutturmuştu. Katışıksız sevinçti hissettiğim. Dergiyi elime aldığımdaysa ismimi garipsediğimi hatırlıyorum.

BİRKAÇ SAAT YÜRÜDÜM

Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Kitabın yayımlanma sürecindeki birkaç ay bana olduğundan çok daha uzun bir süre gibi gelmişti. Kapağın belirlenmesiyle birlikte heyecanım ve merakım daha da arttı. Ama kitap elime geçince uzun bir zamandır beklemiyormuşum da yayınevi bana sürpriz yapmış gibi hissettim. Bir süre yalnız kalmak istedim. Birkaç saat yürüdüm.

İlk kitabınızı kime imzaladınız?

Anneme ve babama.

Okur önce hangi öykünüzü okumalı?

Kitapta bir sıralama yapıldı ama okuyucu alternatif bir okuma sırası için “Uluma” ile de başlayabilir. Kitaptaki hemen hemen bütün meselelerin içinde dolaştığı bir kilit öykü diyebilirim.

YAZIYI GÜNDÜZE KAYDIRMAYA ÇALIŞIYORUM

Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

Genellikle geceleri yazarım, kendimi yazıya daha yakın hissederim ama gecenin insanda yarattığı ruh haline de pek güvenmem. Bu yüzden öykülerin son hallerini ‘gündüz gözüyle’ görmek isterim, o zamanlarda düzenleme yaparım. Tabii bu bir alışkanlık. Ilk gençliğimden beri uyku sıkıntısı çeken biriyim. Gece yazma alışkanlığı da haliyle bu sıkıntıyı daha da perçinliyor. Bir senedirse yazıyı gündüze kaydırmaya çalışıyorum. Henüz başarabilmiş değilim ama umutluyum.

Defter mi, bilgisayar mı?

Bilgisayar. Aslında kalem kullanarak yazarken daha rahatımdır, bir nesne olarak da çok severim. Ama öyküler üzerinde çok fazla değişiklik yapıyorum, hemen her öyküyü ikişer üçer versiyonlu yazacak kadar çok. Bu yüzden bilgisayara biraz elim mahkum. Öykülere genelde defterde başlar sonra çıkan karmaşadan pes edip bilgisayarda devam ederim.

Doğum Lekesi / Elif Hümeyra Aydın / Dergâh Yayınları / Ekim 2019 / 95 sayfa

İLK KİTAP İLK HEYECAN: Güzel bir şey olunca yürümek isterimİLK KİTAP İLK HEYECAN: Güzel bir şey olunca yürümek isterim

$
0
0

Fatih Muhammet Atasever’in şiirleri ve yazıları İtibar dergisinde yer buldu. Atasever, İstanbul Üniversitesi’nden mezu, aynı üniversitede örgütsel davranış alanında yüksek lisans eğitimine devam ediyor. Temmuz ayında “Türkçe Karakter” adlı ilk şiir kitabı Profil Yayınları’ndan çıktı. Atasever, “Ben güzel bir şey olunca sokaklarca yürümek isterim aslında. Güzel şeyin içinde, hissi geçivermesin diye belki… O nereye gidecekse onunla birlikte yürümek… İlk şiirim “Türkçe Bir Yüz İçin” yayınladığında da böyle olmuştu” diyor.

İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?

Durdum, bir süre hayret ettim. Yazıp durduğum şeyleri kanlı canlı karşımda görmek heyecan vericiydi çünkü.

Ben güzel bir şey olunca sokaklarca yürümek isterim aslında. Güzel şeyin içinde, hissi geçivermesin diye belki… O nereye gidecekse onunla birlikte yürümek… İlk şiirim “Türkçe Bir Yüz İçin” yayınladığında da böyle olmuştu. Yani durup dururken.

YALNIZ KALACAĞIM ANI KOLLADIM

Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Hepsiyle birden konuşmak için uzun süredir bir araya gelmelerini bekliyordum. Yalnız kalacağımız bir anı kolladım. İlk bana söylemek istedikleri bir şey olabilirdi çünkü.

İlk kitabınızı kime imzaladınız?

İbrahim Tenekeci Ağabeye. Bu vesileyle, tereddütsüz emekleri için tekrar teşekkür ederim kendisine.

Okur önce hangi şiirinizi okumalı?

İstediği sorudan başlayabilir. Ben de, şiirin yaşamayı sevdiğini hatırlatmak istiyorum. Umarım hangisini okusa bir mut kalır okuyanın elinde. Birine dokunabilir yazdıklarım, bir yitiğine karşılık gelir.

Tüm bunlardan sonra, istediği yerden başlayabilir okur ya da 55. sayfadan başlamış ne çıkar?

NORMAL DOĞUM NEREDE BEKLENİR

Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

Bir çocuğum yok ama çocuğu doğduğunda herkes şükreder sanırım. Doğum rahmanidir. Doğumun dolaysızlığını düşününce onu biz büyütürüz. Doğmadan önceki durmak deyip cevaplar arasında da yürüyeyim müsaadenizle.

Peki siz, gece mi gündüz mü beklersiniz, hastanede doğumu?

Defter mi, bilgisayar mı?

El yazım, alın yazım gibi biraz karışık. Tane tane yazarsam bir şeyler yazabiliyorum kâğıda. Coşku ve heyecan doluyken alelacele kâğıda dökmek zor oluyor. Genelde yazmak için ikisine de ihtiyacım olmuyor ama. Sadece berrak bir an.

Türkçe Karakter / Fatih Muhammet Atasever / Profil Yayınları / Temmuz 2019 / 56 sayfa

Dünyayı dolaşan kitaplarDünyayı dolaşan kitaplar

$
0
0

SEVİNÇ ŞAHİN

Şöyle bir düşününce ne kadar çok kitap olduğuna şaşıp kalıyor insan. Yazının icadından sonra insanlığın vazgeçilmezleri arasına giren yazılı eserler, kağıt sanayinin inkişafı ve matbaanın icadıyla çok daha önemli hale geldi. Küreselleşmeyle birlikte de bir köye dönüşen dünyamızın herhangi bir yerinde yazılan bir eser çok kolay bir şekilde dünyanın her yerini dolaşabilir hale geldi. Dünyayı dolaşan bu kitaplar içerisinde öyleleri var ki, dünyada adım atmadıkları bir yer kalmamış gibi. Pek tabii çocuk edebiyatı eserleri mevzumuz; bu yüzden burada sizin için seçtiğimiz, dünyanın en çok ülkesini gezmiş olan beş gezgin kitap, çocuk edebiyatı eserlerinden. En çok dile çevrilmiş ilk beş eseri sizin için bulduk.

LİSTE BAŞI KÜÇÜK PRENS

Küçük Prens’i bilmeyen, duymayan yoktur herhalde. Yazarı Antoine de Saint-Exupery, eminim bu novellayı yazdığında, bu küçük şeyin dünyada bu kadar büyük bir yer kaplayacağını ve dünyanın öbür ucundaki insanların bile gönlüne gireceğini hayal etmemiştir. Yazarımız 29 Haziran 1900 Fransa doğumlu ve Küçük Prens’i yazdığında 43 yaşındaydı. Yani Küçük Prens, 1943 yılında yazıldı ve şu anda 76 yaşında. Orjinal ismi ise “Le Petit Prince”dir. Küçük Prens o günden bugüne tam 310 dil ve lehçeye çevrildi. Özellikle de yayın haklarının kamuya ait olmasıyla bu sayı son hızla arttı. Ülkemizde de neredeyse basmayan yayınevi yok. Türkçeye ise ilk olarak 1953 yılında çevrildi. Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından çıkarılan Çocuk ve Yuva Dergisi’nde 13 sayı halinde tefrika edilen bu ilk çeviriyi Ahmet Muhip Dranas yaptı. Aynı yıl içinde Doğan Kardeş Yayınları’ndan çıkan Azra Erhat’ın Ayşe Nur müstearı ile yaptığı çevirisi ve Hüsnü Tabiat Matbaası’ndan çıkan Salih S. Uygur çevirisi yayınladı. Ayrıca Küçük Prens figürü birçok eşyada ve tasarım ürünlerinde kullanılarak dünyanın en çok bilinen karakteri haline de geldi. Şu bilgiyi de bir dip not olarak buraya bırakalım; Küçük Prens 2015 yılında da bir animasyonda rol aldı.

PİNOKYO İÇİN SAYISIZ BASKI

Küçük Prens’i, 240 dile çevrilmiş “Pinokyo” kitabı takip ediyor. Kitabın yazarı Carlo Collodi, 24 Kasım 1826’ta Floransa, İtalya’da doğdu. Kitabın Orijinal ismi Le Avventure Di Pinocchio’dur. Pinokyo, 1940 yılında Walt Disney’in onu bir sinema kahramanı yapmasıyla daha çok tanındı ve şu anda tam 240 dile çevrilmiş olarak, neredeyse dünyada gitmedik bir yer bırakmayan kitaplar arasında. Ayrıca 1972 yılında televizyonda yayınlanması için Japonlar tarafından bir çizgi filminin yapılması da Pinokyo’yu dünyanın en meşhur karakterleri arasına sokan bir etkendir. İlk yayınlanış tarihi 1883 yılından bu yana sayısız baskısı ve aynı zamanda film, animasyonu ve müzikalleri yapıldı. 136 yaşına rağmen hala genç, hala taze bir eser gibi tekrar tekrar okunan bu eser ilk önce, 1878 yılında bir çocuk gazetesinde tefrika olarak yayınlanmıştı. Ülkemizde de ilk çevirisi 1944 yılında Ragıp Önel tarafından yapıldı.

Pinokyo’yu, 176 farklı dile çevrilen, okuyan her çocuğu maceralara atılmaya teşvik eden kitap “Alice Harikalar Diyarında” izliyor. Lewis Caroll mahlasıyla İngiliz yazar Charles Lutwidge Dodgson’ın yazdığı eserin kahramanı Alice gerçek hayattan alınmış bir karakter. Kitabın orijinal adı Alice’s adventures in wonderland. Alice Harikalar Diyarında kitabı da Pinokyo ve Küçük Prens gibi sayısız defa basılmış ve oldukça fazla sinema filmi ve animasyonları yapılmış bir eser. Yazarı, Charles Lutwidge Dodgson 1832 yılında Cheshire, İngiltere’de doğdu. Alice’nin maceralarını ilk kez 1862 yılında bir tanıdığının çocuklarına hikaye anlatırken yarattı. Kitap haline geldiğinde ise tarih 1865’ti. Bu demek oluyor ki Alice 154 yaşında. 154 yıldır dünyanın hemen her köşesini gezip, izler bırakarak maceradan maceraya atılmaya devam etti. Türkiye’deki ilk baskısı ile ilgili ulaştığım en eski baskı 1964 yılında, İyigün Yayınevi tarafından basılmış olan eserdi. Kitap, Leyla Soydaş ve Bilge Atasagun tarafından çevrilmiş. Alice Harikalar Ülkesinde, 1903’te Cecil Hepworth tarafından sessiz film olarak çekildi. Bu, eserin ilk film uyarlamasıdır. 2007 yılında Koreli besteci Unsuk Chin, Alice Harikalar Diyarında ve Aynanın İçinden romanlarından uyarlanan liberettoyu opera olarak bestelemiş ve eser ilk defa Münih Opera Festivali’nde seslendirilmiştir. Ayrıca üç perdelik bale olarak uyarlanmış, Ulusal Kanada Balesi tarafından ilk gösterimi 28 Şubat 2011’de gerçekleştirilmiştir.

ANDERSEN’DEN MASALLAR 184 YAŞINDA

Andersen Masalları’nı bilirsiniz değil mi: Kibritçi Kız, Güzel Prenses ve Bezelye Tanesi, Uçan Sandık, Parmak Kız, Küçük Denizkızı mesela. Hatırladınız mı? İşte birbirinden güzel masallarla dolu bu eser Andersen Masalları, Hans Christian Andersen tarafından yazıldı, 1835 yılında yayınlandı. Tam 184 yaşında yani. İlk baskıda tüm masallar yoktu. Yazar Hans Christian Andersen, 1805, Danimarka doğumlu. Fakir bir ailede doğmuş, zor günler yaşamıştı. Bu yüzden eserlerinde karamsar ve acıklı bir hava hissedilmektedir. 159 dile çevrilmiş olması sebebiyle dünyayı en çok gezen kitaplar listemizin dördüncü sırasına yerleşti. Listemizdeki diğer eserler gibi bu kitabın da birçok filmi, animasyonları ve çizgi filmleri yapıldı. Ülkemizde ilk basıldığı yılla ilgili yaptığım araştırmada bulduğum en eski baskı, Varlık Yayınları’ndan 1954 yılında, Muzaffer Reşit ve Tahsin Yücel çevirisiyle yayınlanan kitaptı.

JULES VERNE’İN HAYAL GÜCÜ

Denizler Altında Yirmi Bin Fersah isimli eser de dünyanın birçok yerini gezen eserler arasında. Tam 148 dile çevrilmiş olan Jules Verne’nin bu kitabı ilk kez 1870 yılında yayınladı. Kitap bir bilimkurgu romanıdır. Orijinal Adı, Vingt Mille Lieues Sous Les Mers’tir. Yazar Jules Gabriel Verne, 1828 yılında doğdu, kitabı yazdığında ise 42 yaşındaydı. Yazıldığı dönemlerde denizlerin altında olanlarla ilgili ne kadar bilgi sahibiydik varın siz düşünün. Bilim bu kadar ilerlememişti ve denizlerde olan bitenler hakkında bilinenler sınırlıydı. Jules Verne’nin hayal gücü mü desek, öngörüsü mü desek, eserlerinde o döneme ait olmayan bilgilerle yazdığı bu metinler son derece ilgi çekti ve kısa zamanda birçok kişi tarafından okunan, bilinen metinler haline geldi. Defalarca sinema filmi çekilen eserin ilk kez sinemaya uyarlandığı tarih 1954. Jules Verne’nin eserlerinin Türkçeye çevrilip yayınlanmasının geçmişi 1875 yılını bulur. Harf Devrimi’nden sonra eserleri yeni harflerle tekrar yayımlandı. En önemli Jules Verne çevirmeni, Ferid Namık Hansoy’dur. 1940’larda Jules Verne’in eserlerini çevirmeye başlayan Hansoy, yazarın elli eserini Türkçeye kazandırdı. Jules Verne, şahsen de dünyada kitapları en fazla dile çevrilen ikinci yazardır. İlerleyen zamanlarda Dünyanın en fazla yerlerini gezen eserlere devam edeceğiz. Keyifli okumalar dilerim.

Sevimli bir aile hikâyesiSevimli bir aile hikâyesi

$
0
0

CÜNEYT DAL

Birçoğumuz, birer yetişkin olarak bir şekilde çocukların dünyalarına konuk olduğumuzda, onlarla ne denli çocuklaştığımızı fark etmişizdir. Bunun sebebi ne olabilir? Herhalde öğrenmeye olan bitmek bilmez merakları ile çocuklar, biz büyükler için birer okuldurlar da ondan. Saflığın, fıtrî güzelliğin ve sevginin okulu…

Özellikle okul öncesi yaş gruplarının, içerisinde bulundukları dönem itibariyle tüm algılarının açık olduğunu biliriz. Bu ise, toplum yaşamına adım atmalarının arifesinde olduklarından, onlara bahşedilmiş tabii bir yetenektir sanki. Öğrenecekleri, talim edecekleri o kadar çok şey vardır ki… Asıl mesele, bu öğrenme sürecinin kalitesi, yolu ve yöntemidir. Tıpkı birbirlerinin üzerlerinden atlamak, saklanıp birden ortaya çıkmak suretiyle dışardan baktığımızda bizde, oyun oynadıklarına dair fikir oluşturan sevimli kedi yavrularının, aslında hayata dair olmazsa olmaz talimlerden birini gerçekleştirdikleri gibi…

Okul öncesi kitapları, bu anlamda çocuğa hem cazip gelecek görsellerle hem de eğitici, öğretici bir hikâyeyle işlenmiş olmalı. Öyle ki çocuk, sıkılmadan, eğlenceli vakit geçirerek hem bilgi yönünden hem de ahlâkî yönden zenginleşebilsin. İşte, Akide Şekeri Yayınları’ndan çıkan Minik Mirket, tam da bu evsafta bir çocuk kitabı.

YUVADAN İLK KEZ ÇIKMAK

Bu kitapta sevimli mirket ailesi, güzel bir güneş banyosu için yuvasından çıkıyor. Ancak bu kez, bambaşka bir heyecanla… Çünkü ailenin en küçüğü mirket Mini, yuvadan ilk kez çıkacak. Sıcacık bir dünya, onu bekliyor.

Günün ilk ışıklarıyla yeryüzünü görür görmez kendinden geçen bu sevimli dostumuz, iki ayağı üzerinde durarak, güneşlenen ailesiyle birlikte güneşleniyor, kardeşleriyle oyunlar oynuyor. Fakat yaklaşan büyük bir gölgenin yol açtığı panik, onu öylesine korkutuyor ki… Bu gölgenin, iri bir kartalın gölgesi olduğunu öğrenmesi, çok da zamanını almıyor. Hemen kaçışmaya başlayan aile fertleriyle o da yuvasına kaçıyor. Ancak sabaha dek gözüne uyku girmiyor bir türlü. Çareler düşünüyor, akıl yürütüyor. En sonunda da aklına gelen zekice planını büyük bir heyecanla ailesine anlatıyor. Eğlenceli ve bir o kadar da akıllıca olan bu plan, onları, kartaldan sonsuza dek kurtarıyor.

Minik Mirket, aile sevgisinin, zorluklar karşısında birlik olmanın hikâyesi… Yasemin Altan Özdemir’in yazıp resimlediği kitap, rengârenk görselleri ve güzel Türkçesiyle okur karşısına çıkıyor.

Minik Mirket / Yasemin Altan Özdemir / Akide Şekeri Yayınları / 2019

Gelenek ve gelecek buluşuyorGelenek ve gelecek buluşuyor

$
0
0

ASLI GÜL

Bizler dijital dönüşümü anlamaya ve dönüşümün hızını yakalamaya çalışırken, elinde tablet ve telefonla büyüyen ultra dijital alfa nesli için hem teknolojik gelişmeleri yakalayan hem de geleneğine ve kültürüne bağlı bireylerin yetişmesine aracı olan eğitim materyallerine duyulan ihtiyaç gün geçtikçe artıyor.

Bugünün çocukları için hazırlanan “Robot Lagari Eğitim Setleri” bu ihtiyacı görerek hazırlanmış bir okul öncesi eğitim seti. Okul öncesi eğitime yeni bir soluk getiriyor. Bilgi, masal ve oyun gücüyle çalışan Robot Lagari, çocukların öğrenme sürecini maceraya dönüştürüyor.

KENDİ KENDİNE ÖĞRENEN ROBOT

Türk mühendisler tarafından geliştirilen Lagari, yeni üretilmiş, kendi kendine öğrenen bir robot. Anaokulunda yaşıyor ve sınıf arkadaşlarıyla birlikte adım adım hayatı keşfediyor. Günlük hayatta kolayca yaptığımız birçok şey, Lagari için yeni bir macera. Kimi zaman zorlansa, başarısız olsa, sakarlıklar yapsa da gayret etmekten hiç vazgeçmiyor. Kitap sayfalarını tamamlayıp bilgi edindikçe güç topluyor. Topladığı güçleri yapacağı uzay keşfi gezisinde kullanmak için biriktiriyor.

Mavi Uçurtma Yayınları’nın okuyucuyla buluşturduğu, alanında uzman eğitimciler tarafından hazırlanan “Lagari ve Değerli Arkadaşları (4+ yaş)” ve “Lagari ile Adım Adım Öğreniyorum (5+ yaş)” okul öncesi eğitim setleri, eğitimcilere ve ailelere gelenek ile geleceği buluşturan yepyeni bir eğitim perspektifi sunuyor. Çocuklar bir yandan kodlama ve steam çalışması yaparken bir yandan Temel ile fındık, Fadime ile çay topluyor; büyük ve küçük kavramını “Urfa Balıklı Göl’de” öğreniyor, hastalar için robot kol tasarlıyor, aşureleri mahalledeki komşulara götüren çizgi çalışmaları yapıyor.

Robo Lagari eğitim setleri, “Değerler Eğitimi” alanında da oldukça iddialı. Çocukların ahlaki gelişimini desteklemek amacıyla yıllar süren araştırmalar sonucunca ortaya konulan özgün “Değerler Eğitimi Programı” sade ve anlaşılır bir anlatımla eğitimcilere ve ailelere rehberlik ediyor. Her değer, alıştırma sayfaları, hikâyeler ve oyunlarla pekiştiriliyor. “Değerler Eğitimi Programı” ile MEB müfredatının temel felsefesi olan sarmal bir yöntem ışığında tüm derslerde bütünleşik olarak işleniyor.

Eğitim seti ayrıca MEB müfredatına ve günlük planlara uyumlu özgün şarkılar, eğitici videolar ve bilgisayar oyunlarıyla destekleniyor.

Özenle seçilen görseller ve renkli grafikler, dokun-hisset sayfaları ve çocukların tüm duyularını harekete geçiren tasarımıyla Robot Lagari Okul öncesi Eğitim Setleri, çocukların yeni eğitim döneminde öğretmenleri ve arkadaşlarıyla birlikte eğlenceli bir eğitim yılı geçirmelerine imkân tanıyor.

Siz de bir gün bir yerde Robot Lagari’yi halsiz ve yorgun görürseniz lütfen hemen çocuklarla buluşturun. Yeni bir bilgi öğrenirken, birlikte oyun oynayıp masal dinlerken ne kadar mutlu olduklarını, güçlenmeye başladıklarını gözlemleyin. Kitap sayfalarında yer alan bilgi çubuklarını takip ederek ne kadar güçlendiklerini görebilirsiniz. Bizden söylemesi.

Artık bebekler de kütüphanedeArtık bebekler de kütüphanede

$
0
0

ZEYNEP TUBA KESİMLİ

Geçtiğimiz ay, kitaba erişim imkanı olmayan, daha çok kitabı kucaklamak isteyen minik okurları ve ailelerini sevindirecek önemli bir gelişme yaşandı. Karabük ve Tekirdağ Şarköy İlçe Halk Kütüphanesi bünyesinde hizmet veren bebek bölümlerinin ardından Türkiye’nin ilk müstakil bebek ve çocuk kütüphanesi Tokat›ta hizmete girdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 0-3 yaş aralığındaki bebekleri hedef alan projesi okuma alışkanlığını erken çocukluk döneminde kazandırmayı ve aktif kütüphane kullanıcıları yetiştirmeyi hedefliyor. Kütüphanede yalnızca kitaplar değil, bebeklerin görsel okuma dönemlerinde faydalanacakları oyuncaklar ve dokunmatik kitaplar gibi materyaller de yer alıyor. Ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Karabük Üniversitesi işbirliği ile kütüphanelerde bebek kütüphanesi oluşturulması için düzenlenen Bebek Kütüphaneleri Çalıştayı ve Çocuk Kütüphaneleri’nde okul öncesi dönemin ele alındığı “Çocuk Kütüphaneleri Sempozyumu” da sağlam bir alt yapı oluşturmak için yapılan kıymetli işlerden.

HAVUÇ KURDU BİDİKİ

Ailelerin; çocuklarının okul öncesi gelişimini fiziksel, bilişsel ve kavramsal alanlarda destekleyecek yayınlara olan ilgisi ise bu alanda kaliteli eserlerin ortaya çıkmasına katkı sağlıyor. Bu ay ele alacağımız yayınlardan biri Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları’ndan çıkan “Değerlerimle Büyüyorum- Havuç Kurdu Bidiki” serisi. Seri; “Bak Nasıl Paylaşmayı Öğreniyor, Bak Nasıl Arkadaşça Oynuyor, Bak Nasıl Yardımlaşıyor, Bak Ailesine Nasıl Bağlı” kitaplarından oluşuyor. Gülşen Ünüvar’ın yazıp Nurten Deliorman’ın resimlediği seride, bahsi geçen değerlere uygun hikayeler yer alıyor. 4 yaş üstü okuyucuya hitap eden Havuç Kurdu Bidiki, kimi zaman pazarda yoksul insanların ihtiyaçlarını alabileceği bir tezgaha, kimi zaman da bir karınca yuvasına konuk oluyor.

PARMAK KUKLA TASARLAYALIM

Çocukların el becerilerini, hayal güçlerini geliştirmeyi hedef alan bir diğer seri de Damla Yayınevi’nden çıkan “Çok Kolay” serisi. “Parmak Kuklalar, Çiftlik Hayvanları, Kart Tasarımı ve Kağıttan Tasarımlar” kitapları ile 4 yaş üstü çocuklar, kitaptaki yönergelerle rengarenk parmak kuklalar tasarlayabilecek, teşekkür etmek için bir kart hazırlayabilecek ve üretmenin hazzına varabilecekler.


Yüreği çocuk kalanlara masallarYüreği çocuk kalanlara masallar

$
0
0

ASLI GÜL

Kitap fuarının vefalı dostları çocuklar için yayınevleri birbirinden güzel kitaplar hazırladı.Biz de sizin için derledik. Arden Yayıncılık Bolivya’dan Yeni Zelanda’ya dünyanın dört bir köşesinden derlenen birbirinden ilginç hayvan masalları sunuyor, öte yandan savaşı ve göçü bambaşka açılardan, çocukların diliyle çocuklara anlatıyor. “Masallarla Dolu Bir Yıl” ve “Çocuklar İçin Shakespeare Öyküleri”nin ardından gelen ve yine yazar Angela McAllister’in kaleminden çıkan büyük boy, ciltli kitapta 50 mitolojik öykü, efsane ve fabl bir araya toplanmış. Amerikan yerlilerinden Hint bilgelerine, onlarca farklı kültürün halk masallarının ve efsanelerinin izlerini süren kitapta, Kır Kurdu’ndan Viskaça’ya, Emu’dan Firavun Faresi’ne hiç tanımadığımız hayvanlarla da tanışma fırsatı buluyoruz. Ghandi “Bu dünyada gerçek barışa ulaşmak istiyorsak, işe çocuklarla başlamalıyız” der. Arden, iki kitapla birden Ghandi’ye selam gönderiyor. “Bir Damla Bal”da bir hiç yüzünden birbirine düşen iki komşu köyün evrensel ve tüm zamanlara ait bir hikâyesi var. Kafkasya’nın en parlak ozanlarından biri, aynı zamanda bir masal anlatıcısı olan Hovhannes Tumanyan “Bir Damla Bal”ı yaklaşık 100 yıl önce kaleme almış. Hâlâ taptaze bu yüzyıllık masalda, kavgaya, kıtlığa, göçlere, savaşlara yol açan nedir, diye soruyor yazar. Kitabı Emine Bora resimledi. “Benim Adım Mülteci Değil” adlı kitap ise savaşı ve göçü, küçük bir oğlan çocuğunun yolculuğu üzerinden anlatıyor. Bu yolculuk, küçük okurlara ve ebeveynlerine, ülkesinden ayrılmak zorunda kalan çocukların toptancı bir bakışla, yalnızca “mülteci” olarak damgalanamayacağını hatırlatıyor. Birlikte yaşamaya dair, sevgi ve empati dolu bu öyküyü yazan ve resimleyen Kate Milner, Victoria ve Albert Müzesi’nin İllüstrasyon Ödülü’ne layık görülmüş.

BİR GÜN KAYBOLUNCA

Çocukların biricik dostu hayvanlarla empati kuracakları harika bir başka kitap ise Behiç Ak imzasını taşıyor. Günışığı Yayınları arasında çıkan “Tavşan Dişli Bir Gözlemcinin Notları” adlı kitapta yazar doğayı ve hayvanları yok etmek isteyenleri eleştirirken küçük bir çocuğun buna karşı duran masum yüreğine de göz kırpıyor. Kahramanımız okul ödevleriyle yıldızı barışmasa da doğayı ve hayvanları seven iyi kalpli bir çocuk. Amcası onu avcı yapmak istese de o hiçbir canlıya zarar vermek istemez. Çıktıkları bir doğa gezisinde kaybolunca kendini hayvanların dünyasında bulur. Çocuk edebiyatının önemli isimlerinden Ak’ın kitabı oldukça akıcı bir dille yazılmış.

EĞLENEREK ÖĞRENİN

Gelgelelim bilime meraklı çocuklara. “Batmaz” denen Titanic, daha ilk seferinde nasıl okyanusun sularına gömüldü? Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak görülen Rodos Heykeli neden yerle yeksan oldu? İtalyan mimarisinin en sıradışı örneklerinden Pisa Kulesi eğer düzgün dursaydı, bugünkü kadar ünlü olabilir miydi? TUDEM Yayınları arasında çıkan Destansı Mühendislik Faciaları adlı kitap sayesinde, mühendislik hakkında merak ettiğiniz her şeyi öğrenebileceksiniz. İngiliz yazar Sean Connolly tarafından kaleme alan kitap öğrenirken eğlendiriyor üstelik harika çizimler var.

ÖTEYE MEKTUPLAR - 5 Büyük sevdaların adamınaÖTEYE MEKTUPLAR - 5 Büyük sevdaların adamına

$
0
0

ARİF AY

Sevgili Ağabeyim,

Gün doğdu, gün döndü, gün battı; gece oldu: Ne güzeldi seninle karanlığı yara yara yürümek… Ekmeği bölüşmek, öfkeyi bilemek, konuşmak ve susmak: Hepsi seninle güzel, seninle anlamlıydı. Seyahatlere çıktık, yollarda, bulvarlarda yürüdük. Öfkeniz de güzeldi, gönül almanız da… Bahar oldu, yaz oldu, kış oldu: Kimi zaman bir derviş; Mevlana’dan, Hacı Bektaş-ı Veli’den, Hacı Bayram-ı Veli’den, Yunus’tan bir nişanla, kimi zaman bir militan ve partizan olarak altıncı asırda durdunuz hep. Zamanı, mekânı ve hakikati içselleştiren bir devrimciydiniz mütemadiyen. Sizinle kırk yedi yıl süren bu dünyadaki birlikteliğimiz dün sona erdi. Ahiret birlikteliğimizi de bana nasip etmesini Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum ve size sonsuz rahmet diliyorum.

Canım Ağabeyim,

Acımın tazeliğiyle ve bu acının verdiği buruk duygularla yazıyorum bu mektubu. Acımı da sizinle paylaşmak istiyorum. Yalnızlık duygusunun yakıcı ateşini ruhumda hissediyorum ve yazarak bastırmaya çalışıyorum bu duyguyu. Siz mektup yazmayı ve mektup almayı çok severdiniz. Hatta, aynı şehirde oturmamıza karşın, bizden kendinize mektup yazmamızı ister ve sık sık dile getirirdiniz mektup yazma işini. Çünkü yazının, sözden daha etkili olduğuna vurgu yapardınız hep. Üç cilt halinde kitaplaşan mektuplarınızın başında: “Her yere serptiğim tohumlar: mektuplarım.” demiştiniz.

Sevgili Ağabeyim,

Dün sizi ahiret yurduna uğurladık. Hacı Bayram-ı Veli Camii öyle kalabalıktı ki… Mescid-i Aksa’da omzunuza aldığınız Filistinlilerin direniş sembolü poşuyu (Kufiyye) tabutunuzun başucuna koyduk. Rasim Özdenören, Hikmet Kuşcu ve Hasan Seyithanoğlu yanı başınızdaydı. Tabii, İdris Hamza’yı söylememe gerek yok. Yardımcınız Ayşe Hanım’ın gözyaşları dünden beri hiç dinmedi. Siyasi zevatı saymıyorum. Sahi, onlar niye gelir ki… Hayatlarında bir kez olsun davamıza bir milim omuz vermemiş, kitaplarınızdan bir satır okumamış bu zevat, onlarca korumalarıyla tabutunuzu öyle bir kuşattılar ki onlar yüzünden sizi gerçekten sevenler, yanınıza yaklaşamadılar. Şunu da söyleyeyim: Herkesin elinde cep telefonu, şimdiye kadar sosyal medya fenomeni yaptıkları yetmiyormuş gibi hâlâ aynı yanlışı sürdürmenin ve cenazenizden bile parsa toplamanın çabasında bir sürü insan vardı ortalıkta. Namazınızı çok sevdiğiniz Mehmet Görmez Hoca kıldırdı. Güzel bir konuşma da yaptı. Sonra, bir anda arka saflarda bir genç yüksek sesle rahmetli M. Akif İnan’ın “Mescid-i Aksa” şiirini okumaya başladı ve cemaati yara yara yanınıza kadar geldi. Bir yandan şiir okuyor, bir yandan ağlıyordu İdris Hamza’ya sarılarak. Yoğun bir duygu bulutu yükseldi gökyüzüne. O bulut sizden bir veda selamı olarak Kudüs’ün göğünü de kaplamıştır inşallah. Taş atan Filistinli çocukların elleri yükseldi Allahuekber nidalarıyla tüm semaya.

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Götür Müslümana selam diyordu

Dayanamıyorum bu ayrılığa

Kucaklasın beni İslam diyordu

Hacı Bayram-ı Veli Camii avlusu birden o resmi atmosferden çıktı ve tam da size özgü devrimci bir atmosfere bürünüverdi.

TACEDDİN DERGÂHI’NIN AVLUSU

Sevgili Ustam,

“Hacıbayram’ı aradan çekerseniz, Ankara’yı gece de gündüz de bir karanlık basar. Çünkü Ankara, soyut bir gudubettir; yanar dört mevsim.” derdiniz ve Ankara’yı hiç mi hiç sevmezdiniz. Ne ki, ebedi istiratgâhınız yine Ankara oldu. Sizi Taceddin Dergâhı’nın avlusuna tevdi ettik. Günün beş vaktinde okunan ezanlarla birlikte, özellikle sabahın sessizliğinde namaza gelen samimi müminlerin ayak seslerinin size ulaşacağından hiç kuşkum yok.

Canım Ağabeyim,

Mezarınıza kırmızı güller diktik. Kimi açmış, kimi tomurcuk halinde. “Kanayan Güldür Kalbimde Ortadoğu.” derdiniz ya, işte o güller… “Aşka azmettirici çiçeklerin başını çeker/n/ gül/ler.” Üstelik ömrün gülle, kurşunla korunduğunu da söylersiniz:

PAROLA

Ve gülle kurşunla korunur ömür

Ve izini Kitabın hiç durma sür

Güle ayrı bir önem atfederdiniz. Çünkü, bizim medeniyetimiz gül medeniyetidir:

Gül alırlar gül satarlar

Gülden terazi tutarlar

Gülü gül ile tartarlar

Çarşı pazar güldür gül

Demez mi Ümmi Sinan’ımız.

Hafız’ın kabri olan bahçedeki gül gibi, senin kabrinde de bu güller her daim açar inşallah.

Yahya Kemal’in dediği gibi:

Ölüm âsûde bahar ülkesidir bir rinde

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter

Ve senin serviler altında kalan kabrinde

Her sabah bir gül açar her gece bir bülbül öter

Sevgili Ağabeyim,

Bu yüzyılın insanı sizi anlamadı. Daha doğrusu, anlamak istemedi. Çünkü, sizi anlamak makamı, mevkii, malı mülkü ayaklar altına almak demektir. Rahattan, konfordan mahrum olmak demektir. Rahatsız olmak demektir. Çile çekmek demektir. Kimse bunları göze almak istemedi. Oysa siz, her şeyi yalın bir dille yazdınız, anlattınız. “Kirli mülkiyet” dediniz. Çünkü faizle işleyen bir ekonomiden elde edilen mülkiyet kirlidir de ondan. “Kara siyasa” dediniz. “Servetim ve mirasım eylemimdir.” dediniz. “İnsan! Seni savunuyorum; sana karşı!” dediniz. Sayayım daha: “Mirac, ırkçılığa indirilmiş kesin bir darbedir.”

“İnsanın, Allah’a doğru koşusunu engelleyen barikatların kaldırılmasını istiyorum.”

“Dünyada kötülüklerin, çürüyüşün nedeni Tanrı’dan uzaklaşmaktır.”

“Şirke teslim olmamış vicdanlarla yürümek istiyorum.”

“Yalnız camilerde savunulur alın teri, emek ve tüm ezilmişlerin hakları.”

“Hayaline baş konulan büyük sevdalardır hayatı yaşanır kılan.”

Bu cümlelerin neresi anlaşılmaz Allah aşkına! Ey, büyük sevdalara baş koyan yalnız adam! Mekânın cennet olsun.

Sizi çok arayacağız, çok özleyeceğiz.

Ortadoğulu kadın yazarların yükselişiOrtadoğulu kadın yazarların yükselişi

$
0
0

Dünya edebiyatı deyince genelde aklımıza İngiliz, Fransız, Rus ve Alman edebiyatı gelirdi. Ancak globalleşen dünyada Doğu’nun güçlü yazarları da kendilerine yer buluyorlar. Ülkelerindeki savaş ve istikrarsızlıktan kaçan edebiyatçıların İngilizce yazdıkları roman ve öyküler uluslararası çapta düzenlenen edebiyat yarışmalarından ödüller ile dönmeye başladılar. Kadın yazarlar da her geçen yıl artan bir sayıyla bu kafileye katıldı. En güçlü eserlerin zor zamanlarda ortaya çıktığı düşünülürse savaş ve göç ile yoğrulan Ortadoğu’dan dünyayı sarsacak kadın kalemler çıkması sürpriz değil. Ummanlı yazar Jokha Alharthi, en saygın edebiyat ödüllerinden biri olan Man Booker Ödülü’nü kazanan ilk Arap yazar oldu. Arap edebiyatının ‘Man Booker’ı diye nitelenen, Uluslararası Arap Roman Ödülü’nün uzun listesine 2019 yılında yedi kadın yazar girdi. Bu şimdiye kadar ödül tarihindeki en yüksek sayı oldu. Bu adaylar arasında birincilik Lübnanlı Hoda Barakat’a gitti. Geçmişte daha çok kendi ülkelerindeki sorunları bir oryantalist gözüyle anlatan kadın yazarlar popüler olurken günümüzde ise gerçekçi yazarladan adından söz ettirmeye başladı. Biz de özellikle son yıllarda öne çıkan onlarca kadın yazardan sizin için 10 tanesi seçtik. Ummanlı Jokha Alharthi, Lübnanlı Hoda Barakat, Iraklı Inaam Kachachi, Filistinli Sahar Khalifeh, İranlı Azar Nafisi, Faslı Leila Slimani, Yemenli Bushra Maqtari, Mısırlı Ahdaf Soueif , Suudi Arabistanlı Omaima Al-Khamis ve Suriyeli Shahla Ujayli’yi kısaca anlatalım.

KÖLE TACİRİ AİLENİN HİKAYESİ

Ummanlı Jokha Alharthi, dünyanın en saygın edebiyat ödüllerinden biri olan Man Booker Ödülü’ne ‘Celestial Bodies’ adlı romanıyla layık görüldü. Alharthi’nin romanı, 1970 yılında Umman’da köleliğin yasa dışı ilan edilmesinin ardından, servetini köle ticareti üzerinden yapan tüccar bir ailenin geçmişini anlatıyor. Yazar, özellikle ailenin üç kızı Mayya, Asma ve Khowla’nın yaşamlarına ve kaderlerine yoğunlaşıyor. Umman’ın Al-Awafi köyünün tipik bir çöl hanedan ailesinin Muscat kentine geçişini üç kuşak boyunca anlatan roman, Arap dili ve kültürleriyle ilgili tekrarlanan klişelerin tamamen üstüne çıkıyor. 2019 Uluslararası Arap Roman Ödülü’nü kazanan Lübnanlı yazar Hoda Barakat’in kitabı, “The Night Mail” yerlerinden edilmiş insanları anlatıyor. Barakat’ın kitabının bu denli başarıya kavuşturan ise mültecileri aziz veya günahkar olarak betimlemekten kaçınması. Yazar, romanında tanıdığı tüm şeyleri kaybeden insanların değişimini irdeliyor. Ödülü aldıktan sonra yaptığı açıklamada “Arap okuyucusu için Arapça yazıyorum.” diyen Barakat, eserlerinde Lübnan iç savaşı, tramva ve göç gibi konulara ağırlık veriyor.

FİLİSTİN VE MISIR’I KALEME ALDI

Mısırlı yazar, siyasi ve kültürel yorumcu ve eski British Museum yöneticisi Ahdaf Soueif Ahdaf Soueif, ülkemizde Aşkın Coğrafyası (The Love of Map) kitabıyla tanınıyor. Man Booker Ödülü için kısa listeye giren romanda 1900’lerin Mısır’ından günümüze, New York’tan Kahire’ye iki farklı kültürün buluşması ve çatışmasını konu ediniyor. Soueif, 2011 Mısır Devrimini yakından takip etmiş ve o günleri “Kahire: Benim Şehrim, Bizim Devrimimiz” kitabında toplamıştı. Filistin meselesine duyarlılığı ile tanınan yazar sadece Mısır politikaları üzerine değil Filistin konulu romanlar da kaleme aldı. 2008 yılında Kurucu Başkanı olduğu ilk Filistin Edebiyat Festivali’ni başlattı ve 2010 yılında Mahmud Derviş Ödülü’nü aldı. Politika ve kültür üzerine yazıları Guardian’da yayımlanan Ahdaf Soueif, Londra ve Kahire’de yaşamını sürdürüyor. Souief, The Guardian gazetesinde güncel yazılar kaleme alıyor.

DÜNYANIN HER YERİNE DAĞILMAK

Iraklı Inaam Kachachi de son yılların en popüler roman yazarlarından biri. Bağdat’ta doğup büyüyen yazar, 1979 yılında Paris’e taşındı. Kachachi, Amerikan Torunu isimli romanı ile Uluslararası Arap Roman Ödülü’ne aday gösterilmişti. Ancak onun eserleri arasında “Tashari” ön plana çıkıyor. Bu romanı da 2014 yılında adaylar arasına girmişti. Tashari, 1950’lerde Güney Irak’taki kırsal kesimde çalışan bir kadın doktorun yaşam öyküsnden yola çıkarak son on yılda Irak’ın yerinden edilen insanlarının trajedisine odaklanıyor. Roman adını, av tüfekleri ateş ettiği sırada etrafa dağılan parçalar anlamına gelen ve Irak lehçesine ait tashari kelimesinden alıyor. Kachachi, roman ve öykü yazarlığının dışında ses getiren belgeseller çekti ve halen Asharq Al-Awsat gibi gazetelerde köşe yazarlığı yapıyor. Suriyeli yazar Shahla Ujayli, 2019 Uluslararası Arap Roman Ödülü’nün kısa listesine “Summer with the Enemy” adlı romanıyla girdi. Ujayli, romanında, ülkesindeki savaştan kaçan Lamees’in hikayesine odaklanıyor. Almanya’da yaşamını sürdüren genç yazar , aynı zamanda kaleme aldığı öykülerle çok sayıda ödüle layık görüldü. Ujayli, Suriye’den ayrılan diğer yazarlar gibi ülkesinde yaşanan vahşeti, mülteciliği ve vatan özlemini roman ve öykü çalışmalarının merkezine koyuyor.

TAHRAN’I AMERİKA GÖZÜYLE YAZDI

1997 yılından bu yana Amerika’da yaşamını sürdüren İranlı yazar Azar Nafisi, Tahran’da Lolita Okumak adlı romanıyla tanınıyor. Kitap, The Times’ın “On yılın En İyi 100 Kitabı” ndan biri seçildi. New York Times’ın en çok satanlar listesinde 117 haftadan fazla kaldı ve 32 dile çevrildi. Türkiye’de de yayınlanan romanda İslam Devrimi’nden sonra başörtüsü takmadığı için Tahran Üniversitesi’nin kapıları yüzüne kapanan bir kız öğrenciyi anlatıyor.Ancak Nafisi’nin, ABD’nin “teröre karşı savaş” adı altında yürüttüğü küresel hâkimiyet iddiasındaki tahakkümünü alkışlayan bir bakış açısı sunuyor. Nafasi’nin daha sonra kalem aldığı tüm romanlarda aynı bakış açısını yansıtmayı sürdürdü. Filistinli Sahar Khalifeh, şimdiye kadar çok sayıda ödül aldı. İtalya’daki Alberto Moravia Ödülü, İspanya’daki Cervantes Ödülü ve Mısır’daki Naguib Mahfouz Ödülü gibi birçok uluslararası ödül kazandı. Dünyanın en tanınmış Filistinli yazarlarından biri olan Khalifeh’in şimdiye kadar dokuz romanı yayınlandı. Türkçe’ye çevrilen romanları arasında “Kudüs Güncesi” bulunuyor. Yazar, romanlarında genellikle işgal altındaki Filistin’deki günlük hayata ve Arap kadınlarının toplumdaki konumlarına eğiliyor.

Ortadoğulu kadın yazarlar

FRANSIZ DİLİNİ TANITMA GÖREVİ VERİLDİ

Faslı Leila Slimani, 2016 yılında çıkan ikinci romanı “Hoş Nağme” ile Fransa’nın en prestijli edebiyat ödülü olan Goncourt Ödülü’nü kazandı. Gerçek bir hikayeye dayanan kitap, dadısı tarafından öldürülen iki çocuğun öyküsünü konu alıyor. Slimani, hem içerik hem de üslup açısından sert olan bu romanında evli bir kadın olmayı, Fransız orta sınıf hayatını ve anne olmayı sorguluyor. Fransa’da yaşamını sürdüren Slimani’ye 2017’de Fransa Başkanı Emanuelle Macron tarafından Fransız dilini ve kültürünü tanıtma görevi verildi. Slimani’nin bu görevi kabul etmesi ve çalışmalarında sadece Fransız kültürünü yansıtması Arap edebiyat dünyasında eleştirildi. Yemenli Bushra al-Maqtari “Unutulmuş Bir Savaşın Yıktığı Ülkeden Sesler” adlı romanıyla Katar’da düzenlenen Katara Edebiyat Ödülleri’nden en iyi roman ödülüne layık görüldü. Maqtari kitabında Yemen’de devam eden savaşın kurbanlarının hikayesini ajite etmeden gerçekçi bir dille anlatmayı başarmış. Suudi Arabistanlı yazar Omaima Abdullah El-Khamis son dönemlerde adından söz ettiren romancılardan biri. 2018 yılında “Voyage of the Cranes in the Cities of Agate” adlı kitabı Naguib Mahfouz Edebiyat Ödülü’nü aldı. Romanda Bağdat’tan Kudüs’e, Kahire’den Granada’ya seyahat eden bir gezgin bir kitapçının hikayesini anlatıyor. El-Hamis, Elaph gazetesinde haftalık köşe yazıları kaleme alıyor.

Babıali kitap cennetiydiBabıali kitap cennetiydi

$
0
0

Adnan Özyalçıner Edebiyat dünyasında 50 kuşağının temsilcilerinden. Sur kitabıyla 1964 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı Ödülü’nü, Yağma ile 1972’de Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü’nü almış. Ama ben onu çocukluğunun geçtiği Karagümrük kitabından ve İstanbul üzerine yazdığı yazılarla tanıyıp takip etmeye başladım. Babıaili’yle ilgili yazılarını, verdiği röportajları ise dikkatle not ettim. Öykücü kimliği yanında gazeteci, dergici ve sendikacı kimliği de öne çıkıyor. Bu yıl 38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın onur yazarı. Bu vesileyle bir süredir devam ettiğim Babıali söyleşilerimi Özyalçıner’le yapmak istedim. Farklı fikir, düşünce ve siyasi yapıların buluşma noktası olan Babıali’de siyasi olayların yansımaları da hep farklı olmuştur.Özyalçıner’le Babıali’de, Gazeteciler Cemiyeti’nde buluştuk. Babıali’yi kendi hikayesi üzerinden uzun uzun konuştuk. Özyalçıner’le yaptığımız bu keyifli söyleşiden sayfamız ölçüsünce burada paylaşıyoruz.

İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyorsunuz. Aynı zamanda Babıali’yle ilk tanışma yıllarınız mı?

Evet, benim Babıali ile yani Cağaloğlu ile ilk tanışmam 1950’li yıllar. Eyüp Ortaokulu’nda okuyordum, liselere öğrenciler o yıllarda oturdukları semtlere göre seçiliyordu. Eyüp’te lise olmadığı için İstanbul Erkek Lisesi bizim lisemiz oluyordu. Ben Eyüp’ten Haliç vapurları ile köprüye geliyor oradan yavaş yavaş yokuşu çıkarak okuluma gidiyordum. Hiç bilmediğim bir yokuşla karşılaştım. Bir kitap cennetiydi o yokuş adeta.

Hangi kitapçılar vardı hatırlıyor musunuz?

Yokuşun en altında Semih Lütfi Kitabevi vardı. Ucuz romanlar satardı orası. Ben ilk hevesle oradan Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi yazarların kitaplarını almaya başladım. Refik Halit’in Sürgün romanı ilk aldığım romandır. Ve çok ilginç geldi bana. Refik Halit Karay’dan ders kitaplarımızda yer alan Eskici öyküsünü okumuştuk. Reşat Nuri’nin Acımak romanını hiç unutmuyorum. Yakup Kadri’nin de Bir Sürgün romanı vardı onu okumuştum. Böyle böyle okumamı geliştirdim.

ÇINARALTI AKADEMİ GİBİYDİ

Edebiyat çevreniz üniversite yıllarında şekilleniyor ama değil mi?

Aslında biz İstanbul Erkek Lisesi’nden üç öğrenci Edebiyat Fakültesi’ne yazıldık: Kemal Özer, Konur Ertop ben. Doğan Hızlan’ı da tanıyorduk. Konur Ertop’un mahalle arkadaşı olduğu için.

Doğan Hızlan da sizin gibi Karagümrüklü galiba?

Yok Konur ile Doğan Kocamustafapaşa semtinden arkadaşlar ben ise Karagümrük’teydim.Biz Konar’dan dolayı lise yıllarından Doğan’ı da tanıyoruz. Fakültede ise öyküleri yayımlanan yazarlarla karşılaştık. Demir Özlü, Onat Kutlar, Erdal Öz, Hilmi Yavuz, Ergin Ertem. Hepsi ayrı bölümlerde ama onları da görüyoruz. Mesela Yılmaz Güney İktisat Fakültesi’ndeydi. Doğan Hızlan, Onat Kutlar, Önay Sözer, Hilmi Yavuz ise Hukuk’taydı. Ama her gün Çınaraltı’nda buluşur hep birlikte otururduk. Zaten Çınaraltı akademi gibiydi.

Edebiyatçıların, Babıali’de aslında Çınaraltı gibi farklı buluşma adresleri de var. Küllük, Meserret kahvesi gibi. Siz onlara da yetiştiniz mi?

Küllük’e yetişemedim. O daha eski. Meseret de vardı ama ona da yetişemedik.

Peki Çınaraltı’na kimler gelirdi?

Çınaraltı’na Yusuf Ziya Ortaç gelirdi. Abdülbaki Gölpınarlı, İsmet Sungurbey geliyordu. Böyle bir ortam. Yine tarihçiler, ünlü edebiyatçılar falan çok geniş bir ortamdı.

Çınaraltı gibi başka revaçta olan buluşma mekanlarınız var mıydı o yıllar?

Başka yerler de vardı elbette. İkbal Kahvesi vardı mesela. Orası Orhan Kemal’in kahvesiydi. Ama aynı zamanda Çınaraltı’na da gelirdi. Bizden bir önceki kuşakla çok içli dışlıydık bu mekanlarda. Haldun Taner biz öğrenciyken fakültede öğretim üyesiydi. Oktay Akbal da… Hep bir aradaydık ama. Yine bizim 50 kuşağının buluştuğu Yenikapı’da Kemal Bey’in Kahvesi diye bilinen bir kahve vardı. Yenikapı’nın sahili olduğu bir dönemdi, kahve de tam denize bakıyordu. Oranın önemli bir özelliği de sadece yazarlar değil; Müjdat Gezen, Ali Poyrazoğlu, Savaş Dinçel, Yaman Tüncet, Gülsen Tuncer gibi konservatuvarlılar da gelirdi. Kahvenin arkasında bir marangozhane vardı orayı tiyatro yaptı Ali Poyrazoğlu ve ilk olarak benim bir öykümü orada canlandırdı. Sonra Ağzı Çiçekli Adam kendi çevirisidir Luigi Pirandello’dan Ali’nin. Onu oynadı orada. Yıl sonlarında eski yılın kitaplarını tanıtmak üzere Memet Fuat gelirdi kahveye.

50 VE 60’LARDA KÜLTÜR PATLAMASI

O buluşma mekanlarınızı biraz daha açsak neler konuşulurdu, kimler gelirdi başka?

O zaman mesela 60 kuşağından Sennur Sezer, Aynur Hatipoğlu, Eray Canberk, Avşar Timuçin de kahveye gelirdi. Hep bir aradaydık o yıllar. Ressam arkadaşlarımız Komet ile Mehmet Güleryüz ile de bir aradaydık. 1960’ın getirdiği bir kültür patlaması vardı tabii. Nazım Hikmet’in yasağı kalkmış, Sabahattin Ali’nin yasağı kalkmış. Bir sürü Marksist kitaplar çıkmaya başlamış böyle bir ortam. Edebiyatçısı, tiyatrocusu, ressamı, müzisyeni herkes bir arada. Akşamları meyhanelerde de buluşulurdu. Şimdi Yakup olan yerde Nil Lokantası diye bir lokanta vardı akşamları orada buluşurduk. Edebiyat sohbetlerimiz olurdu. Ya da yeni şiir yazmış olan Hilmi Yavuz veya Edip Cansever cebinden şiirini çıkarıp okurdu masada. Böyle bir ortam bir daha olmadı. Bir kültür patlaması ve birlikteliği diyorum ben.

Öğrenciyken dergi çıkarmaya başlıyorsunuz. İlk çıkardığınız dergi hangisi?

a Dergisi’ni çıkarıyorduk. 1956’nın Ocak ayında başladık. Harçlıklarımızla çıkarmıştık cepten 10’ar lira veriyorduk.

O dönemlerde bu dergi büroları aynı zamanda buluşma yerleriydi diyebiliriz sanırım. Kimler gelip giderdi ?

Biz önce bu dergi bürolarında diğer yazarlarla tanışık. Mesela Yeditepe dergisi Nuruosmaniye’ye giden yolda bir hanın üst katındaydı. Biz oraya gittiğimizde Hüsamettin Bozok gençlere yakın bir editördü ve bizim öykülerimizi hemen basıyordu. Varlık ise pek yüz vermiyordu. Gençler olarak Yeditepe’ye gittiğimizde Haldun Taner, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Kemal ile karşılaşırdık. Onların karşılarına oturur dergide sohbet ederdik. Okurlar gelip kitap alırlardı. Yazarını görünce orada imzalatıyorlardı. O zamanlar böyle fuarlar olmadığı için kitap imzalatma etkinlikleri diye bir şey yoktu. Yazarı bulunca imza alınıyordu. Dergilerin ortamı bir sohbet, edebiyat ortamıydı. Edebiyatın, sanatın, gerekirse siyasanın, politikanın tartışıldığı bir yerdi, bir panel gibiydi.

OKUR SATIR ARASINDAN BİZİ OKURDU

Dergilerin satışı nasıldı?

Biz a Dergisi’ni cebimizden para vererek çıkardık fakat satışından para da kazanıyorduk. Ama (1970’lerde yeniden çıkardığımız) Yeni a Dergisi’ne cebimizden para vermedik çünkü beş bin bastık beş bini de satıldı. Bir sanat edebiyat dergisi düşünün ki beş bin satmış olsun. Ama başka da yayın yoktu o yıllarda.Kitapların toplandığı ve yazarların hapse atıldığı o dönem millet bence satır aralarını okuyordu. Şiirde öyküde kendine göre siyasal bir şeyler okunuyordu. Bir de en çok şunu önemsiyorum eylemsiz okurdan eylemli okura diye bir sayfa açtık. Kim oraya ne isterse gönderiyordu. Dergi hakkında eleştiri ya da kendi öyküsünü, şiirini gönderiyordu. Okurlar arasından da yeni yazarlar çıktı.

UNUTULMAZ ÜNLÜLER FUTBOL MAÇI

Altışlarda debiyatçılarla, tiyatrocuların yaptığı futbol maçı var hep anlatılır. Siz edebiyatçıların takımındaymışsınız. O maç nasıl yapıldı bir de sizden dinleyelim mi?

O Ülkü Tamer’in başının altından çıkan bir şey. Aramızda organizasyonlar yapan, doğa gezileri düzenleyen hep Ülkü Tamer’dir. Biz de onun peşinden giderdik. Memet Fuat Altunizade’de oturuyordu orada bir futbol sahası vardı. Biz de pazar günleri giderdik oraya. Orada kendi aramızda futbol oynardık. Sonradan Ülkü böyle bir şey çıkardı. O zaman Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrosuyla ilişkisi vardı Ülkü’nün. Böyle bir organizasyon yaptı. Büyük bir maç oldu tabi. Hakemimiz Halit Kıvanç’tı düşünün artık o maçı.

Orhan Kemal gol kralınız olmuş sanırım?

Evet, Orhan Kemal en fazla golü atandı. Bir de Ülkü Tamer. Zaten bir baktık Haldun Taner Galatasaray’dan forma ve ayakkabı almış, onları getirdi tam takım futbolcu gibi giyindiler. Sahaya çıktık ama bizim ayaklarımızda lastik ayakkabılar yani bildiğin normal ayakkabılar var onlarla oynadık maçı. Karşı tarafın ise spor ayakkabıları vardı.

Diğer takımda kimler vardı?

Haldun Taner kaptandı. Engin Cezeri vardı Gülriz Sururi’nin eşi. Bizim grupta ise Mehmet Seyda, Şükran Kurdakul, Feridun Metin Aksın, Nurer Uğurlu Egemen Berköz vardı. Maçta Halit Kıvanç’ın yaptığını anlatayım. Tiyatrocuların arasında Bedri Koraman vardı, karikatürist. Bir penaltı verdi Halit Kıvanç. Penaltıyı Bedri Koraman atıyor ben kaledeyim, o attı ben çıkardım. Halit Kıvanç “kıpırdadın” dedi penaltıyı yeniden attırdı. Bu sefer top auta gitti. Yine bana “kıpırdadın” dedi. Üçüncü penaltı gol oldu tabii. Sonra Halit Kıvanç maçın bitiminde dedi ki “Aslında ben maçı berabere bitirmek istiyordum ama olmadı.” Yani Kıvanç’ın verdiği penaltı kararları beraberliği sağlamak içinmiş meğerse.

Yani siz o ayakkabılarla kazandınız maçı öyle mi?

3-3 oldu sonra 5-3 oldu ve biz kazandık. Halit Kıvanç dostluk kazansın istiyormuş. Ama olmadı. Halit Kıvanç da bu olayı bir iki kere yazdı gazetede.

DÜĞÜNÜMÜZ KİTAP FUARI GİBİYDİ

Geçtiğimiz yıllar vefat eden yazar Sennur Sezer’le uzun yıllar mutlu bir evliliğiniz olmuş. Nikahınızı merak ettim. İki yazar evlenince nikah şahitleriniz de edebiyat dünyasından mıydı mesela?

Benimki Mehmet Seyda’ydı, Sennur’unki Behçet Necatigil’di. Sernur Varlık dergisinde çalıştığı için Necatigil ile yakındı. Tabi bizimle de arası iyiydi hocanın Yenikapı’daki kahveye bizimle sohbete gelirdi. Hiçbir yere gelmeyen Fazıl Hüsnü Dağlarca bile bizim nikahtaydı. Daha birçok yazar vardı. Kitap fuarı gibi olmuştu nikah dairesi. Yaşar Kemal vardı mesela.

SİRKECİ GARI’NDA YAZMAYI SEVERİM

Yazarların çalışma masalarını hep merak ederim. Yazı masanız var mı, bir hikayesi var mıdır masanızın?

Evet, yazı masam var. Masamın bir hikayesi yok, üstünde üst üste duran kitap yığınından başka. Ben ilk andan beri evde masada çalışıyorum. Ama benim dış ortamlarda da yazı yazdığım çok olmuştur.

Nerelerde yazarsınız?

Onlardan biri Sirkeci Garı’dır. Yani ben dışarıda da gürültüden etkilenmeden yazarım. Kendi öyküme daldığım zaman istediğim gibi yazıyorum. Eskiden garlar çok güzeldi. Oralarda roman bile yazabilirdiniz. Sadece lokantası değil, bekleme yerleri de vardı. Sınıf sınıftı. Birinci sınıf salonlar muşamba koltukluydu. İkinci sınıf salonlar da öyleydi. Bir de tahta olan üçüncü sınıflar vardı. Trenler ve vapurlar da öyleydi. Hatta vapurlarda bir de lüks sınıf vardı. Kahvede, İkbal’de çok yazıp çizmişimdir. Orhan Kemal de İkbal’e gelirdi sabahları. Hikayelerini Sennur’la birlikte seçerlerdi. Sennur’a Orhan abi “Al bunu Varlık’a götür, bunu da Hüsamettin’e Yeditepe’ye “ falan derdi. Orhan abinin mektupları da o kahveye gelirdi. Orası Babıali ortadan kalkınca kapandı, turistik bir yer haline geldi. Kahvenin hemen bitişiğindeydi Yeditepe’nin bulunduğu han. Şimdi orası da halıcı mı oldu bilmiyorum.

ESKİ YAZIYI BİLDİĞİM İÇİN CUMHURİYET’E ALINDIM

Siz Cumhuriyet Gazetesi’nde düzeltmen olarak çalışıyorsunuz ve yazarların yazıları ilk size geliyordu değil mi?

Benim Cumhuriyet’e girişimin tek nedeni Türkoloji’de okuduğum için eski yazı biliyor olmaktan. Cumhuriyet’te o zaman Nadir Nadi, Doğan Nadi, Burhan Felek, Hamdi Varoğlu hepsi eski yazıyla yazıyorlar yazılarını. Ama Cumhuriyet’in dizerleri hepsi eski yazı bildiği için şakır şakır diziyorlar. Ama okuyan gerek. Onun için biz eski yazı bildiğimiz için alındık. Ben, Kemal Özer ve Konur Ertop. Asıl metinden latin harflerine çevrilen yazıları karşılaştırmak için işe alındık, görevimiz bu metinleri okuyup karşılaştırmak, hata varsa düzeltmekti.

Edebiyat Fakültesi’nden hocalarınız kimlerdi?

Muharrem Ergin mesela benim dilbilgisi hocam. Mehmet Kaplan hocamdı. Tanpınar bir yıl dersimize girdi.

Tanpınar nasıl bir hocaydı?

Çok iyi bir hocaydı. Ders anlatmazdı, öykü anlatırdı. Yaşamı, yaşanılanları. Edebiyattı anlattıkları. Bizim için müthiş bir şeydi. Can kulağıyla dinlerdik. Diyelim ki Kartal’dan geçerken gördüğü bir leyleği anlatırdı bir ders boyu. Düşenebiliyor musun böyle bir güzelliği?

İLK KİTAP FUARINI BİZ YAPTIK

Bu yıl Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın onur yazarısınız.Fuar ilk olarak bir otelin balo salonunda kapılarını açıyor. O günlerdeki okur yazar ilişkileri, fuara ilgi nasıldı?

İlk Etap Marmara alt katında açıldı. Karanlık, basık bir bodrum katıydı. Demirtaş Ceyhun o zaman fuarın düzenleyicisiydi. O bakımdan ilk olarak da güzel oldu ve çeşitli imzalar yapıldı. Ama şunu söyleyeyim bu fuardan önce biz Yazarlar Sendikası olarak İzmir Fuarı’nda bütün yayınevlerinin katıldığı geniş bir kitap fuarı yaptık. Aziz Nesin abinin ben genel sekreteriydim, Demirtaş da vardı. İzmir’de iyi sonuç alındı. Birçok yerde imza günleri yapıyorduk. Taksim’de Gezi Parkı’nın altındaki galeride yine imza günlerini ilk biz yapmıştık. Çetin Altan’dan başlayarak, Yaşar Kemal, Orhan Kemal v.b... O dönemin en ünlü yazarlarını getiriyorduk. Sonra Demirtaş bu çalışmaları kolayca kitap fuarına dönüştürdü, dönüştürmesi kolay oldu aslında.

Kitap fuarının bu yıl onur yazarısınız. Nasıl bir duygu?

Onur konukluğu güzel bir şey ama bana asıl coşku veren 1950 kuşağının da benimle birlikte anılması. Tek başıma değil arkadaşlarımla birlikte anılacağım fuarda. Yanı başımda Sennur’u da anacağız hem. Onun da anılması benim için çok özel ve güzel bir şey olacak.

KİTAPLARIMI ÖNCE KENDİME İMZALARIM

Siz kitaplarınızı ilk kime imzalarsınız?

İlk kitaplarımı önce kendime imzalıyordum. İlk kitaplarımda o imzalar vardır sonra vazgeçmişim. Panayır’ı imzaladığımda H. Montherlant’tan bir alıntı yapmışım. Yani o an aklıma gelen bir yerden bir alıntı yapardım. Panayır’da Rilke’den bir alıntı vardır. Çıkmazda diye bir öyküm var Aradakiler kitabımda 61’lerde yazılmış bir öykü. Ona da Rilke’nin sözünü aldım. Orada yaklaşık olarak diyor ki:“Şimdi tutuklusunuz, ama her günkü işinize devam edeceksiniz, sabah gidip akşam geleceksiniz, ama tutuklusunuz” . Memur ya da yönetmen gelip bunu söylüyor. Her zaman yaptığınız işinize devam edebilirsiniz, asıl tutukluluk bu değil mi zaten? Tabi bir de kitaplarımı eşim Sennur Sezer’e imzalamışımdır.

Gölge yazarlık diye bir durumunuz var. Türkan Şoray’ın adına roman yazıyorsunuz ve gazetenin trajını 60 bin falan artırıyor bu roman diye okumuştum. Bu teklif size nasıl geldi? Buruk Acı romanının arkasındaki hikayeyi sizden dinlemek isterim?

Ben o yıllarda Cumhuriyet gazetesinde çalışıyorum. Kayhan Sağlamer ve Erol Dallı da Cumhuriyet’te. Bunlar ayrılıp Yeni İstanbul’a gittiler. Oranın tirajını artırma derdindeler çünkü sallanıyor gazete. Bir gün Kayhan bana geldi dedi ki: Brigitte Bardot bir roman yazsa nasıl olur? Harika olur ortalık toz duman olur, dedim. Peki Türkan Şoray yazsa nasıl olur dedi? İyi olur, yazsın dedim. Yok, o yazmayacak sen yazacaksın dedi. Kayhan ne diyorsun ben neden yazayım dedim. O zaman Rüçhan Adlı, Türkan Şoray ile beraber. Rüçhan’ın da amacı Türkan’ı parlatmak bizimkilerin isteği de tiraj yükseltmek. Ben de arada böylece gölge yazar oldum işte.

Kum toprağa akar çünküKum toprağa akar çünkü

$
0
0

ARZU ŞAHİN

Golnaz Hashemzadeh Bonde’nin kaleme aldığı Bizden Geriye Kalanlar kadınların başrolde olduğu bir roman. İran’da yedi kız kardeşli bir ailenin altıncı kızı olarak dünyaya gelen Nahid ve onun kadınlarla çevrili dünyası devrimle birlikte alaşağı olur. İslam Devrimine karşı marksist öğretiyi savunan bir üniversite öğrencisi olan Nahid, katıldığı bir gösteride henüz 14 yaşında olan en küçük kardeşi Nura’yı kaybeder. Bu olay onun hayatında kapanmayan bir yara açar. Mesud’la evlenen Nahid kızları Aram doğduktan sonar rejimden kaçarak İsveç’e yerleşir.

Nahid’in mücadeleyle geçen hayatı kanser olduğunu öğrendi andan itibaren başka bir boyuta geçer. Yılların hayatta kalma savaşı, kanser illeti karşısında bir öfke nöbetine dönüşür. Okur roman boyunca Nahid’in bu öfke nöbetlerine tanıklık ederken köklerinden koparılan, en sevdiği adam tarafından şiddet gören, kızına yeterince şefkat gösteremediği için suçluluk duyan bir kadının iç dünyasına dalar.

KAÇANLARIN BULAMADIĞI HUZUR

Tüm duygu fırtınalarının içinde yaşadığı dönemin siyasi atmosferini veren Hashemzadeh Bonde, Nahid’in kişiliğinde kendi geçmişiyle de hesaplaşıyor. Çünkü yazarımız da tıpkı roman kahramanımız Nahid gibi 1983 yılında ailesiyle birlikte İsveç’e iltiça etmiş bir ailenin çocuğu. Dolayısyla gerçeğin nerede bittiği kurgunun nerede başladığı bir muamma. Kaçılan yer, kökler, aidiyet hissi kitabın alt metinlerinde yer alsa da ana eksenini oluşturuyor. Öyle ki baş karakterimiz Nahid bir mültecinin neden tam manasıyla mutlu olamadığını şu sözlerle anlatıyor “Bir savaştan kaçmayı ve bir şekilde huzura kavuşmayı başarabildiyseniz, çok daha mutlu olmanız gerektiğini düşünürsünüz. Bebeğinizle üstünüze bombaların düştüğü bir bodrum katında yaşarken, şimdi önünüzde bahçeniz, tepenizde masmavi bir gökyüzü varsa daha mutlu olmanız gerekir. Etrafınız sarhoşlar ve polis sirenleriyle çevrili değilse, daha mutlu olursunuz. Ama kazın ayağı öyle değil, neden bilmiyorum.”

NESİLDEN NESİLE GEÇEN MÜLTECİLİK

Vatanından koparılarak uzak diyarlara savrulan mültecilerin dramı bu yüzyılın en büyük trajedisi olarak bir kez daha karşımıza çıkıyor. Siyasi mülteci olarak geldiği İsveç’te durmadan çalışan ve çocuğu için bir gelecek inşa atmeye çalışan Nahid ne yazık kı, yıllardır devam eden savaşlardan kaçarken denizlerde boğulan, boğulmaktan kurtulup gitmek istediği o yere vardığında ise sudan çıkmış balığa dönen mültecilere umut vaat etmiyor “Haberleri izliyorum. Denizi aşmak isteyen o kadar çok mülteci var ki. Dünya eski dünya değil artık. Biz kaçarken en büyük sorunumuz, kendi ülkemizden dışarıya nasıl çıkacağımızdı. Bu işi halleder halletmez uçak bileti aldık ve özgürlüğe uçtuk. Oysa bu insanlar... Buraya kat ettikleri her bir kilometre için büyük mücadeleler vererek varıyorlar, vardıklarında da gerçekten geldiklerini sanıyorlar. Onlara bunun sadece bir başlangıç olduğunu söylemek isterim. Kaçış kanınıza giren bir olay oluyor, doğmamış çocuğunuza miras kalıyor ve bir tümör misali zaman geçtikçe içinizde büyüyor.”

Bizden Geriye Kalanlar, doğuda kadın olmakla ilgili de pek çok gerçeği anlatıyor. İran’da Tıp Fakültesi’ni kazanan ancak eğitimini tamamlamayan zeki bir kadın olan Nahid, kendisi gibi marksist olan eşi Mesud’dan düzenli olarak şiddet görüyor. Yaşadığı şidddeti anlatan satırları okurken kadına yönelik erkek öfkesinin de doğu toplumlarının kanına işlediğini düşünüyorsunuz. Ülkesini “özgürleştirmek” gibi büyük ideallere bağlı olan Mesud bile sonunda şiddet sarmalında tekme atan bir adama dönüşüyor.

KÖKLERLE BAĞ KURDURAN ŞARKILAR

Nahid’in kızı Aram’la kurduğu ilişki ise yine köklerine uzanıyor. Kendi annesiyle kurduğu ilişkinin yarattığı öfke İsveç’te refah içinde büyüyen Aram’a yöneliyor. Bildik anne-kız ilişkisi yürütemeyen Nahid çok sevdiği kızına sevgisini göstermekte hep zorlanıyor. Onun için vazgeçtiği vatanı ve ailesi hep bir hayalet gibi araya giriyor. Nahid’le Aram’ı birleştiren tek şey ise Googoosh şarkıları oluyor.Nahid’in kanser sonrası kendi hayatıyla yüzleştiği Bizden Geriye Kalanlar, günümüzün pek çok sorununu bir hikayenin içinde başarıyla harmanlıyor. Romanın akıcı dili ve duygu yüklü satırlarını okurken bir kanser hastasının ruh halinden, mülteci olmaya, kendi köklerinden uzaklaşmaktan erkek şiddetine pek çok netameli konuyla yüzleşiyorsunuz. Kitabın 2019 Dayton Edebiyat Barış Ödülü’nü alması bütün bu acı gerçekleri başarılı bir kurguyla ve yalın bir dille anlatmasında saklı.

HEPİMİZ KÖKLERİMİZE BAĞLIYIZ

Bugünlerde İbn-i Haldun “Coğrafya kaderdir” cümlesinin bayraklaşması ve dillere pelesenk olmasının altında yatan sebepleri Bizden Geriye Kalanlar’da bulmak mümkün. Nahid’in roman boyunca anlattığı hikayesinin şifreleri ise derviş babasının ona anlattığı hikayeden çıkardığı şu sözlerde saklı: “Kum toprağa akar çünkü oraya aittir. Kumu yerden kaldırabilir, onu zapt edebilir, bir yerden başka bir yere nakledebiliriz. Ancak aradan çok ama çok zaman geçse de, biz o kumu binlerce kilometre öteye taşımış olsak da, kum ilk fırsatta toprağı arayacaktır yine. Hepimiz köklerimize bağlıyız çünkü.”

Bizden Geriye Kalanlar / Golnaz H. Bonde / Çev. Su Akaydın / Epsilon Yayınları / Eylül 2019n181 sayfa

Viewing all 32930 articles
Browse latest View live